Özdemir Asaf yüz yaşında...

28 Ocak 2024 Pazar

Bugün, edebiyatımızın en özgün şairlerinden Özdemir Asaf’ın ölüm yıldönümü. Eğer 28 Ocak 1981’de, daha 58 yaşındayken hastalanıp ölmeseydi bize daha ne güzel şiirler yazacaktı. 

Ölüm yıldönümü bahane. Yaşasaydı 2024 yılı boyunca 100 yaşında olacaktı. Tıpkı sevgili Yaşar Kemal gibi, tıpkı siyah derili arkadaşım James Baldwin gibi... Yıl boyunca onlardan da sık sık söz edeceğim. Bugün varsa yoksa Özdemir Asaf...

Aşkın, coşkunun, yalnızlıkların, özlemlerin, yeniden ve yeniden sevdalanmaların, duyarlığın ve düşüncenin şairidir Özdemir Asaf. Ama aynı zamanda çelişkilerin, kelime oyunlarının, zıtlıkların, dil cambazlıklarının şaşırtmacılığın, sürprizlerin, taşlamaların, ironinin de şairidir. Varlıkla yokluk düşüncesi arasında gidip gelirken aynı zamanda “ben” ve “sen” yani sevenle sevilen arasında da gidip gelir.

Bundan çok yıllar önce Yapı ve Kredi Kültür Sanat tarafından hazırlanan “Bir Usta Bir Dünya: Özdemir Asaf” sergisi vardı. Hiç unutmadım serginin başlığı onun kendi dizelerinden oluşuyordu: “Tüm dünyayı kucaklamak istedim; kollarım yetişmedi.” 

Bakmayın şairin “kollarım yetişmedi” demesine. Kollarıyla değilse de sözleriyle, kurduğu tümcelerle, dizelerle, ilk kitabının yayımlandığı günden başlayarak (“Dünya Kaçtı Gözüme” 1952) ölümüne dek şiir sevenleri, hepimizi kucakladı.

ÖZGÜN VE ÖZGÜR

“Jüri” adlı şiiri, “Dünya Kaçtı Gözüme” kitabındadır. Ve sonraki taşlamalara işaret eder: 

“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,/ Birinciliği beyaza verdiler.”

Onun özgünlüğü, özgürlüğündeydi. Ve şiirinin bunca sevilip geniş alana yayılmasının bir nedeni de kısa olmalarıydı. Kısacık, ikilikler ve dörtlükler yazardı. Netti, açıktı, yalındı, vurucuydu. 

“Yaşamak değil,/ Beni bu telaş öldürecek”

İşte bir başkası: 

“Sen bana bakma,/ Ben senin baktığın yönde olurum”

Bu dizeleri unutmak mümkün mü? Dizeleri çoğumuzun dilinden düşmedi.

Bir şeylere kızdım mı evde onun kitaplarını karıştırırım.  

Müthiş fiyakalı bir yazıyla imzaladığı “Yuvarlağın Köşeleri” adlı kitabını rasgele açıyorum, karşıma şu çıkıyor: “Yaşadığını gör; yaşarsın” 

Rasgele bir başka sayfayı açıyorum. Karşımda birkaç satır:

“Kadınları sevmek, bir kadına haksızlık etmek demektir./ Bir kadını sevmek, kadınlara haksızlık etmek demektir.”

YALNIZLIK PAYLAŞILMAZ 

Özdemir Asaf’ın şiiri bir bütündü. Kültür birikimi, duyarlılığı, düşüncesi, çağıyla, en çok kendisiyle hesaplaşmalardan oluşan bir bütündü. En somuttan en soyuta uzanan çizgide, sözcükleri en aza indirgeyerek ama her sözcüğe kattığı anlamı çoğaltarak, yoğunlaştırarak bilgece yazılmış şiirdir onunki.

“Her seven/ Sevilenin boy aynasıdır./ Sevmek,/ Sevilenin o aynaya bakmasıdır” Yalnızlık Paylaşılmaz kitabındaki bir şiirinde bu dizeler.  

Ona göre “yalnızlık paylaşılmaz” çünkü paylaşınca yalnızlık olmaktan çıkar. Ve bir tutam aşk şiiri: 

“Altıncı Gün” başlıklı şiir: “Benim söylemek için çırpındığım gecelerde,/ Siz yoktunuz.”        

“Ultra” adlı şiir: ”Bir kelimeye / Bin anlam yüklediğim zaman/ Sana sesleneceğim.”

“Kıvılcım” adlı şiir: “Ama ben en çok şeyi/ En kısa zamanda sana söyledim.../ Yalnız sana”

Bugün Pazar. Yerel seçimlerden sizi bir damlacık uzaklaştırabildiysem ne mutlu bana. En iyisi, bu yazı Özdemir Asaf’ın en sevilen, her âşık gencin dilinden ve cebinden eksik olmayan Lavinia şiiriyle bitsin:

“Sana gitme demeyeceğim./ Üşüyorsun ceketimi al./ Günün en güzel saatleri bunlar./ Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim./ Gene de sen bilirsin./ Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,/ İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,/ Ama gitme, Lavinia./ Adını gizleyeceğim/ Sen de bilme, Lavinia.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları