Koyun ‘eti’, damak tadı ve asıl bedeli

09 Nisan 2023 Pazar

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin Haber Global TV kanalında birkaç gün önce yaptığı açıklama epeyce yankı buldu. “Türkiye’de damak tadı değişti. Koyun eti ucuz ama tercih edilmiyor, kokusundan dolayı. Bunu da değiştirmek lazım” dedi Nebati. 

Bu sözler çok eleştirildi, medyada geniş yer buldu. Enflasyon nedeniyle halkın ezildiği bir ortamda hayat pahalılığına tepki gösterilmesi elbette gerekir, medyanın da bunları haberleştirmesi beklenir. Nebati’nin açıklaması saçma olduğu kadar, halktan kopukluğunun da göstergesiydi.

Ancak sosyal medyada alay edilen, karikatüristlerin çizimlerine konu olan bu sözlerde sadece etin ekonomik yönü üzerinde durulurken çoğunluğun hiç düşünmediği tek yönü hayvanlardı.

İnsanların yaşamak için yemek zorunda olmadığı halde, bedenleri fiyatlandırılıp bir tüketim malzemesi olarak sunulan hayvanlar... İnsan gibi bilinç sahibi ve duyguları olduğu bilim insanlarınca kanıtlansa da her yıl milyarlarcası katledilen hayvanlar...

VİRÜS, HASTALIK, DOĞA KATLİAMI

“Damak tadı” ve “alışkanlık” gerekçesiyle sürdürülen bu talep yüzünden hayvanlar arasında hastalıklar yayılırken üretim çiftlikleri karantinaya alınıyor; hayvanlar hastalığı birbirine geçirmesin diye aşılanıyor; yemlerine antibiyotik basılıyor. 

Antibiyotiklerin gereksiz ve fazla kullanımı 21. yüzyılda en büyük sağlık tehlikesi olan antimikrobiyal direnci yaratıyor. Amerika’da bir yıl içerisinde üretilen antibiyotiklerin yaklaşık yüzde 75’inin hayvancılıkta kullanıldığı ve dünya genelinde birçok ülkede bu oranın yüzde 50 civarında olduğu biliniyor. 

Diğer yandan hayvansal tüketime talep arttıkça, iklim krizi önlenemeyecek boyutlara varıyor. Besicilere yer açmak için yağmur ormanları yakılıyor, su, hava ve toprak kirletiliyor, toprak kaybı yaşanıyor, bitki ve hayvan türleri yok oluyor, denizlerde ve okyanuslarda ölü bölgeler çoğalıyor, kuraklık artıyor...

IPCC RAPORUNA HAYVANCILIK LOBİSİNİN MÜDAHALESİ!

Ancak bu gerçekler toplumdan saklanıyor. Son olarak böyle bir skandal daha yaşandı. 

20 Mart’ta yayımlanan IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) raporunun taslak hali, çevreci akademisyenler tarafından kurulan Scientist Rebellion aracılığıyla medyaya sızdırıldı ve görüldü ki dünyanın en büyük et ihracatçısı olan Brezilya ve Arjantin’deki lobilerin baskılarıyla raporda değişiklik yapılmış!

Raporun ilk halinde yer alan “Bitki bazlı diyetler, yoğun Batı diyetine kıyasla sera gazı emisyonlarını yüzde 50’ye kadar azaltabilir” cümlesinde “bitki bazlı” ifadesi çıkarılmış ve yerine “beslenme ihtiyaçlarını karşılayan dengeli, sürdürülebilir sağlıklı diyetler” ifadesi konulmuş. Böylece bir kez daha hayvansal tüketim ile iklim krizi arasındaki doğrudan ilişki gizlenmiş.

Tıp araştırmacısı ve yazar Mike Anderson’ın sarsıcı bir saptaması var. Daha önce de bir yazımda yer vermiştim ama bugün anlattıklarımı iyi özetlediğinden alıntılıyorum: 

“Yemek söz konusu olduğunda, insanlar gezegendeki en aptal hayvanlardır. Yediğimiz hayvanları korumak için milyarlarca vahşi hayvanı öldürüyoruz. Yediğimiz hayvanları beslemek için çevremizi mahvediyoruz. Açlıktan ölmek üzere olan insanları beslemek için harcadığımız paradan daha fazla zaman, para ve kaynağı yediğimiz hayvanları beslemek için harcıyoruz. En büyük ironi ise bu hayvanları yetiştirmek için yapılan onca masraftan sonra, onları yiyoruz ve onlar da bizi yavaş yavaş öldürüyor. Ve bu çılgınlığın farkına varmak yerine, en başta hayvan yemekten kaynaklanan hastalıklara çare bulmak için milyonlarca başka hayvana işkence edip öldürüyoruz.”

Durum aynen budur. Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci duyurmuş. Şap hastalığına karşı 12 milyon doz aşı üretilmiş, 4.5 milyon hayvan aşılanmış. O aşıların üretimi için de hayvanlar üzerinde deney yapılarak milyonlarcası laboratuvarlarda öldürülüyor. 

Hayvansal tüketime dair gizlenen gerçek budur; gezegene, insan ve insan olmayan hayvanlara bedeli budur. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları