‘Polisiye artık toplumsal gerçekçi’
Tuna Kiremitçi’nin son kitabı Tehlikeli şarkılar, festival yasakları, kutuplaşma, sığınmacı sorunu gibi güncel sorunları kapsayan bir roman.
Bazen elinde gitarıyla görüyoruz onu, kimi zaman da yeni kitabının kapağında ismini. Tuna Kiremitçi çok yönlü sanatsal yapıt üretimi anlamında ülkemizin önde gelen isimlerinden. Son romanı “Tehlikeli Şarkılar” dekorunu, bugünlerde çok tartışılan, “yasaklanması istenen” müzik festivallerinden birinin çevresine kuruyor. Ve Kiremitçi’nin yazın dünyasının ikinci bölümü diyebileceğimiz polisiye dönemindeki eşlikçisi Perihan Uygur ve ekibi de yine olay mahalinde!
- Güncel gerçeklerle ilintili kurguları "kendine özgü kılmak" zaman zaman zorlayıcı olabilir. Siz kendi kurgu dünyanızdan neler eklediniz ve Tehlikeli Şarkılar'ı kendine özgü kıldınız?
Müzik festivalinde geçen cinayet romanı fikri bir konserden dönerken aklıma geldi. Eğlenceli olur diye düşündüm. Eskiden festivallerde çaldığım için anlatabilecek kadar tanıdığım bir dünya. Rock müzikle falan hiç ilgisi olmayan Perihan başkomiseri o hengâmede hayal etmek de hoşuma gitti. Ben bunları düşünürken, gazetelerde bir tarikatın Zeytinli Rock Festivali’ni yasaklatmak için uğraştığı haberleri çıktı. Geriye tüm bunları polisiye kurgusu içinde okura heyecan verecek şekilde anlatmak kalıyordu. Araya bazı gerçek müzisyen arkadaşlarımı da renk katsınlar diye adlarını değiştirerek kattım.
- Toplumsal olaylar, kurgu dünyanızda nasıl bir yansıma yaratıp üretimin bir parçasına dönüşüyor? Bir çeşit sağaltma mı bu?
Günümüz polisiyesi, toplumsal eleştiri için uygun bir tür. Suç bireysel bir şey ama arkasında sosyal yozlaşmanın olduğu malum. Bu sayede polisiye romanlar bugün 20. yüzyıldaki toplumcu-gerçekçi edebiyatın işlevini üstlendi. Suç ise küresel oldu. İdeal toplum saydığımız İskandinav ülkelerinde bile ne vahim sorunlar olduğunu onların suç romanlarından öğreniyoruz. Türkiye’de ise siyaset-mafya-ticaret üçgeninde yaşananlar, yazmakla bitmeyecek bir memba.
- Biraz Perihan Uygur'a odaklanmak isterim. Çünkü kendisi üçüncü kez okuyucularınızla buluştu ve bu kez biraz yorgun ve belki de yılgın. Kendisiyle ilk kez karşılaştığınızdan beri Perihan'ın dönüşümü hakkında neler söylersiniz?
Evet, Perihan’ın karanlık taraflarıyla tanıştığımız bir roman oldu bu. Zamanı gelmişti. Omuzlarında o kadar yükle yaşarken bir yerden patlaması gerekir insanın. Roman karakterleri böyle derinleşiyor. Her kitapta onun hakkında yeni şeyler öğrenmeyi ve okurla paylaşmayı seviyorum. Perihan’ın hayranlık duyduğum tarafıysa, en yılgın gibi göründüğü anda bile harekete geçecek enerjiyi içinde bulabilmesi.
- Perihan Uygur ve ekibindeki kadın polisler, sizin ve kuşağınızın "en azından bugüne göre iyi sayılabilecek günler"e, Pearl Jam tişörtlerinin revaçta olduğu Kadıköy, Taksim sokaklarına bir özlemin yansıması mı?
Perihan benimle yaşıt sayılır. Ama Beyoğlu’na, rock kültürüne falan merakı yok. Yenikapı’da büyümüş, Yeni Türkü, Musa Eroğlu, Sezen Aksu seviyor. Pearl Jam tişörtüyle gezense yardımcısı Ayla. 90’ların “Kaybedenler Kulübü” triplerine meraklı. Kafa dağıtmak için Kadıköy’e takılıyor. Geçici ilişkiler yaşamayı, sarhoş olup saçmalamayı seviyor. Onu Perihan gibi evcimen biriyle yan yana düşünmek eğlenceli geliyor bana. Şahsen nostaljik birisi değilim. Nostalji insanın aynadaki en güzel halini özlemesinden ibaret. Kaldı ki 90’lar Türkiye’sinin özlenmeyecek tarafları çok. Tabii o dönemde güzel romanlar, iyi müzikler, şahane filmler de vardı. Onlar şimdi de var. Her dönem kendi cevherlerini çıkarıyor.
- Biraz daha açacak şekilde sorayım, aynı zamanda bir müzisyen olarak yaşanan festival iptalleri, kültür-sanat yaşamına yönelik kısıtlamalar ve geleceğe yönelik olası "Daha da kötü günler bizi bekliyor" anksiyetesine karşı yarattığınız bir eser mi Tehlikeli Şarkılar?
Aslında evde müzik dinlemeyi seven biriyim, festival kuşu sayılmam. O toz duman içinde saatlerce dikilmek için yaşlıyım zaten. Beni huzursuz eden ülkede birbirini tehdit olarak gören iki toplumun iç içe yaşaması. Bir kısım festivallerin yasaklanmasını, diğer kısım ise yapılmasını hayat tarzına ciddi tehdit sayıyor. Festival burada simge tabii, pek çok şeye uyarlayabiliriz. Dünya tarihine bakarsanız, böyle keskin kutuplaşmalardan hiçbir ülkeye hayır gelmemiş.
- Perihan Uygur’a ismini veren Perihan Abla sizce de obsesif-kompulsif bozukluk yaşıyor muydu? Yoksa bu yorum 80'lerin “naif”liğini anlayamayacak biçimde materyalist bir psikoloğun yorumundan mı ibaret?
80’lerin de o kadar naif olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’nin sert liberalizmle tanıştığı, 12 Eylül’ün gölgesinde geçen netameli yıllar... İnsanlar bencilleşiyor ve giderek daha çok maddiyatçı hale geliyordu. Kendi anne-babamdan biliyorum. “Perihan Abla” ya da “Süper Baba” gibi mahalle dizileri bu gidişe tepki olarak doğmuş gibiler. İkisinin de baş karakterleri mahallenin derdine koşmaktan kendi mutluluklarını ihmal eden insanlar. Dediğiniz gibi romandaki psikolog belki anlayamaz ama başkomiser Perihan da o insanlar gibi... Kaldı ki polisiye edebiyattaki tüm iyi dedektifler az çok obsesiftir zaten.
GİZLİ ZEVKLERİM GAZAPİZM VE MÜGE ANLI
- Kültür tüketimi anlamında "guilty pleasure"ım diyebileceğiniz bir zevkiniz var mı?
Tipim beyaz Türklere benzediği için herhalde, rap dinlememe şaşırıyor insanlar. Halbuki Gazapizm mesela, çok güzel müzik yapıyor. Aynı şekilde Ezhel, Mode XL ve Ceza da öyle. Müge Anlı’nın programını takip ediyorum. Polisiye yazarı için adeta laboratuvar gibi. Gülse Birsel’in komedilerine bayılıyorum.
ESKİ MODA BİR ÇOCUK
- Spotify listenizde son dinledikleriniz neler?
Sting, Dire Straits, Supertramp… Eski moda bir çocuğum işte.
"ARTIK İKİ KANATLIYIM"
- Asıl mesleğinizi müzisyenlik olarak tanımlıyorsunuz. Ancak son zamanlarda edebiyatla hem yazar hem de eleştirmen olarak iç içesiniz. Bu iki mesleğin çelişkili ve örtüşen, üretiminizi besleyen yanları nelerdir?
Hiç yazmayıp sadece müzik yaparak yaşadığım zamanlar oldu. Ya da tam tersi, müzikten kopup sadece yazarak yıllar geçirdim. Şimdi ilk defa ikisini aynı anda yapabiliyorum. İlk defa iki kanatla birden uçuyorum yani. “Tehlikeli Şarkılar” hem yazar hem de müzisyen taraflarımdan yararlandığım bir roman.
POLİSİYE KEŞFİ
- 2016'da kitap yazmaya ara vermiştiniz ve bir röportajınızda "Roman yazmak benim için bu gezegene uyum sağlama çabasıydı. Bunu asla beceremeyeceğimi anladığım zaman bıraktım" demiştiniz. Ardından polisiye romanlarla geri döndünüz. Ne değişti? Şimdi hangi güdüyle yazıyorsunuz?
O zamanlar kendimi tükenmiş hissediyordum. Edebiyata inancımı kaybetmiştim. Ruh halim iyi değildi. Polisiye bana çıkış tünelini gösterdi. Yazarlık namına o güne kadar öğrendiğim her şeyi suç edebiyatı içinde harmanlayabileceğimi gördüm. Bugünün dünyasını ve insanlık hallerini anlatmak için doğru yolun bu olduğunu anladım. İçimdeki daha önce hiç kullanmadığım, farkında bile olmadığım bir yakıt deposunu keşfetmek gibiydi. Meğer yıllar içinde gizli gizli buna hazırlanmışım.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!