Bu ülkede çocuklar hep tehlikede



Bu ülkede çocuklar hep tehlikede



7.12.2025 11:05:00
Güncellenme:
Dilşad Çelebi
Takip Et:
Bu ülkede çocuklar hep tehlikede



2025’in ilk beş ayında ihmal nedeniyle 312 çocuk yaşamını yitirdi. Bu ölümleri önlemek bir kablonun izolesi, bir sensörün kontrolü, yangın kapısının anahtarının çıkarılması, bir güvenlik görevlisinin eğitimi kadar basitti.

Uzay’a dört yıldır mümkün olduğunca sokakta geçireceği bir çocukluk sunmaya çalışıyorum: Parkta koşsun, oyun kurmayı öğrensin, bir kedinin peşinden gitsin, rüzgâr yüzüne çarpsın istiyorum. Ancak her gün okuduğum haberler içimde aynı sızıyı uyandırıyor: Bu ülkede çocuk olmak neden bu kadar tehlikeli?

Geçen hafta Bağcılar’da dört çocuk parkta oynarken elektrik akımına kapıldı. Bir parkın tam ortasında, bir çocuğun elinin değdiği bir oyuncakta ölümcül bir hata nasıl olur? Almanya’dan tatile gelip ihmalkârlık yüzünden yok olan dört kişilik bir aile... Ülke o kadar denetimsiz ki midyeciden kumpirciye kadar herkes sorumlusu olabilirdi bu trajedinin ama nedeni otelin ilaçlanması çıktı. Kartalkaya’daki otel yangını... Duman sensörleri çalışmıyor, yangın merdiveni kilitli. Onlarca kişi, bir aileden yedi insan cayır cayır yanarak öldü.

Mattia Ahmet’in fotoğraflarına hâlâ bakamıyorum... Tüm bu olayların ortak noktası şu: Hepsi önlenebilirdi.

Nitekim geçen aylarda açıklanan bir rapora göre 2025’in ilk beş ayında ihmal nedeniyle önlenebilir biçimde 312 çocuk yaşamını yitiridi. “Önlenebilir” kelimesi boğazıma düğümleniyor. Çünkü bu “kader” değil. Bir kablonun izolesi, bir sensörün kontrolü, yangın kapısının anahtarının çıkarılması, bir güvenlik görevlisinin eğitimi kadar basit. Yani çok basit adımlar bir çocuğun yaşamıyla bir anda yer değiştiriyor. Sorun yalnızca parktaki kablolar, oteldeki sensörler, sokaktaki şiddet de değil. Bu ülke çocukları başka bir alanda daha yalnız bırakıyor: Çalışma yaşamı.

KAZA DEĞİL İHMAL

Çıraklık ve “mesleki eğitim” adı altında çocuklar eğitimden koparılıp ucuz iş gücü olarak sermayeye sunuluyor. 14-15 yaşındaki çocuklar tekstil atölyelerinde makinelere sıkışarak, kapalı fırınlarda, tamirhanelerin altında, inşaatlarda ölüyor. Bu ölümler de “kaza” diye geçiyor. Oysa her biri bir tercihin sonucu: Denetimsizliği, ucuz emeği, ihmali tolere eden bir tercihin...

Ve ben tüm bunları okurken oğluma bakıyorum; parkta tebeşirle çizgi çizen o küçük ellere, her düşüşte kalkmayı öğrenen o meraklı bedene... İçimden şu soru geçiyor: Benim çocuğum sadece şanslı olduğu için mi hâlâ hayatta? Bu sorunun yanıtı beni ürkütüyor. Çünkü güvenlik, “şansa” bırakılamayacak kadar temel bir hak.

Uzay doğduktan sonra kimi alışkanlıklarımızdan feragat edip İstanbul dışına taşındık. Çünkü çocuğun istediğinde bahçeye çıkabileceği güvenli bir yer olsun istedik. Ancak biliyorum ki site duvarları yalnızca bir yanılsamayı koruyor, gerçek güvenliği değil. Bir ülke, en korunmasız çocuğu kadar güvendedir. Eğer bir mahalledeki park tehlikeliyse, bir oteldeki sensör çalışmıyorsa, bir tekstil atölyesinde çocuk işçi ölüyorsa hiçbirimiz gerçekten güvende değiliz.

SORUMLULAR CEZALANDIRILMALI

Parklar, oyun alanları, konutlar, oteller ve iş yerleri bağımsız, düzenli, zorunlu denetimden geçmeli. Çocuk işçiliği “eğitim” kılıfından çıkarılıp açıkça yasaklanmalı, sorumlular cezalandırılmalı. Belediyelerin, işletmelerin, okul yönetimlerinin sorumluluk alanları net şekilde tanımlanmalı. Denetimsizliğin artık Türkiye’de yaşamın “normali” olduğunu kabullenmek değil, tam tersine gördüğümüz her riskte ses çıkarma alışkanlığını güçlendirmek zorundayız.

Ben çocuğum sokakta büyüsün istiyorum. Gerçek yaşamda, gerçek insanlarla, gerçek bir mahallede. Ama bunun için önce o sokakların gerçekten güvenli olması gerekiyor. Çocuklarımızın canı, hiçbir kurumun ihmaline emanet edilemez.