Nick Cave: Gerçeğin gerçeküstü hayallerle sarsıcı yorumu

Müziğinden yaşama bakışına, sesinden sahnedeki duruşuna kadar her yönüyle tam anlamıyla nev-i şahsına münasır bir ses; Nick Cave, 21 Ağustos'ta Parkorman’da olacak.

Yayınlanma: 14.08.2022 - 13:00
Nick Cave: Gerçeğin gerçeküstü hayallerle sarsıcı yorumu
Abone Ol google-news

 

Dokuz yıl önceydi. 1 metre 89 santim boyu, heybetli duruşu, sert bakışları, ölene kadar boyayacağını söylediği simsiyah saçları ve üzerindeki jilet gibi takım elbisesiyle karşımdaydı. Nick Cave, New York’taki Beacon Tiyatrosu’na adım attığında, Tarantino gangsterlerinin tarzına sahip, dünyanın tek chic gothu diye tanımlanan o ünlü karizmaya tanık oldum.

2018’de İstanbul konserinde yarattığı heyecanı bir kez daha gördüğümde düşündüm: O çarpıcı görüntüsü olmasa, romantik şair ruhu aynı heyecana neden olmaz mıydı? Bariton sesi, kalbimizde sarsıntılar yaratıp, bizi yine ona çekmez miydi? Çekerdi elbette.

Çünkü…

1970’lerdeki The Birthday Party’den beri, canlı performansı en etkileyici müzisyenlerden birisi Nick Cave. Artık 65 yaşında; sanat eğitimi alırken bitiremediği üniversiteden otuz yıl sonra onursal doktora ünvanı almış, sevenleri tarafından tanrılaştırılan muhteşem bir yetenek.

Sahnede tüm kontrolü elinde tutan bir profesyonel ama bazen her şeyin akışa göre ilerlediğini düşündürtecek kadar çılgın. Uzun bacaklarını açıp havaya tekmeler savuran, bedenini özgür bıraktığı çılgın dans figürleri sergileyen, zaman zaman sanki bir vaiz gibi ellerini iki yana açıp gür sesiyle haykıran bir müzik devi.

Aşk, din, ölüm, kader, kurtuluş ve Tanrı üzerine düşüncelerini yansıtan şarkılarını söylerken, bedenini sahnenin bir yanından diğer yanına savururken, kendisini müziğe vakfettiğini hissettiren olağanüstü bir yorumcu.

Nick Cave’i canlı izlemeden önce, beni asıl çarpan yanı, güçlü sesi ve çağrışım gücüydü. Kara komedi ile absürt olayları, gerçek dünya ile ruhani dünyayı organik bir şekilde harmanlama yeteneği var onda.

Somut olarak dış dünyada var olmayan olgular hakkında şarkı yazmakta zorlandığını söylüyor. Belki de bir zamanlar ressam olmak isteyip olamadığından, imajlara bir düşkünlüğü var. Bütün ilhamını gördüklerinden, yaşadığı olaylardan alıyor ama onları bambaşka hale sokuyor.

15 yaşındaki oğlu Arthur’un bir uçurumdan düşerek hayatını kaybetmesinden sonra yazdığı bazı şarkılarda bu trajedinin izlerini metaforların içinde buluyorsunuz. Hayranlarının sorularını yanıtladığı “The Red Hand Files” adlı blogunda bir soruya verdiği yanıt dikkatimi çekti.

Bir dinleyicisi, 2019 tarihli Nick Cave and the Bad Seeds albümü “Ghosteen”de yer alan bir dizenin (“The kid drops his bucket and spade, and climbs into the sun” / Çocuk küreğini ve kovasını bırakıp güneşe tırmanır) asıl anlamını soruyor.

Cave’in yanıtı, her şeye karşın ayakta kalma yöntemini ortaya koyuyor: “Çocuk yaptığı işi bıraktı ve öldü’ de güzel bir dize, belki daha iyi bir dize ama bazı gerçekler bir sayfada, bir şarkıda ya da bir kalpte yaşayamayacak kadar şiddetlidir. Dolayısıyla metafor, acımasız fikirden ya da konuşulamaz hakikatten merhametli bir mesafe duygusu yaratabilir ve onun bir tür şiirsel parlaklık, bir sanat eseri olarak içimizde var olmasına izin verebilir.”

Nick Cave’i anlatırken, uyuşturucu sarmalındaki kaotik hayatından sakin aile babalığına geçişinde büyük etkisi olan eşi, eski model Susie Bick’ten söz etmeden olmaz. 1999’da evlendiği Bick için çoğu zaman “esin perisi” denir ama Bick bu tanımı “alçaltıcı” buluyor. Bir röportajında bu konudaki duygularını, “Kimsenin esin perisi olmaya vaktim yok. Ancak ben kocamın şarkılarına sık sık misafir olurum, sürekli şarkılarına girip çıkıyormuşum gibi geliyor. Eğer bir esin perisi olacaksam, ben onunkiyim, o da benimki” diyerek anlatmıştı.

Cave’in buna yorumu ise müthiş: “Yaratıcı hayatımın çoğunu Susie’nin harikalığı ekseninde ileri geri yolculuk ederek geçiriyorum. Şarkılarım hakkında haklı çünkü nadiren Susie üzerine bir şarkı yazmak için işe başlıyorum, aksine, belirsizlik durumunda kendi bakış açımı yansıtmak zor olabiliyor ve kendimi onunkini benimserken buluyorum, bir sesten diğerine kayıyorum. Bazen şarkılarımda üç ses duyuyorum: benim sesim, Susie'nin sesi ve ortak sesimiz.”

Park Orman’da, bu üç sese ek olarak, en yakın dostum dediği, Avustralyalı besteci ve müzisyen Warren Ellis de olacak ve Cave bizi yine şarkılarla gerçeküstü hayallere doğru eşsiz bir seyahate sürükleyecek.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon