Belirsizliğin felsefesi
Franz Kafka, yalnızca Milena’ya, evet yalnızca ona gerçekten âşık olmuştur hayatında, kim ne derse desin.
Franz Kafka bir filozoftur. Belirsizliğin filozofu. İroniktir. Mizah anlayışı kapkaradır. Acıdır. Canınız yanar gülerken. Onun canı zaten yanıyordur. Yalnızca Milena’ya, evet yalnızca ona gerçekten âşık olmuştur hayatında, kim ne derse desin.
Diğer insanlar gibi olduğunu kendine kanıtlayabilmek için nişanlanmıştır bile. Nişanlandığını kendine kanıtlayabilmek için yüzlerce mektup yazmıştır nişanlısı Felice’ye. Ama Felice, Franz K.’nın kahramanlarının kaderine neden bu kadar üzüldüğünü bir türlü anlayamaz.
Babasına kendisini kanıtlayabilmek için uzun süre bir sigorta şirketinde başarılı ama silik bir iş hayatı olmuştur. Gregor Samsa olmayı bile göze alır. Tek istediği gözüne girebilmektir babasının. Oysa o gerçek hayata değil, yazdığı günlüklerine göredir. Orada var olabilir sadece. Yazmak, yazıda sevmek, yazdıklarındaki yalnızlığını sevmek…
Yazdıklarını kimse okumasın istemiştir, hayatının sonlarına doğru. Bunun için söz alır hayatta tek güvendiği dostundan. Onun da ihanetine uğrar. Max Brod’un. Yakacağım diye söz verdiği öykü ve romanlarını onun ölümünden sonra yayınlar.
Spritüel bir yanım olsaydı eğer, Kafka’nın bir yerlerden başını uzatıp dostunun ihanetine tanık olduğuna ve acıdan kahrolduğuna inansaydım, onun hiçbir kitabını okumaya cesaret edemezdim. Ama neyse ki, öyle spritüel bir yanım yok. O nedenle bütün yazdıklarını iştahla okudum. Bugün size onun kısa bir öyküsünü anlatmak istiyorum ama ben de başka bir hainlik yapıp öykünün sonunu değiştireceğim.
Taşranın bir yerlerinden kalkıp kasabaya gelen orta yaşlı bir köylü yasa koyucuya danışmak için onun bulunduğu binaya girmek ister ama bir kapıcı tarafından yolu kesilir. İriyarı bir adamdır kapıcı ve öyle rahatça içeri girmek isteyen köylünün önüne dikilir ve nereye gittiğini sorar, böyle elini kolunu sallayarak. İçeri girmek istediğini söyler köylü. Kapıcı olmaz der, ben izin vermeden giremezsin. Ne zaman izin verirsin peki diye sorar köylü. Keyfim ne zaman isterse diye yanıtlar kapıcı. Peki keyfin ne zaman yerine gelir, diye sorar köylü. Hiç belli olmaz der kapıcı, bugün keyfim hiç gelmeyebilir, ne zaman geleceğini ben bile bilemem der. Belki yarın, belki beş dakika sonra…
Çizen: Özge Ekmekçioğlu
Köylü düşünür taşınır ve beklemeye karar verir. Bir gün, bir hafta, bir ay, bir yıl. Bekler de bekler. Bir Kafka öyküsüdür bu ve Kafka’nın öykülerinde olağandır böyle şeyler. Köylü arada kurnazlık yapmaya kalkar, kapıcı arkasını döndüğünde gizlice girmeyi dener içeri ama her defasında arkasından yetişir kapıcı. Ve köylüye bazen kızarak bazen acıyarak nasihatte bulunur. Bak der, içeride her kapının önünde başka bir kapıcı daha var ve her kapıcı diğerinden daha güçlü. Birini atlatsan öbürünü atlatamazsın ve sonun kötü olur.
Ne yapmalıyım peki diye sorar köylü. Bekleyeceksin diye yanıtlar kapıcı. Yıllar içinde arada sırada sohbet de ederler. Birbirlerine hayatlarından parçalar anlatırlar. Belki kapıcıda bir acıma duygusu uyandırırım umuduyla köylü kapıcının paltosunun kürklü yakasındaki pireleri ayıklamasına bile yardım eder. Ama inadını kıramaz kapıcının. Artık gözleri de iyi görmemektedir ve gittikçe güçten düşmeye başlamıştır. İçeri girme umudunu çoktan yitirmiştir ama bunca yıl bekledikten sonra, öylesine çekip gitmeyi de yediremez gururuna. Gurur da değildir ya pek gitmeyişinin nedeni. Aslında geri gitse, vazgeçse içeri girip sormak istediği soruyu sormaktan, ne yapacağını da bilmemektedir artık. Geri dönse nasıl bir hayatı olabileceğini hayal bile edemiyordur. Belki geldiği yerdeki kimse hatırlamıyordur artık onu. Bir ara, içeri girdiğinde ne soracağını da unuttuğunu fark eder.
Dimdik kapının önünde bekleyen kapıcının yanına çökmüş öylece oturmaktadır artık, acı acı gülümseyerek kendi aptallığına. Ama gurur da duyar kendisiyle, direncine, inadına, kararlılığına kendisi de şaşırır. Sonra birden şunu fark eder. Kapıcı kendisini içeri almamaktadır ama yıllardır kendisinden başka kimse de içeri girmeye çalışmamıştır. Kapıcı yalnızca kendisini içeri almamakla görevlendirilmiştir sanki. Ama nasıl olur diye düşünür kalan son gücüyle. Nasıl olur da tek bir başka kişi bile içeri girmeye çalışmamıştır? Acaba kendisi arada uyukladığında mı alıyordur birilerini içeri kapıcı? Çünkü koskoca yasa koyucunun yalnızca kendisi için bir kapıcı görevlendireceğini aklı almaz. O kadar önemli birisi değildir ki o.
Son kalan gücüyle kapıcıya seslenir, merak ettiği soruyu sormak için. Neden der, benden başka kimse yasa koyucuyla görüşmek için gelmedi, gelmiyor? Kimsenin yasayla, kanunla işi olmuyor mu bu kasabada? Kapıcı şaşkınlıkla bakar köylüye. İyi de der, burası yasa koyucunun yanına gidilen kapı değil ki. Ben de zaten birazdan kapıyı kapatıp gideceğim buralardan.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- ‘Hepinize test yapalım, bakalım kim ne kadar geçiyor!’
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt