Korku imparatorluğu

05 Ekim 2023 Perşembe

Korku imparatorluğu doymak bilmiyor. İştahını her daim bilemek zorunda. Dişlerini, tırnaklarını, pençelerini uzatıp kanımızı emmekle, ciğerimizi sökmekle kalmıyor, kindar ve dindar kuşaklar yetiştirmekle, “Bana biat etmeyen gebersin” demekle yetinmiyor, hep daha çoğunu istiyor! Gücün, paranın, itibarın, iktidarın daha çoğunu istiyor. Bedel ödetmenin, zulmün daha çoğunu istiyor. Bunların sonsuza dek sürmesini istiyor. 

Bu nedenle gazetecilere gözdağı veriyor. Ayşenur Arslan’ı, görevi sorgulamak olan, milletin sevgilisi bir gazeteciye soruşturma açıyor; çağrılırsa gidecek olan gazeteciyi evine polis baskını yaptırıp ifadeye götürüyor. Neden? Terörü lanetlediğini açık açık ifade ettiği halde, herkesin aklındaki soruyu yüksek sesle sorduğu için! 

Korku imparatorluğu doymak bilmediği için Barış Pehlivan hapiste. (Dünkü gazetemizdeki “Yasaklanmadan okuyun” yazısını mutlak okuyun!) 

Korku ve tehdit rejimini canlı tutmak için TELE1’in genel yayın yönetmeni Merdan Yanardağ, montaj videolar ve trol saldırılarıyla hazirandan beri hapiste tutuldu. Korku ve tehdidi görünür kılmak için iki gazeteci Batuhan Çolak ve Süha Çardaklı tutuklanıp hapse girerken saçları 3 numarayla tıraş ediliyor.

HEPİMİZ ORADAYDIK 

Gezi davasının temyiziyle ilgili Yargıtay kararında, başta Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet ile Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater ve Mine Özerden’e verilen 18 yıl hapis cezasının onanması korku imparatorluğunun icraatıdır. Hukukla ilgisi yoktur. 

Milyonların katıldığı bir hak arayışının bedeli, Gezi Direnişi’ne yiyecek, su, börek yollayan Osman Kavala’ya; aklındaki belgeseli çekmeye çalışan ama çekemeyen Çiğdem Mater’e, Meclis sıralarında yerini alması gerekirken Silivri’de tutulan, haksızlığa uğrayanların avukatı Can Atalay’a ya da akademisyen, mimar Tayfun Kahraman’a yüklenemez. 

Hepimiz oradaydık. Gezi protestosu, Türkiye’nin her köşesinde yaşanan, dünyanın en barışçı, en doğal, en içten, en birbirine benzemezlerin hak arayışıydı. O kadar. 

Hukukla ilgisi olmadığı nereden mi biliniyor? Beraat kararı veren yargıçlar hakkında soruşturma açılıyorsa... Tahliye isteyen hâkim görevinden alınıyor ya da ilgisiz bir yere sürülüyorsa... O ülkede hak hukuk adaletten söz edilebilir mi!

DEVLET TERÖRÜ MÜ? 

Gelelim korku ve tehdit rejiminin şimdiye dek ele geçiremediği kültür ve sanat alanına! Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin iptal edilmesi bana önce şu soruyu sordurttu: Bu yaşadıklarımız devlet terörü mü? Devlet terörü bu boyutlara ulaşabilir mi? Bu boyut derken 12 Eylül faşist dönemi kastediyorum! 

Askeri vesayetin kalkması için “Yetmez ama evet” diyen sanatçılar, aydınlar neredesiniz? Ülkenin en köklü film festivali kaldırılırken neden yeter artık diye bağırmıyorsunuz? 

Bu olayda ben sadece CHP’li belediye başkanı ya da festival komitesini suçlayamıyorum. Korkmak bir insanlık hali! Öyle bir algı yaratıldı ki belediyeye kayyum atamaktan festival komitesini tutuklamaya varabilirdi iş! Öğrendiğime göre, üç ayrı bakanlıktan öyle tehditler aldılar ki sonunda belediye başkanı, festival yöneticisini görevden aldı ve festival kaldırıldı. Nitekim bu tehditler kimi jüri üyelerine de yöneltildi.

Direnselerdi demek kolay, insan hayatı nasıl yok ediliyor; içeri atılanlar nasıl düzmece senaryolarla yıllarca içeride tutuluyor, hepimiz biliyoruz. 

Üstelik söz konusu “Kanun Hükmü” filminin FETÖ’nün F’siyle bile ilgisi yokken... Üstelik yüz binlerce insan kanun hükmünde kararnamelerin mağduruyken... Üstelik bunların kimi cezalandırılıp kimi ödüllendirilirken... Üstelik FETÖ’ye her istediğini verenler iktidardayken... Üstelik, Türkiye Cumhuriyeti organize suç endeksinin zirvesini zorladığı bir dönemde yaşarken...

Başka söze gerek var mı?!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları