Bir kadın gibi yazmak! Elçin Poyrazlar’ın yazısı…

Elena Ferrante son romanı Yetişkinlerin Yalan Hayatı’nda da okuru; Napoli’nin kıvrak, sokak, dil ve bağlarına, ‘kendine saadet yaratmayı beceremeyen annelere’, baba-kız ilişkilerine, cinselliğin keşfine, kırılgan ve değişken dostluklara taşıyor.

Bir kadın gibi yazmak! Elçin Poyrazlar’ın yazısı…
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 18.10.2020 - 14:33

Elena Ferrante hayatıma kitaplarından önce yazar olarak girdi. Yabancı bir dergide o yılın ‘en etkili 100 kadını’ arasında ismini gördüğümde şöhretin parlak ışıklarını reddederek gölgede kalmayı ve romanlarını kendi başlarına bırakmayı seçen bu yazarı tanımadığıma hayıflandığımı anımsıyorum.

İtalyan, Napolili ve kadın bir yazar olduğu dışında pek de bir bilgi sahibi olmadığımız, eserlerini müstear isimle kaleme alan ve bu gizliliği küresel ününe karşın hala devam ettiren Elena Ferrante, milyonlarca okura yaptığı gibi ‘Napoli Romanları’ ile benim de gönlümü çalmayı başarmıştı.

Napoli’nin bir kenar mahallesinde iki kız çocuğunun dostluk, rekabet, kıskançlık, birbirine hayranlıkla dolu yaşamlarını, genç kızlıktan kadınlığa adım atışlarını, okuma aşklarını, ‘mahalleden kurtulmak ve sınıf at-lamak için’ eğitim tutkularını, erkekler üstündeki güçlerini ve erkeklerin onlar üzerindeki baskılarını, mafyanın, pis sokakların, ev içi şiddetin, mutsuz ve ümidini askıya almış kadınların öyküleriyle bezeli bir mahalle yaşamında iki kızın birbirine bir ömür boyu duydukları sevgi ve bağı anlatan dört ciltlik romanları daha önce okuduğum hiçbir kitaba benzemiyordu.

HEM ÇOK TANIDIK HEM ÇOK YABANCI

‘Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım’ ile başlayan bu romanlar serisi içimdeki kız çocuğuna hem çok tanıdık, hem çok yabancı, hem korkutucu, hem de rahatlatıcı gelmişti. ‘Bir yerlerde aynı benim gibi düşü-nen, hisseden, üstelik bunları yazan bir kadın var’ diyerek Ferrante’nin büyüsüne teslim olmuştum.

Edebiyatın amacı tam da bu değil mi? Sizin en gizli, en mahrem, en utanılası, en acı verici ama aynı za-manda içten içe asla reddetmediğiniz, aksi takdirde benliğinizden bir şeyler yitireceğinizi sandığınız o en derindeki düşünce-duygu noktasına hitap ederek sarsması ve aslında yalnız olduğunuzu zannettiğiniz anda size bir el uzatması...

Yazarın ikinci romanı ‘Sen Gitti Gideli’nin ilk satırlarında gözlerimi gezdirdiğimde tokat yemiş gibi sarsılmıştım. Ferrante en acı ilacını en başta, ‘okur hassasiyetleri’ siyasetine girmeden, lafı dolaştırmadan, entellektüel ukalalığa kapılmadan, yok yere süslemeden, yüksek dozda bize verdiği için onu sevmiştim.

Ferrante’nin gücünün sadece kaleminden ve öykülerinden değil, onun sözcüklerini okumamış olsa bile onun sayesinde kendini anlayan kadın okurlardan geldiğini sezmiştim.

YALAN HAYATLAR!

‘Yetişkinlerin Yalan Hayatı’, Napoli serisinin ardından beş yıl sonra gelen ilk kurmaca eseri. Ferrante’nin The Guardian gazetesinde kaleme aldığı köşe yazılarından oluşan ‘Tesadüfi Buluşlar’ ve yarı otobiyografik olduğunu söylediği ‘Bir Yazarın Yolculuğu’ isimi kitapları son romanı kadar heyecanla karşılanmamıştı.

‘Yetişkinlerin Yalan Hayatı’ İtalya’da çıkacağı günün gecesinde kitapevlerinin önünde uzun kuyruklar oluşturacak ve toplu okuma seansları yapacak kadar arzulu bir kitleyle buluştu.

Ferrante son romanında da okuru Napoli’nin kıvrak, sokak, dil ve bağlarına, ‘kendine saadet yaratmayı be-ceremeyen annelere’, baba-kız ilişkilerine, cinselliğin keşfine, kırılgan ve değişken dostluklara taşıyor. Kahramanı Giovanna ile 12-16 yaşları arasında ‘büyüme krizine’, güzellik-çirkinlik kavrayışına ve kendini bulmak için tanımadığı ve ailesi tarafından hiç sevilmeyen Vittoria Halası’nı keşfetme serüvenine katıyor bizi.

GIOVANNA’NIN TAKINTISI; VITTORIA HALA

12 yaşındayken güzelliğini sürekli teyit eden, hayran olduğu, entellektüel, hassas, zeki ve başarılı ba-basının onu aslında çirkin bulduğunu işitmesiyle hayatı altüst olan Giovanna, ailesinde ‘ona dokunanı zehir-leyen ve lekeleyen bir canavar anlamında anılan’ halasını tanımaya karar verir.

Okuldaki başarısızlığının ergenlikle ilgili olduğunu söyleyen annesine babası şu şekilde yanıt verir: “Bunun ergenlikle ilgisi yok. Aynen Vittoria oldu çıktı.” ‘Sınıf atlamış’ solcu babasının kardeşi, Napoli’nin kenar ma-hallesinde yaşamayı sürdüren, evlere temizliğe giden, bu ‘avam’ kadın, Giovanna için bir takıntı haline ge-lir.

Genç kızlığa geçişin sancılarını “Ama ben inanılmaz kırılgan bir dönemimdeydim. Adet kanamalarım başlayalı bir yıl oluyordu, memelerim oldukça görünür bir hal almıştı ve bundan utanıyordum, pis kokmak-tan çekiniyor, sürekli yıkanıyordum, gönülsüzce yatıyor, gönülsüzce kalkıyordum. Tek rahatlığım, tek güvencem babamın bana mutlak biçimde hayranlık duymasıydı. Bu nedenle beni Vittoria Halama benzet-mesi şöyle demesinden daha beter oldu: Giovanna bir zamanlar güzeldi, şimdi çirkinleşti” bölümüyle yalınlıkla anlatır.

Giovanna evindeki kutularda saklanan eski fotoğraflarda yüzü siyah keçeli kalemle karalanmış Vittoria Halası’nı ilk gördüğünde ‘Vittoria Hala bana o kadar katlanılmaz bir güzellikte gelmişti ki onu çirkin saymak bir gereklilik halini alıyordu’ diye düşünür.

AİLE ORTAMI

Giovanna’nın Vittoria Halası Ferrante’nin Napoli Romanları’ndaki biraz korkutucu, bir zamanlar güzel, ama hayatın zorluğu karşısında çirkinleşmiş, daha doğrusu kötü düşüncelerin ve kaygının çirkinleştirdiği, gücünü çocukları, özellikle de kızları üstünde icra eden anne karakterlerini andırıyor.

Ancak Vittoria Hala, Giovanna ile tanıştığında kendi ebeveynlerinden farklı olarak ona çocuk muamelesi yapmaz. Aksine aile ilişkilerinin bozulmasına neden olan evli ve üç çocuklu bir polis memuru Enzo ile yasak ilişkisini olduğu gibi özellikle de cinsel hayatlarını sansürsüz, argo bir dille ona aktarır.

Vittoria Hala, Giovanna’nın babası, ağabeyi Andrea’nın onun hayatının aşkını engelleyerek mutsuzluğuna neden olduğunu, balerin olma hayallerini ve kendi başarısının önünü tıkadığını, okuyarak varoş mahallesin-den ayrılmış olmasının aslında onu ‘iyi’ biri yapmadığını, hala beşpara etmezin biri olduğunu sıralayarak yeğenine aile husumetini kendi açısından anlatır.

Vittoria Hala, Giovanna’ya ailesine iyi bakmasını, onların dediği her şeye inanmamasını da tembihler. Gio-vanna ise ikisi de öğretmen olan, iyi eğitimli, kızlarına eşitlik ve özgürlük aşılayan, akşam yemeklerinde Marksizm, politika, edebiyat, sanat konuşulan, anne-babanın işten sonra kendi odalarına çekilip çalıştıkları aile ortamını daha farklı gözle incelemeye başlar.

GİZLİ İLİŞKİLER

Anne babasının sıkça görüştüğü aile dostlarının yemeğe geldiği bir akşam koridorda misafirlerin iki kızıyla yerde oturup sohbet eden Giovanna, daha önce görmediği bir şeyi görür. Masanın altında babasının en yakın dostu Mariano, annesinin bir ayak bileğini iki ayak bileği arasına sıkıştırmıştır. Giovanna annesinin bunu fark etmemiş olduğuna inanmaz. Annesinin hiçbir tepki vermiyor olması daha da kafasını karıştırır.

Masanın üstünde büyük ideolojiler, adalet ve haklar konuşulurken, masanın altı gizli bazı ilişkileri, bilinme-mesi gereken duyguları saklayan yer midir? Bir çocuğun baktığı yerden masanın çizdiği sınır, yetişkinlerin yalancı dünyasına açılan bir kapı gibidir.

Vittoria Hala’nın ona bebekken hediye ettiğini söylediği beyaz altın bilezik romanın temsil ettikleri açısından önemli bir nesnesi. O bileziği annesi Nella’nın yakın arkadaşı, Mariano’nun eşi Constanza’nın bileğinde görmesi ve daha sonra Constanza’nın ona vermesiyle anne babasının ayrılığı da su yüzüne çıkar,

BÜYÜMEYE DİRENEN KÖTÜ KIZ VE AŞK!

Anne ve babasının ayrılma süreçlerinde kendini siyah giysiler, kasvetli makyajlar, ‘kötü kız’ olma çabasına saklayan Giovanna, bir taraftan büyümeye direnirken diğer yandan genç bir kadın olabilmek için çırpınır. Çevresindekilerin ona ‘çok güzelsin’ demesine ikna olmaz. O hem kötü hem çirkin hem de ahlaksız olmak için uğraşır; kaybolurken bulunmak için can atar.

Vittoria Halası’nın ölü sevgilisi Enzo’nun çocuklarını evlatlıkları olarak benimsemiş olması onun hayatına yeni insanlar girmesine, oradan açılan cinsellik deneyimlerine ve çevresindekiler üstünde müthiş bir etkisi olan iyi eğitimli, yakışıklı ve akıllı Roberto’ya aşık olmasına yol açar.

Giovanna’nın babasının ‘onun güzelliği ve iyiliği’ onayını veren ona ‘sahip çıkan erkek’ konumundan düşmesinden sonra Roberto, bu teyidi ona yeniden sağlayacak bir erkek olarak hayatına girer.

Ferrante’nin muazzam becerisi melodramatik unsurları edebiyata çevirebilmesinde yatıyor. 40’lı yaşlarında bir kadının 1990’lı yıllardaki kendi genç kızlığına geriye bakarak anlattığı ‘Yetişkinlerin Yalan Hayatı’ o dö-nemde yaşamış pek çok genç kadının arayışı, çelişkisi, sancısı ve öyküsü haline dönüşüyor.

BİR KADIN GİBİ YAZMAK

Ferrante, Napoli Romanları’nı yazmadan önce bir söyleşide ‘Bir kadın gibi yazmak ne demek’ sorusunu sormuştu. Ve ‘Gerçekten yazmak ana rahminin derinliklerinden konuşmak gibidir’ şeklinde yanıtlamıştı sorusunu.

Yazmayı erkek yazarlardan öğrendiğini söyleyen, Emma Bovary ve Anna Karenina karakterlerini ‘gerçek kadın’ olarak özümseyen, Virginia Woolf ve Elsa Morante hayranı Ferrante, kadın yazarlardan ‘Söylenmey-ecek şeyin bir anda mucizevi olarak sayfada belirmesini beklediğini’ söylemişti.

‘Söylenmeyen şeyler’ genellikle kadınlara aittir. Binlerce yıldır söylemeyen ve yazmayan kadın makbul olduğu gibi. Romanların arkasında bir erkek olması yeğdir.

SEN KİMSİN ELENA FERRANTE?

2016 yılında bir İtalyan gazetesi Ferrante’nin gerçek kimliğinin İtalya’daki Edizioni E/O yayınevinin çevirmeni Anita Raja olduğunu iddia etmişti. Hatta Raja’nın saygın yazar eşi Domenico Starnone’nin de bu eserleri kaleme aldığı iddia edilmişti. Ferrante bu iddiaları doğrulamadı. Ama bir söyleşisinde ‘Erkek yazarların eserlerinin ardında aslında bir kadın olduğu iddiasını hiç duymamışsınızdır’ dedi.

Ferrante’nin Napoli Romanları dünya çapında 15 milyon adetten fazla sattı, 45 dile çevrildi ve televizyon dizisine uyarlandı. Buna karşın Ferrante, yapay spot ışıklarından kaçmayı tercih ediyor. Yayıncısına bir mektubunda ‘Kitapların bir kere yazıldıklarında yazarlarına ihtiyacı olmadığına inanıyorum. Eğer söy-leyecek bir şeyleri varsa, yakında okurlarını bulurlar. Yoksa, bulmazlar’ yazmıştı.

Ferrante, Vanity Fair dergisine verdiği bir söyleşide müstear isimle yazması konusunda ‘Kendimi aktif ve mevcut hissettiğim bana ait bir alan kazandım. Şimdi bundan vazgeçmek çok acılı olur’ demişti.

Ferrante o kendine ait alanda söylenmeyeni söylemek ve bizi edebiyatıyla efsunlamak için var. Okur olarak bize, rahimden gelen o sesi dinlemek ve onun büyüsüne kapılmak düşüyor.

Yetişkinlerin Yalan Hayatı / Elena Ferrante / Çeviren: Eren Yücesan Cendey / Everest Yayınları / 344 s. / 2020.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler