75. Venedik Film Festivali'nden notlar : Siyasal tarihe farklı merceklerden bakmak...

75. Venedik Film Festivali'nde “Orizzonti” bölümünde Mahmut Fazıl Çoşkun’un üçüncü filmi “Anons” yarışıyor.

Yayınlanma: 01.09.2018 - 21:19
Abone Ol google-news
“Manchester bölgesinde doğup büyüdüm. O kentte gittiğim okullarda, artık 200 yıllık geçmişi olan Peterloo Katliamı’ndan kimse söz etmedi bize. Bir öğretmen çıkıp da kolumuzdan tutarak biraz ötedeki o meydana götürmedi bizi. Bakın, 16 Ağustos 1819 Pazartesi günü, burada, 'Bir insan, bir oy' sloganıyla demokratik haklar için çoluk çocuk barışçıl bir gösteri yapan 60 bin yoksul köylü, işçi ve işsizler kalabalığı üzerine, 'Yaşasın kral!' diye bağıran aristokratların emrindeki askerlerin sivil polislerin sürüldüğünü, kılıç ve kurşun yağmuru altında 18 kişinin katledildiğini, 650 kişinin de  yaralandığını anlatmadılar... Bu filmi çekerken, 20 ile 75 yaş arasındaki insanlardan oluşan ekipte, Peterloo Katliamı’nı bilen hemen hemen kimse yoktu!..”
 
Bu sözler, “Peterloo” adlı filmiyle İngiliz siyasi tarihinden unutturulmaya çalışılmış kanlı bir sayfa açan Mike Leigh (1943), gerçekleri çarpıcı bir mizansenle sergilerken, resmi tarih olgusuna karşı da savaş açmış oluyor. Ne mutlu ki, Peterloo Katliamı’nı izleyen o dönemin gazetecileri, "ayrılık yanlısı anarşist" göstericilerin kamu huzurunu bozdukları için "güvenlik güçleri" tarafından dağıtıldığı söylemi gerisindeki devlet (yani kraliyet ve aristokrasi) terörü gerçeğini, gazetelerinde dile getirirler. Yeterince dizginlenemeyen basın, Kuzey İngiltere halkının demokratik haklar için verdiği mücadele sürecini hızlandırmış, dökülen kanlar boşa gitmemiştir... 
Klasik diliyle etkileyici, çarpıcı bir dönem filmi gerçekleştiren Altın Aslan adayı Mike Leigh, tarihe ışık tutan angaje sinemanın bugün ne kadar önemli ve gerekli olduğunu da hatırlatıyor. Sinemaya her zaman eğlenmek için değil, öğrenmek için de gidilmesi gerektiğini vurguluyor...
 
Acınacak/gülünecek hallerimizin ‘Anons’u
 
“Orizzonti” bölümünde yarışan Mahmut Fazıl Çoşkun’un üçüncü filmi “Anons”, bizim sık sık mıncıklanan resmi tarihimizin farklı farklı yorumladığı ya da unutturmaya çalıştığı bir dönemi, 50 yıl öncesinin Türkiye'sini anlatıyor. Ancak, politik ya da genel anlamda toplumsal bir film değil “Anons”. Özgür ve bağımsız bir yaratıcı sineması örneği. Hatta, klasik ya da yenilikçi politik sinemayı ofsaytta bırakan özgün bir çalışma. Çözümleyici, ders verici ya da yol gösterici sinemanın antitezi olduğu bile savunulabilir...
 
1960'larda yaşadığımız toplumsal ve siyasal dalgalanmalara dar bir aralıktan yaklaşırsak, küçük bir mercekten bakıyor "Anons". Yeni bir darbe girişiminin figüranları olmak durumunda kalan bir avuç subay, bir türlü telefon bağlantısı kuramadıkları Ankara'da gerçekleştirildiğinden kuşku duymadıkları yeni darbenin bildirisini İstanbul Radyosu’ndan duyurmakla görevlendirilmişlerdir. Kore Savaşı macerası absürt ve komik bir nedenle kısa süren, güzel sesli subayın okuyacağı kısa metin hazırdır. O gece, kısa zaman diliminin akışı içinde karşılarına çıkan engelleri aşmaya çalışarak, verilen görevi yerine getirmekteki sakin ve kararlı inatlarını bazan gülümseyerek izliyoruz; bazen de perdeye yansıyan o bildik hallerimize, kahkahalar içinde öfkeleniyoruz. Absürt gibi gözükse de, hiç de imkansız olmadığını çok iyi bildiğimiz, zaman zaman kahredici oluveren o toplumsal ve bireysel yapımız, bol renkli iç çelişkilerimiz eşliğinde yansıyor perdeye. Kara mizahın dürtüleyici dili, izleyicisini hem dünü hem de bugünü özgürce sorgulamaya davet etmekte..
Ercan Kesal ile Mahmut Fazıl Çoşkun'un birlikte kaleme aldıkları senaryoya, Aziz Nesin de keyifle katılmış sanki... "Anons"un mesafeli gözlemci özüyle, yalın sinema dilinin telaşsız ritmi, son derece uyumlu bir bütün oluşturmakta. Absürt gerçeklik, her kareden buram buram tütüyor...
 
 
 
 
 
 

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler