İttifak pazarlıklarında kadın ve laiklik

29 Mart 2023 Çarşamba

Seçimlere 45 gün kala muhalefet cephesi hakkında bazı gerçekleri yazmak, hiç popüler bir tavır değil biliyorum. Bunu anlıyorum ama ben gazetecilerin iktidar kadar muhalefeti de seçimden önce uyarmaları gerektiğini düşünüyorum.

Çünkü iktidara aday olan muhalefet ne söylerse söylesin ses çıkarmazsanız, iktidar olduklarında eleştirme hakkınız da kalmaz. Ayrıca gazetecinin görevi, topluma gerçekleri zamanında aktarmaktır.

Ben laikliği asla geri plana atıp öteleyebilecek biri değilim. Cumhuriyetle sonlanan Anadolu Devrimi’nin en değerli niteliklerinin laiklik, tam bağımsızlık ve kamuculuk olduğunu düşünen bir gazeteciyim.

O nedenle hem iktidara hem de muhalefete dair uyarılarımı yazmaya devam edeceğim.

Türkiye öyle bir seçime giriyor ki bir yanda Hizbullah’ın uzantısı HÜDA PAR ile Yeniden Refah Partisi’nin de katılımıyla, en vahşi, en kadın düşmanı ittifak Cumhur İttifakı kurulmuş; kadına şiddeti önleyen yasalar siyasi pazarlığa konu ediliyor, iktidar partisinde bu duruma ses çıkaran Grup Başkanvekili Özlem Zengin’e bile ağır bir baskı uygulanıyor, eğer bu ittifak kazanırsa kadınlar için son seçim olacağı ifade ediliyor!

Dünyada birçok Avrupa ülkesinden önce kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanındığı Türkiye’nin nasıl bir gericilik dalgası içinde kaldığını gösteren çok yıkıcı bir manzara bu!

‘ÖZGÜRLÜKÇÜ LAİKLİK’ SAFSATASI

Buna karşı durmaya çalışırken diğer yanda yine kadın bedeni üzerinden “barış” şartı koyanlar var. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, geçen hafta gençlerin siyasette temsili için gönüllülerin yürüttüğü Arayüz Kampanyası’na konuk olmuş. 2020’de başlayan bu kampanyanın destekçileri arasında medyada pek çok ismi fonlayan Friedrich Ebert Vakfı da var.

Ben söyleşiden Serbestiyet adlı internet sitesindeki yazıyı görünce haberdar oldum. Bilmeyenler için söyleyeyim; bu, yazarları arasında Roni Margulies, Oral Çalışlar, Yıldıray Oğur, Halil Berktay gibi isimlerin de olduğu, ABD merkezli Chrest Foundation Vakfı ile Norveç Dışişleri Bakanlığı tarafından fonlanan “liberal” bir internet sitesi.

Etkinlik hakkındaki haberde Davutoğlu’nun söyledikleri alıntılanarak özetlenmiş. Bir yerde aynen şöyle denilmiş:

“Sayın Kılıçdaroğlu beni ziyarete geldiğinde kendisine bir şey söyledim: Sizin CHP’deki otoriter laikliği özgürlükçü laikliğe dönüştürme hızınızla; bizim otoriter muhafazakârlığı, özgürlükçü muhafazakârlığa dönüştürme hızımız bir yerde buluşursa Türkiye’de barış olur... Sayın Kılıçdaroğlu CHP’de dogma gibi görünen şeyleri birer birer kırıyor, döküyor. Başörtüsü karşıtlığına karşı, başörtü yasası teklif etti. Başörtüsünü esas alarak ‘Helalleşelim’ dedi.”

Sözü 28 Şubat’a getirerek yine laikliği “otoriter” olarak nitelemiş ve uydurma bir kavram olarak siyasette ilk kez Erdoğan tarafından dile getirilen “özgürlükçü laiklik” safsatasını kullanmış.

TÜRBAN SİYASETİ

Daha önce bu köşede defalarca yazdım ve yeri geldikçe hatırlatacağım. Laiklik özü itibarıyla özgürlükçü bir düşüncedir; temel olarak bireyleri ve toplumu dinci baskıya karşı korumak için ortaya çıkmıştır. “Özgürlükçü laiklik” denilerek yapılan, bu kavramın içeriğini boşaltıp gerici yaklaşımlara yer açmaktır.

Türkiye’de sorun yaratan, 1980 sonrası İran’dan devşirilen ve siyasal İslamın simgesi olan türbanın kamusal alanda kullanımıdır. Türbanın anaokulu çağındaki çocuklara kadar indiği, yargı, Emniyet ve TSK mensupları tarafından bile takıldığı böyle bir dönemde Davutoğlu, hâlâ bu konu üzerinden siyaset yapıyor ve aslında diyor ki barış ancak laikliği iyice sulandırıp sadece adı var hale getirirseniz olur.

Gelecekte yargının, Emniyet’in, ordunun siyasallaşmasından ve tarikatların güdümüne girmesinden yakınıldığı zaman, bugün bu kurumlarda çalışanların siyasal İslamın simgesi ile görev yapmasının “özgürlükçü laiklik” olarak sunulduğunu, bunun ittifak için şart koşulduğunu ve anayasaya aykırı olduğunu da hatırlayın.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları