Binlerce yıllık medeniyetin özgürlük ve ekmek çığlığı...
Uluslararası yaptırımlar öncesi İran’da protestolar da baskı ve yasaklar da artıyor.
Edebiyatına, sinemasına, müziğine hayran olduğum kadim topraklarda, İran’dayım. MÖ 4000’lere dayanan tarihiyle, dünyadaki en eski uygarlıklardan birine ev sahipliği yapan İran’ın zengin kültürü, uzun yıllardır siyasi gerilimin gölgesinde. Ülke, şimdi, uluslararası yaptırımların etkisiyle daha ağır bir ekonomik krizle karşı karşıya. Yönetim karşıtı protestolar da baskı ve yasaklar da artıyor. Başkent Tahran’da ve Tebriz’de hava ağır, sokaklarda geleceğe dair umutsuzluk hüküm sürüyor.
Trenle yolculuk
İran’a, her hafta salı günü Van’dan tren kalkıyor. Van - Tebriz seferinin bilet fiyatı 10.80 Euro. Pasaport pulu ise 15 TL. Yolculuk vakti yaklaştığında, garda bekleyen yolcuların tahmin ettiğimden az olması dikkatimi çekiyor. Türkiye gezisinden dönen 8 İranlı ile toplam 15 kişiyiz. Lokomotif saat 21.00’de hareket ediyor. Tebrizli Ali, orada gerekecek Snapp uygulamasını telefonuma yüklememe yardımcı oluyor. Kompartımandaki kalabalalık arttıkça, Ali, coşkuyla ülkesini anlatmaya başlıyor. Kapıköy Sınır Kapısı’na saat 23.45’te
varıyoruz. Yarım saatlik kontrolden sonra yola koyuluyoruz.
Merhametin şehri...
İlk durağımız Tebriz’e sabah 06.00 gibi varıyoruz. Garda, 2 bin TL’yi İran Riyali’ne çeviriyorum. Tebriz, İran’ın 31 eyaletinden biri olan Doğu Azerbaycan’ın merkezi. İran’ın kuzey batısında yer alıyor. “Merhametlerin ve Şairlerin Şehri” olarak biliniyor. Ali’nin uyarıları kulağımda, ücretler İstanbul’a göre uygun olsa da taksiye binmeden önce şoförle anlaşıyorum. Tebriz’de merkeze yakın bir lokasyonda tercih ettiğim otele tek gece 75 TL ödüyorum. Tebriz halkı sıcak, samimi, iletişime açık. Bir sokağın köşesinde korsan satıcıda İbrahim Tatlıses, Recep İvedik CD’lerine denk geliyorum. Mohsen Namjoo, Shahin Najafi, Bahman Ghobadi gibi İran’ın usta ve yasaklı sanatçıları ise tezgahta yok. İran’da her şehirde tarihi, büyük pazarlar var ama en büyüğü galiba Tebriz’deki “Üstü Örtülü Pazar.” Tarihi pazar, İran’daki krizi özetler gibi. Tebriz’de, devletin bölgede yeterli alt yapı ve yatırım çalışması yapmadığına yönelik şikayetler var. Azeriler, devletin bu tutumunu ayrımcılık olarak nitelendiriyorlar. Kentte mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında, Tebriz Kalesi, Azerbaycan Müzesi, Gok Mescid, Tebriz’in eski yaşam tarzını, müziğini bulabileceğiniz yer olan Amir Nezam Evi (Qajar Müzesi) geliyor. Dünyada, yetiştirdiği şairler için mezarlık yapan tek şehir Tebriz. Şairler Mezarlığı’ndaki Şairler Anıtı da görülmeye değer. İki gün sonra Tahran’a gitmek için gara doğru ilerlerken, bir parkta, tüpün üstündeki çayın kaynamasını bekleyen dört işçi görüyorum. Fotoğraf çekeyim derken, sohbete dalıyoruz. Belediyeye bağlı taşeron olarak çalışan işçiler, park duvarlarının taşlarını örüyorlar. Günlük 8 saat çalışıp 37 TL kazanıyorlar. En çok parayı ise dayıbaşı Kadir alıyor.
Başkentte karmaşa var
Tebriz’den başkent Tahran’a her akşam 18.00 ve 19.00’da hareket eden yataklı iki tren var. Yaklaşık 12 saatlik yolculuk çölün, dağların, uzakta ışıkları görünen köylerin etkileyici manzarasında geçiyor. Tahran’da diğer kentlerdeki özgünlük ve sakinlikten eser yok. İran’ın en gelişmiş şehri Tahran’da, takım elbiseli, sakallı memurlar devletin baskıcı tutumunun aynası gibi. Kentte, resmi kayıtlarda 10 milyon olan nüfusun, başta Afganlar olmak üzere Pakistanlılar ve Türkmenlerle birlikte 15 milyona çıktığı tahmin ediliyor. Şehirde trafik oldukça yoğun. Sokaklarda binlerce motosikletli var. Motor, hem eşya hem de taksi gibi yolcu taşımacılığında kullanılıyor. Varlıklılar şehrin kuzeyinde, yoksul kesim ise güneyinde yaşıyor. İran’da resmi tatil Cuma günü. Duraklarda, otobüsün ön kapısından erkekler, arka tarafından kadınlar biniyor. Otobüslerin ortası demirle ayrılmış. İran mitolojisinde Kaf Dağı olarak geçen, şiirlerinde ise ‘güneşin doğduğu yer’ olarak adlandırılan Alborz Dağı manzarası Tahran’ın her yerinden görülüyor.
Mina ile sohbet...
Azadi Meydanı’na gitmek için otobüs durağına geliyorum. 25 yaşındaki Mina, kartını benim için basıyor. Israr etsem de bilet ücretini kabul etmiyor. Üniversiteyi Tahran’da okumuş ve burada evlenmiş. Azeri olduğu için Türkçe biliyor ve otobüs gelene kadar sohbet ediyoruz. Çevresini kontrol ettikten sonra başörtüsünü göstererek, kısık sesle “Bunu istemiyorum. Takmam için niye zorlanıyorum ki” diyor. Özgür bir İran’ı hayal etse de umutsuz: “Ne seçim, ne sokak... Bu böyle gidecek...” Meydanda çimene oturup gün batımının oluşturduğu kızıllığı izliyorum. Azadi Kulesi, Pers İmparatorluğu’nun 2500. yılı anısına 1971 yılında yapılmış. Meydanı çeviren direklerde onlarca İran bayrağı. Meydan, çoğunluğu Afgan yüzlerce işsiz mülteci gençle dolu. Meydanda kadınların az olması da hemen göze çarpıyor. Kafelerde kadınlar erkekler bir arada oturabiliyorlar.
Nereyi görmeli?
Ertesi gün İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin günlerini geçirdiği Niavaran Sarayı’na gidiyorum. Birçok hükümdara yüzyıllarca ev sahipliği yapan saray, devrildiği güne kadar ailesiyle birlikte burada yaşadığı için Şah ile anılıyor. Yapımına bin yıl önce başlanan ve yıllar içinde yeni mekanların eklendiği Sadabad Sarayı ise Alborz Dağı’nın eteğinde. Sarayın çok büyük bir alanı, içinde şelalelerin, ırmakların olduğu doğal orman ve bahçe. Sarayda yirmiden fazla müze var. Girişte her müze için ayrı bilet satılıyor. Merkezdeki Golestan Sarayı’nı ise Safeviler, resmi konut olarak yaptırmış. Saray, Şah döneminde de resmi törenlere ev sahipliği yapmış. Tahran’da görülmesi gereken yerler arasında, Kapalı Çarşı, şehrin oksijen alanı Mellat Şehir Parkı, Zoolojik Park, Jamshidieh Parkı, Humeyni’nin anıt mezarı, İran’ın mücevher müzesi, İbret Müzesi ve Pers İmparatorluğu’ndan kalan 300 bin sanat eserinin sergilendiği İran Ulusal Müzesi de yer alıyor.
Şarkıya yasak
Tahran’da, asıl mesleği mimarlık olan ama 20 yıldır müzikle uğraşan S. K. ile buluşuyoruz. 10 yıldır Setar çalan K., şimdi kemençeye de başlamış. K., eşiyle birlikte, 2013’te, Türkiye’ye bisiklet turu yapmış. Ağrı’dan İstanbul’a 35 günde ulaşmışlar. K., Türkiye’de hayranlıkla dinlediği sanatçının Erdal Erzincan olduğunu söylüyor. İran rejiminin müzik yasağından söz ediyoruz. Yönetim, kültürün ayrılmaz bir parçası olduğu için müziği durduramasa da yasaklamalar çok yaygın. Metal, rap ve hiphop, batı tarzı rock, blues, İslam öncesi ve Pehlevi dönemlerine ait müzik yasadışı görülüyor. Mohsen Namjoo, Kuran’dan ayetler okuduğu için İran’da yasaklı. Yasağın asıl nedeni ise mollaların yaptığı haksızlıkları ve yolsuzlukları anlatması. Ülkenin en büyük müzisyeni olarak nitelendirilen Shajarian’ın da Yeşil Hareketi destekleyen şarkıları nedeniyle İran’da şarkı söylemesi yasak. İran’da kadın şarkıcıların ise yalnız olarak şarkı söylemesi hala yasak.
Japon filmine sansür yok
Tahran Üniversitesi Grafik Tasarım mezunu, yönetmen H. B., 11 ay önce ABD’ye taşınmış. Sanatsal faaliyetlerine özgürce devam edebilmek için ABD’ye giden B., eşini görmeye sık sık Tahran’a geliyor. Sohbet ederken konu ister istemez siyasete geliyor. B., “Hükümete karşı yapılan küçük bir protestoda bile insanlar, ‘sen Allah’ın karşısında duruyorsun’ suçlamasıyla ceza alıyor. Hükümete girmek için o aşiretten olmak şart. Hükümet seçimlerde belli bir liste sunuyor. Ve halk sadece o listeye oy veriyor. Yani, sandığın ve seçimin hiç bir önemi yok” diyor. B.’nin İran’da çalışmalarını sürdürdüğü animasyon grubundan arkadaşı M. M. de yanımızda. M., Japonların giysileri kapalı olduğu için devletin Japon filmlerine izin verdiğini, Türk ve Amerikan filmlerinin kıyafetler nedeniyle sansürlendiğini anlatıyor.
Yarın: Yezd ve Şiraz
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- DEM Partili vekillerle 'Suriye' atışması!