Anayasal Geleceğin Planlanması...
Tam bağımsızlık, ülkesel egemenlik, hukukun üstünlüğü, çağcıl ve toplumcu atılımlarla Atatürk ulusalcılığına dayalı birleştirici devlet varlığı, Cumhuriyet ve antiemperyalist devrim değerleridir.
Hukuk tekniğindeki çelişkiler, demokrasiyi daraltan hükümler ve yürütmeyi kayıran bir özellik, 1982 Anayasası’nı tanımlar. Darbe anayasasının bazı maddelerinde değişiklikler yapan halkoylamasının sonuçları, daha demok-ratik toplumsal kazanımlar getirmiş değildir.
Demokrasiyle yönetilen ülkelerde rejimin güvencesi en başta yargı kurumudur. Yargısal erkin yasama ve yürütme organlarından bağımsız tutulması evrensel hukuk geleneği sayılırken bu oylama, yargıdaki kurumsal işleyişi etkileyen ve yürütme organını gözeten düzenlemeler içermektedir. 12 Eylül 1980 darbecilerinin yargılanmasını sağlayacak emredici hükümden yoksun, kamu görevlilerini grevsiz sendikacılığa tutsak eden ve daha önceleri tanınmış bazı sosyal hakları içeriksiz şekilde yinelemekle yetinen bir dizin ortaya çıkmıştır.
İrdeleme: Yakın tarih, çok partili dönemlerin Cumhuriyet ve devrim ilkelerinden feda edilen ödünsel yarışlarına tanık oldu. Karşıdevrimin safsata icat becerisi, kitleleri büyük oranda etkiledi. Halkçı-devletçi tutum, liberal ölçüsüzlüğün insafsızlığında yitirildi. “Bir lokma, bir hırka” telkiniyle insanlara yakınmaksızın boyun eğiciliği öğreten ama dünya nimetlerini kendilerine armağan sayanlar, kârlı çıktılar. Öbür yandan kendi ülkelerinin çıkar aygıtlarınca sömürülmeye alışarak karşıt tavır takınamayanları, “masumiyet karinesi” uyarınca koruyuculuğa alan “safdil” toplumcu bakış, halkın önemli kısmını zihinsel tembelliğe itti. Sorumluluk sahibi olmaktan kurtararak bilinçlenmenin öz çabasında güçsüz bıraktı. “Aydınlatma görevinin, ilerici düşünce kaynaklarınca halk yararına gereğince yerine getirilemediği” savı, kabullenilmiş ilke olarak sürdürüldü. Ama halktan yana uğraş vermenin değeri, halkça bir türlü anlaşılamadı. 1945 yılında “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” gündeme gelince muhalefet eden feodalitenin partileşerek 1950’de topraksız veya az topraklı kitle tarafından siyasal iktidar yapılması, çarpık bir örnek olarak hiç anımsanmadı. Özelleştirmeler, yurt topraklarının peşkeş çekilmesi ve emperyalizme kul olma siyasetleri akıl ve onur “muhakemesine” getirilmedi. Anlaşılanı odur ki, kamu yararı içeren Cumhuriyet ve devrim kurumsallığının, pekişerek kökleşmesi yığınsal algılama açısından yetersiz kalmıştır. Toplumsal zararlarla dolu bir zaman diliminde, günümüzdeki gelişmelerin oluşması ve bu arada yararsız anayasal değişikliklere yol açılması bir bakımdan doğal değil midir?
Yeni bir anayasal değişiklik tasarımı üzerinde toplum koşullandırılmaktadır. Atatürk’ün yadsıdığı “başkanlık sistemi” revaçtadır. Kendi geçmişlerini, “aymazlığa düşülen yıllar” olarak tanımladıktan sonra toplumculuğu ret ve inkâr eden yeni liberallerle, ayırımcı ve teokratik odaklarca oluşan karşıdevrimci cenah, “Önümüzdeki anayasal değişikliklerde, Atatürk’ün etkisel varlığının kaldırılması yönünde” güdümlü görüş beyan etmektedir. Devletin şekli, bölünmezliği, resmi dili, başkenti, bayrağı ve marşını içeren ayrıca “ulusal dayanışma” ve “Atatürkçü ulusalcılığa” bağlı “laik, demokratik, soysal hukuk devleti” niteliklerini kapsayan ve “değiştirilmesi önerilemeyen” maddeleri tartışmaya açmaktadır. “Demokrasi” kavramını dil ve kalemlerinden düşürmeyenlerin, kuvvetler ayrılığını esas tutarak yargısal erki güvenceye aldığı, yöneten ve yönetilen ilişkisini en iyi şekilde düzenlediği, hak ve özgürlükleri “ideal” demokratik hatlarla içerdiği bilinen 1961 Anayasası’nı niçin savunmadıkları sorgulanmalıdır. Savunmaları olanaksızdır. Çünkü onların asıl erekleri, “12 Mart 1971”yönetimince ifade edilen “1961 Anayasası’na şal atılmalıdır, lükstür” antidemokratik bakıştan asla ileride değildir. Devlet işlevini sağlayacak organları belirleyerek görev dağılımı yapan, devletle bireyin, bireylerle diğerlerinin ilişkilerini düzenleyen, temel hak ve özgürlükleri koruyan hukuksal hiyerarşideki üst yasal ölçüt anayasadır. Antiemperyalist direncin evrensel öncüsü bir halkın “tam bağımsızlık” yolunda elde ettiği ulusal egemenlik erki, çağcıl ve toplumcu atılımlar ve nihayet Atatürkçü devlet anlayışı, ülkenin varlık esaslarıdır. Bu esaslar, Cumhuriyet ve devrimin öğeleridir. Bu öğeler üzerine kurulan ve “değiştirilmesi önerilemeyen” anayasal maddelerin kaldırılma girişimi, ülkede haklı tepkiler ve düşünsel dirençler yaratacaktır.
Sonuç: Cumhuriyet ve devrime bağlı olanların, karşıdevrim saldırılarını geriletmek üzere demokratik uğraşlarını eksiltmeden sürdürecekleri kuşkusuzdur. Bu ülkenin ulusal zemini, sanıldığından güçlüdür. Gelecek için taşınacak Cumhuriyetçi öz görev, devrim ilkelerini bilinçle savunma sorumluluğunu yurtseverlere vermektedir.
Ertuğrul KAZANCI Eğitimci/Hukukçu
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza