Dubai'nin tadını nasıl çıkarırsınız?

Sinemanın bile en lüksüne ev sahipliği yapan, kapitalist canavarın şaha kalktığı yere gittim, gezdim, yazdım...

Yayınlanma: 15.11.2021 - 11:06
Dubai'nin tadını nasıl çıkarırsınız?
Abone Ol google-news

Ayakları yere basan, öyle fazla lüksü, tantanası olmayan yerleri severim genelde. İddiasız olsun. Bozulmamış olsun. Biraz rahatı, lüksü olacaksa da sessiz olsun. Ama mutlaka gelenekleri, ritüelleri, geçmişi de olsun…

Dubai. Söylediğim herşeyin tam zıttı. İnsanın içindeki kapitalist canavarın şaha kalktığı yer burası. Var olduğunu bile bilemediğiniz o canavarın bütün bedeninizi, ruhunuzu, hatta sesinize oturan hafif küstah tınıyla benliğinizin en derinlerine kadar sindiği yer. Bambaşka bir cazibe, başka bir günah. “Çüş artık, bu kadarı olmaz”dan, altın varakla kaplanmış pastalara gel-gitlerin yaşandığı emirlik. Narsisizminizi eğittiğinizi sandığınız her virajdan geri döndünüz çoktan. Psikopatoloji kazanındasınız, ama gayet normal yaşıyorsunuz hepsini; korkmayın. Dubai’desiniz, tadını çıkartın.

20 YIL SONRA YENİDEN

Belki de 21 sene önceydi, Dubai’ye ilk kez gelmiştim. Burj Al Arab Oteli açılıyordu. O dönem koşullarında başım dönmüştü. Dublex odalarda kalmıştık. Türkiye’de daha çok yaygınlaşmamış avm’lerin en devasa örneklerini görmüştüm. Başım dönmüştü. Şimdi, anlatamayacağım, tarif edemeyeceğim bir hissiyat içindeyim. Topu topu üç günlük bir gezi. Kasım denizinin tadını çıkartayım, etrafı kolaçan edeyim, bu kadar adı geçen Dubai’yi bir daha göreyim. Farklı bir ruh halinin içine giriyorum. Hektik, arsız, zengin, hadsiz. O kadar çok şey oluyor, yaşanıyor ki. 24 saat sonra fomo duygusu ile ellerim, bacaklarım titriyor. Hani biryerlerde bir şeyler oluyor, ben onu kaçırıyorum.
En büyük, en lüks, en ışıltılı, en pahalı. En değilseniz, kapatın telefonu. Tanımam. Burada böyle. Şampanya, havyar, kristal.

SİNEMANIN EN LÜKSÜ BURADA

Dünyanın en lüks sineması ama. Dedim ya, ennnnn diye. Sinema sonuçta, ne olabilir ki, demeyin; çok şey oluyor. Fuayeye giriyorsunuz, 50’lerin Hollywood’unda, film endüstrisinin enlerinden birinin davetinde hissediyorsunuz kendinizi. Yumuşacık kadife duvarlar, kristal avizeler ve hemen sizi sarmalayan yıldızlar… Bir “butler” geliyor, kabininize kadar size eşlik ediyor. Artık olayım butler, buradan da söylemil olayım.

Deri koltuklar tam yatak oluyor. Yastıklar, söylememe gerek var mı, en iyisi. Klima çarpmasın diye ince battaniyeler. Acıktınız mı? Michelin yıldızlı şef Akira Back’in suşileri, parmağınızın ucundaki zilde. Patlamış mısır karamelli mi olsun, yoksa trüf mantarlı mı? Filmin adı mı? Ne bileyim, Spencer mı, öyle birşey. Umurumda değil, butler gelsin, içeceklerimizi yenilesin!

350 BİN M2’LİK BİR AVM

Sinema, Mall of Emirates’te. Daha neler yok ki. Sırf bu avm gezilse, yeter. Öyle sonsuz. Ama dünyanın en yüksek binası Burj Khalifa’yı da bir görmek lazım.
Limuzini bekle, otur, şampanyanı al, trafik içinde plaja, avm’ye, otele, başka bir avm’ye, yeni açılan yıldızlı lokantaya git. Gece safarisi yapılıyormuş. Çölde. Hiç istemiyorum. O başka bir ruh hali. Gezgin, doğa falan. Şimdi en, en, en zamanı!

ANLATIN BANA PARLAK IŞIKLAR

Odamın penceresinden Dubai’ye baktım. Şımarıklıktan öleceğim. Bülent Ersoy narsisizmi. Büyüklenmeci imagonun zaferi. Bennnn, ennnn. Derken camdaki yansımam gözüme çarptı. Ben. Metro, pazar, vapur. Ben. Ev, eşofman, televizyon. Benim usül zeytinyağlı tazefasülye çekti canım. Bol sarımsaklı, üstüne ince kıyım maydanoz serpilmiş. Ah, rahmetli annem bir yapardı ki. Arardı bir de, gel derdi, yanında biber dolma da yaptım derdi.



Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler