Siyasi enkaz hâlâ kalkmadı!

07 Şubat 2024 Çarşamba

Resmi verilere göre 53 bin 537 kişinin hayatını kaybettiğini, 107 bin 213 kişinin de yaralandığı 6 Şubat depreminden iki hafta sonra ilk kez bölgeye gidip halkı, “Sayın cumhurbaşkanını ve ziyareti sabote etmeye hakkınız yok. Sessizlik olacak. Dağılın gitsin, indirin şunları!” diyerek azarlayan Devlet Bahçeli. 

Bir yıl sonra Hatay’da seçim çalışması yürütürken “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi?” diyen Recep Tayyip Erdoğan. 

Depremin üçüncü gününde AHBAP’a 46 milyon TL’lik çadır satışı yapan Kızılay’ın eski başkanı Kerem Kınık. 

6 Şubat depremi ile ilgili olarak aklıma kazınan ilk üç isim bunlar. Ama tüm kâbusu geriye doğru düşününce ne acılar ne haksızlıklar yaşanmadı ki... 

HİÇBİRİNİ UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ! 

Depremden sonraki en kritik üç gün boyunca bölgeye gereken acil yardımın ulaştırılmaması. 

AFAD’ın depremden 36 saat sonra TSK’den yardım istemesi ve afet çalışmalarında TSK’nin aktif ve etkin bir şekilde kullanmaması. 

Enkaz altında kalanlara ulaşmak ve haberleşmek için en önemli araç olan sosyal medya sitelerine erişimin sınırlandırılması ve tepkiler üzerine ancak 9.5 saat sonra bant daraltma uygulamasına son verilmesi. 

Enkaz altında kalanlarla iletişim kurmak için kurtarma ekiplerinin, “Sesimi duyan var mı?” diye topluca bağırması ve karşılığındaki derin sessizlik. 

Verilen sözlere karşın kışı çadırda geçirmek zorunda kalan, susuz ve hijyenden yoksun bir ortamda yaşamak zorunda bırakılan milyonlarca insan. 

Otelleri, sarayları, boş evleri depremzedelere açmak yerine, Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarında kalan öğrencilerin odalarını boşaltmalarının istenmesi. 

Dönemim Tarım ve Orman Bakanı Prof. Dr. Vahit Kirişçi’nin “depremde yaralanan ‘büyükbaş’ hayvanların Et ve Süt Kurumu’nca satın alınıp kesileceğini” açıklaması. 

Depremden etkilenen 11 ildeki depremzedeler için düzenlenen “Türkiye Tek Yürek” kampanyasında toplanan 115 milyar liranın yarısından fazlasının kamu kurumlarından gelmesi. 

İnsanların soğukta donmamak için çaresizlik yüzünden hasarlı binalarda yaşamaya devam etmesi. 

İçinde zehirli materyal bulunan hafriyatın ırmaklara, derelere, ovalara dökülerek depremzede halkın bir de bu yolla yavaş yavaş öldürülmesi. 

Refakatsiz çocukların tarikatlar tarafından kaçırıldığına dair haberler. 

Bunların hiçbirini unutmadık, unutturmayacağız! 

SUÇLULAR BELLİ! 

Deprem bir doğal afettir ama onu katliama dönüştüren iktidardır. Bir yıl sonra az sayıda insana anahtar teslim edilirken, çok sayıda insan çadırlarda, konteynerlerde yaşam mücadelesi vermeye devam ediyor. 

Depremde enkaz altında kalan kızı Eylem Şafak Aydın’ı kurtarmak için günlerce insanüstü bir çaba gösteren ama altıncı günün sabahında kızının hayatını kaybettiği haberini alan saygıdeğer oyuncu, yazar Orhan Aydın, katliamın birinci yıldönümünde Birgün’de yayımlanan “Öldük...” başlıklı sarsıcı yazısında suçluları açıkça işaret etti. 

“İmar barışı adıyla imar aflarını çıkaranlar, kentsel dönüşüm adıyla yaşam alanlarının talan edilip gökyüzüne yükseldikçe yükselen betondan tabutlukların dikilmesine, nehir boylarına, dere yataklarına inşaat yapılmasına izin verenler ve o inşaatları denetlemeyenlerin hepsi suçlu.” 

Depremden 13 gün sonra bölgeye gittiğimde enkaz tozlarına karışan ceset kokuları arasında dona kalıp yıkıma tanık olan bir insan olarak soruyorum: 

Hepimizin gözleri önünde yaşanan, suçluların apaçık ortada olduğu böyle bir katliamda ölen öldüğüyle kalırsa, içimizdeki isyanla adaletsizliğe karşı çıkmazsak, duyduğumuz öfke ve yakıcı acı ile haksızlığa direnmezsek, sorumluların hesap vermek yerine daha fazla din sömürüsü yapmasına sessiz kalırsak yaşamanın anlamı nedir?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları