Beni Ana Haber’e çıkarmak büyük risk!
İrfan Değirmenci “benim tek korkum vicdanım” diyor. Bir sözcüğün, mimiğin, gözün seğirmesinin bile “yukarıları” nasıl rahatsız ettiğinden bahsediyor. Değirmenci, “Biz gerçek haberin ve vicdanın peşindeyiz. Zaten işsiz kalmayı ilk günden göze almıştık. Her yayından sonra ‘acaba yarın gelir miyiz?’ diye düşündüğümüz de çok oldu” derken rüzgâr nereden gelirse oraya dönenleri şaşkınlıkla izliyor.
İrfan Değirmenci Kanal D’de hafta içi her sabah 06.45-09.00 saatleri arasında “Günaydın” programıyla yayında. Öncesiyle birlikte bu sekizinci sezonu. Televizyonun kaygan zemininde işini iyi yapanlardan. Zaten onu da yerinde bu başarısı tutuyor. Çünkü haberciliğinden başka güvendiği, sırtını dayayacağı bir şey yok! İşte İrfan Değirmenci’nin anlattıkları...
- Kaç yıl oldu kesintisiz sabah programında?
- Bu yıl sekizinci sezon, 2006 sonundan bu yana devam ediyoruz. Seviyoruz bu işi! Hayatın akışına ters saatlerde çalışırken de hiç sızlanmıyoruz. Buna hakkımız yok, biz haber vermenin, gerçeklerin peşindeyiz. Gece 01.00 gibi geliyoruz, 06.45’e kadar çalışıyoruz ve yayına başlıyoruz. Uzun yıllardır bu işi yaptığımız için metabolizmamız yavaşladı, vampir gibi olduk. Kalabalık bir ekibimiz var, program başladığında işin büyük kısmı bitmiş oluyor. Gerisi bana kalıyor o da şov kısmı.
- Gece çalışıp gündüz uyuyorsunuz ama sanırım gündüz de uyuyamıyorsunuz?
- Meraktan, sinirden, kaygıdan, endişeden uyumak mümkün olmuyor. Bazen 30 saat ayakta kalıyorum sonra da gerisini hatırlamıyorum. Günün birinde emekli olursak uyuyabiliriz belki. Ülkenin derdi ile dertlenince uyumak ihanet gibi geliyor!
- Sabah programları haber anlamında önemli bir beslenme saati kimileri için.
- Bizim haberlerimiz radyoda da yayımlanıyor. O da tuhaf bir durum tabii. Neticede görüntü üzerinden konuşuyorum. Akşamları Prime Time 15 milyon ise sabah en fazla beş milyon kişi var. Biz çok izleniyoruz, payımız fazla. İzleyici bizi çok izlediği için ekrandayız, yoksa çoktan gitmiştik. Zaten bir gün anlattıklarımızı yanlı, taraflı bulurlarsa, bize küserlerse arkamızda kimse yok.
- Ailede var mıydı gazetecilik, siz nereden bu yola düştünüz?
- Ben orta halli Ankaralı bir ailenin çocuğuyum. Babam Ankara’da Ostim’de çalışıyordu, annem ev hanımı. Ailede hiç gazeteci yok. Dedem 84 yaşında vefat ettiği güne kadar her sabah bir şişe süt, ekmek ve Cumhuriyet’ini yanından ayırmadı. Öğretmendi, bize gazeteyi yüksek sesle okuturdu. Babamın babası ise epey dindardı, hatta babam beni imam hatip değil de Ankara Koleji’ne yolladığı için ona uzun yıllar kızmıştı. İşin özü Türkiye’nin iki farklı ucunda yetiştim. Gazeteci olma sevdasına tutulduğumda hepsi epey kaygılandı. Torpilsiz, ite kaka, tırnaklarımla geldim bu noktaya. Sırtımızı haberin gerçekliğine dayadık hep. Ana akımın, merkez medyanın göbeğinde doğruyu söyleyerek, bunu da kendi bildiğimiz gibi yaparak varolmaya devam ediyoruz.
- Televizyonun zemini daha kaygan.
- Televizyon yani aptal kutusu, bu ticari bir müessese. Aradaki reklamları izletmek için tüm bu diziler, yarışmalar, haberler yapılıyor. Para dönsün diye, çünkü bu temiz bir alışveriş. Biz de bu alışverişten gelen maaşlarla yaşadık, yaşıyoruz. Bir de dükkân içinde dükkân kurmak var! Sırtımızı haberin gerçekliğine dayadık
- O nasıl oluyor?
- Ekrana çıkmak için bize para teklif eden de oldu el altından! İki dakika
gözüküp, projesini, ürününü anlatacak ama reklam vermeyecek. Haberi satın alacak yani.Bize “1+1” daire verip televizyona çıkmak isteyen müteahhit de oldu. Habere çıkma karşılığı daire hediye edecekmiş.
- Hırsızlık meşrulaşınca bundan çekinmemeleri normal.
- Hiç utanmıyorlar bunu teklif ederken, itiraz ettiğinizde de kötü adam oluyoruz. Daireyi bir kenara bırakın ben bir gömlek kabul etmedim diye başımın ağrıdığı oldu. Bir gömlek gelmişti, genel müdürün biri yollamış. Önceden de o kurumla ilgili haber çıkmıştı. Tabii çok sinirlendim, o gömlekle ekrana çıktım. Böyle şeylere gerek yok, ben bunu da bir seyirciye hediye ediyorum dedim. “Ama sen bunu yapıp diğer meslektaşlarını zan altında mı bırakıyorsun?” diyen de oluyor... Yani ne yapsak kaçamıyoruz, herkes bir yerden küfür ediyor. Mesela bize çikolata yollarlarsa onu ekiple paylaşır, dağıtırız. Başka hediye yok! Mesela İzmirli incir üreticileri bir sepet incir yolladı, işte bu güzel. “Helal olsun” diyorum ekranda ve onu tüm kanala dağıtıyorum.
Kızılay’da ilk gazımı yedim
- Gazeteciler bu iktidar döneminde, özellikle son yıllarda ve Gezi sonrası vicdan ile ekmek kavgası arasında kaldı. Siz sözünüzü ilk günden beri esirgemediniz. Merkez medyada nasıl oldu bu iş?
- Söz söyleyebildiğimiz bir zaman dilimi var. Bugün bu şansa sahip olmayan, işinden edilmiş, hem işinden hem özgürlüğünden edilenler de çok. Canından olanları unutmak mümkün mü? Tabii bu ülkenin gerçeği bu, son on yılda çok arttı. Korku her yeri sardı, otosansür sürekli kendini güncelliyor. Gezi olaylarında medyanın, penguen medyası olmasının nedeni de buydu. Biz şiddetin başladığı gecenin ilk saatlerinde editörümüz Ertuğrul Albayrak ve bir kameraman arkadaşımızla oradaydık. Sonra gece yarısı program için kanala döndük. Sabah ezanından hemen önce çadırda yatanların üstüne yakın mesafeden gaz sıkıldı, şiddet ilk kez bu kadar büyüktü. Bizim kameramanımız orada kaldığı için, sabah programında o geceye ayırdık. Çadırda şiddete maruz kalanlarla ilk röportajları yaptık. Araya hatfasonu girdi ben de Ankara’da tedavi gören annemin yanına gittim. Orada da büyük bir öfke vardı. Kızılay’da ilk gazımı yedim. Hatta ameliyat olan annem bile meydana inmek istiyordu, “beni de götür!” diyordu. Biz işte tüm bu süreçte her türlü riski alıp tüm görüntüleri verdik. O zamana kadar evin sevimli habercisi olan ben, bazı evlerin sevimli sabah habercisi olmadım. Çünkü ben hep vicdanın tarafındaydım.
- Sonra program yaz tatiline girdi. “Korktu, gitti” diyenler de oldu.
- Okullar kapanınca sabah izleyicisi düşüyor, sekiz sezondur bunu yapıyoruz. “Korktu”, “kaçtı” diyenler oldu evet, ama döndük ve kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Bizi Ana Haber'den uzak tutuyorlar
- Ana Haber’e geçmenin zamanı gelmedi mi artık?
- Bizim de ödediğimiz bedellerden biri Ana Haber’den uzak tutulmak. Ben geçen yıl en prestijli iki ödül töreninde; Altın Kelebek ve Antalya Televizyon Ödülleri’nde en iyi sunucu seçildim.
Herkeste “İrfan Değirmenci ana haberi ne zaman sunacak?” beklentisi oluştu ama sunamıyor İrfan Değirmenci ana haberi. Bir süre de sunamayacak. Çünkü daha çok insanın ekran başında olduğu bir saatte 45 dakikayı bana teslim etmek hâlâ çok riskli. Biz gece çalışmaya devam edeceğiz, bazen kendimizi korsan gibi gördüğüm oluyor. Kanalda kimse yokken gelip, kanalı ele geçirip, haberleri yapıp, sabah erkenden sunup dağılıyoruz...
- Seçim yaklaştıkça gündem kızışıyor. Nelere gebe Türkiye?
- Türkiye normalleşmek için sabırsızlanıyor, gün sayıyor ama olmuyor. Biz de sabah keyifli haberler, araştırma dosyaları vereceğimiz günleri özlüyoruz. Bu kaos Türkiye’yi büyük bir ahlak sınavından geçirecek. Ama araştırmalar yolsuzluk iddialarının seçimlere yansımadığını
gösteriyor! Bekleyip göreceğiz.
Ben vicdanımdan korkarım
- Korktuğunuz oldu mu?
- Görüp görmezden geldiklerimizden, söylemediklerimizden sorumluyuz. Ben vicdanımdan korkarım. Sokakta çocuklar öldürüldü, bundan büyük acı olabilir mi? O günlerde susup şimdi konuşanlar, “ama canım polis de durduk yerde müdahale
etmez” diyenler, bugün Gezi savunucusu, hatta örgütleyicisi oldular. Bunu da şaşkınlıkla izliyorum. Rüzgâr nereden eserse oraya dönmemek gerekli, omurga olmalı, dik durmayı bilmek önemli. Yıllardır çalışıyorum, ilk evimi yeni satın aldım borcunu ödüyorum, birikimim de yok. Zaten işsiz kalmayı ilk günden göze almıştık. Her yayından sonra “acaba yarın gelir miyiz?” diye düşündüğümüz çok oldu. Çünkü bir lafınız, mimiğiniz, gözünüzün seğirmesi rahatsız edebiliyormuş yukarısını. Gezi döneminde herkes susarken, cuma günü yaptığımız yayından sonra Ekşisözlük’te şöyle yazmışlardı bana “an itibarıyla kovulan sunucu!”
- Size “Alo İrfan” diyen olmadı sanırım. Ya olursa?
- Bugüne kadar RTÜK vasıtası ile genel uyarı aldığımız olmuştu. Şehit haberlerinde
müzik kullanılmaması, ağıt görüntülerinin çok verilmemesi gibi... Ama Gezi olayları ve sonrasında hiç kimse bize “siz bunu niye veriyorsunuz?” demedi. Kimse de bizi uyarmadı! Belki de akşam 19:00’da bu haberleri verseydik gelebilirdi!
- Peki, bunu nasıl açıklayacağız ki, tamam ülke genelde uyuyor da?
- Bilemiyorum, bize en büyük tepkiyi Gezi’de olmayanlar verdi. Yemediğimiz küfür kalmadı. “Gece eylemde, sabah ekranda” diye hedef gösterdikleri de oldu.
alidenizuslu
gmail.comEn Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı