İstanbul Modern: Değere değer katmak...

04 Mayıs 2023 Perşembe

İstanbul Modern Müzesi bugün, Galataport’taki yeni binasında kapılarını açıyor. Tanrı’nın şanslı kullarından biri olarak, açılış öncesi gezdim müzeyi. 

Hemen söyleyeyim: Bir mücevher. Havadar, soluk alıp veren, bol ışıklı, yakaladığı ışığı yansıtan, aydınlık, ferah, pırıltılı, sadece göze değil yüreğe de huzur veren, ufku kucaklayan, Boğaziçi’ni Marmara’yı kucaklayan, kenti kucaklayan, martıları ve cakcak seslerini kucaklayan bir mekân... Işık dedim... Işık, sulardan, 3 boyutlu alüminyum cephelerden ve ufka açılan geniş mesafelerden yansıyor! 

Dünyada müze ve sanat kurumlarına imza atmış ünlü İtalyan mimar Renzo Piano’nun eseri. (Paris’te Pompidou Merkezi, Londra’da “Shard”, New York’ta Whitney Müzesi, Basel’de Beyeler Vakfı ilk akla gelenler.) 

(Açılan 5 farklı sergiden biri: “Hep Buradayız”)

YERİN RUHU

Bakmayın İtalyan oluşuna, Renzo Piano’nun mimarisi daha çok kuzey ülkelerinin özelliklerini taşır. Bir de üstelik “yüksek teknik”... Beton, çelik, cam harmanlamakta usta. Bir solukta sıraladığım yukarıdaki bütün sıfatlar, onun özelliklerini de yansıtıyor. Zaten daha zemin katta kütüphane girişinde müzenin yapılış öyküsünün anlatıldığı “Renzo Piano: Yerin Ruhu” başlıklı sergide ünlü mimar kendi de söylüyor: 

“Benim için ışık ve su bir yere özgüdür, ruhu oluşturan niteliklerdir. Her yerde, yalnızca oraya özgü olurlar. Bunlar maddi olmasalar bile, mimarlıkta bunları malzeme gibi kullanırız.” İşte burada İstanbul’un ruhunu ararken mimar o ruhu yani limanı, ışığı ve suyu malzeme olarak kullanmış. 

“Yerin Ruhu” sergisini müzenin yapım sürecinin fotoğraflarıyla Cemal Erden’in “Mimarinin İnşaası” sergisi tamamlıyor. İnşaatın aşamalarını, “Boşluğun sınırlandırılması” ve “Çalışanlar”la tamamlıyor. Tam bir belge niteliğinde...

BİRİKİMLERLE GELECEĞE 

Limanla Tophane arasında; şeffaf zeminle gökyüzü arasında yükselen 5 katta dolaşırken her an dışarısıyla ilişki içindesiniz. 

Atölyeler, sinema ve eğitim salonları, kitaplık, restoran, kafeler, fotoğraf galerisi, süreli sergilerin alanı derken ilk kez müzenin kendi koleksiyonu bunca zengin ve cömert bir biçimde sergileniyor. (Şu anda beş farklı sergi var. Bunlara ileride değineceğiz.) 

Açılış için iki dev fuayede koleksiyon eserleri sergileniyor. Dolaşırken tüm eski dostlarla buluşmuş gibi oldum... Cihat Burak’tan Aliye Berger’e, Doğançay’dan Yüksel Arslan’a, Burhan Uygur’dan Ömer Uluç’a... 

Ama aynı zamanda bildiğim sanatçıların hiç bilmediğim eserleriyle ve adını bile duymamış olduğum, heyecan verici genç sanatçıların eserleriyle karşılaştım. Bu müze için özel yapılmış eserleri kucaklamak istedim... 

Birikimlerin tortusuyla geleceğe yol almak müthiş bir serüvendi. Bunun keyfini ve tadını çıkararak son kata ulaştım. 

Ve orada... Teras katında sanki İstanbul’un tüm martılarına bir yuva kurulmuştu! Onlar müzeyi çoktan bağırlarına basmış durumda, gölgeleriyle, yansımalarıyla sularda oynaşıp duruyorlardı. Seyir terasında bir de müzenin dinamosu Oya Eczacıbaşı’na rastlamaz mıyım. Gururluydu, sevinçliydi. “Burası benim 3. çocuğum” diyordu. Kızı ve oğlundan sonra... 

1957-58’de Sedat Hakkı Eldem inşa etmişti antrepo yani ambar binalarını. 2004’te Tabanlıoğlu müzeye dönüştürdü. 2018’e dek sürdü. Birikimlerle geleceğe ilerlemek harika! 

Yaşısın değişim! 

DUYGU SAĞIROĞLU 

Sevgili arkadaşım Duygu Sağıroğlu da sonsuzluğa göçtü. Tepeden tırnağa tiyatrocu, sinemacı, yönetmen, senarist, akademisyen ve sahne tasarımcısı... Dikkat! Bunların hiçbirini sıradan bir sanatçı gibi değil, olağanüstü yaratıcı bir sanatçı olarak gerçekleştirdi. O her daim mükemmeli arayan bir usta ama aynı zamanda engin kültüre sahip bir bilgeydi. 2017 yılında İKSV’nin Tiyatro Onur Ödülü’nü Duygu ve ben birlikte almıştık. Birbirimizle kucaklaştığımızda, benim sevincim çok anlaşılırdı. Ama onun bana karşı gösterdiği alçak gönüllülük, sevinç ve coşku hayatta aldığım en büyük armağanlardan biridir. Rahat uyu canım arkadaşım. İyi ki varsın!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları