Bir Kadının Kadınlar Günü'ndeki Ruh Hali

Erkeklerimiz, yoksul-zengin, eğitimli-eğitimsiz, başörtülü-başı açık, fark etmeksizin kadınları öldürüyor. Biz ne yapıyoruz? Katillerimize duruşmada uslu durdukları için indirim yapmasınlar diye imza topluyoruz, boşuna bir gayretle.

Yayınlanma: 07.03.2015 - 21:52
Abone Ol google-news

Sevgili Can Dündar’a Cumhuriyet gazetesine 8 Mart Kadınlar Günü için bir yazı yazmaya söz vermiştim. Dilim tutulaymış. Yıllardır 8 Mart’larda, çağrıldığım yerlerde konuşur, kadınların bu ülkede 1860’lı yıllardan itibaren eğitim ve çalışma haklarını nasıl kazandıklarını, Cumhuriyet sonrasında ise tepside sunulan sosyal ve siyasi haklarının bazı ortamlarda neden kâğıt üstünde kaldığını irdelerdim. Başlardım Osmanlı’nın, 19. yüzyılın ortalarında, durdurulamayan çöküşünü frenleyebilmek için aldığı tedbirlerin arasına, kadınların eğitilmesini de dahil etmesinden, sırasıyla bir avuç genç kadının okur yazar olmanın verdiği güvenle nasıl coşarak gazetelerde yazmaya başladıklarını, kendilerine ait dergiler çıkardıklarını, roman yazdıklarını hatta örgütlenip dernekler kurduklarını, haklarını aramak için sokak eylemleri yaptıklarını anlatırdım ki, bir keresinde çalışma hakkı elde etmek için yüzlerce Müslüman kadın (gayri müslümlerin çalışma hakkı vardı) Sirkeci’deki Büyük Postane’nin merdivenlerine oturmuş, gün boyu içeri kimseyi sokmamış, zabıtayı deli etmiş ve neticede hem postanede hem de Beyoğlu Belediyesi’nde çalışma haklarını söke söke almışlardı.

TAKSİM MEYDANI ‘CIS!’

Şanslı kadınlarmış, biber gazı ve tazyikli su o dönemde ne gezer!.. Müslüman olmaları da bir kerecik olsun işlerine yaramış, yerlerde sürüklenmek filan bir yana, kimse el sürmemiş onlara.

Ama bu yıl bana bir şeyler oldu! Ne zaman Can’a verdiğim sözü tutmak için bilgisayarı önüme çeksem, tek satır yazasım gelmiyor; çünkü öldürülen kadın haberleri yağmur olmuş yağıyor... En son kurban, başına poşet geçirilerek boğulmuştu.

Erkeklerimiz, yoksul-zengin, eğitimli-eğitimsiz, başörtülü-başı açık, kentli-köylü, genç ya da yaşlı fark etmeksizin kadınları dövüyor, kesiyor, öldürüyorlar.

Çok sıradan bir şey yapar gibi...

Biz ne yapıyoruz? Biz, katillerimize duruşmalarda uslu durdukları için ceza indirimi yapmasınlar diye imza topluyoruz, boşuna bir gayretle. Çünkü biliyoruz ki bir erkek hâkim, bir erkek katili ceza indirimsiz asla bırakmayacaktır. Aslında içimizden gelen, o katil heriflerden birini ibret olsun diye Taksim Meydanı’nda teşhir etmek ama Taksim Meydanı’nda değil adam teşhir etmek, ayakta dikilerek eylem koymak dahi yasak. Taksim Meydanı cısss! Çünkü Cumhurbaşımız bu meydanı hiç sevmiyor. Cumhurbaşımız onun istediği mezhepte, meşrepte, çizgide, kılık kıyafette ve düşüncede olmadıkça, biz kadınları da pek sevmiyor. Bizi Allah’ın ona birer emaneti olarak kabul ettiğini kulaklarımla duyduğumda, kendimi çocukluğumun Karaköy’ündeki Emanetçi Sultana’ya bırakılmış valiz gibi hissetmiştim. O günlerde, televizyon kanallarında bizleri aydınlatan onlarca akil kişiden biri de anaların erkek evlatlarına, dizlerinden yukarısını göstermelerinin günahını anlatıyordu. Bende erkek evlat sayısı dört. İki de erkek torun! Kendimi günaha bulanmış emanet gibi hissederken, madem kadınlar için kalem oynatamıyorum, bari erkeklere sesleneyim, dedim, şu Kadınlar Günü’nde.

KARŞI CİNSLE SAVAŞ

Ey bu dünya yüzündeki tüm savaşları başlatmış olan erkekler! Her savaş, bir dini ya da bir ideolojiyi yaymak veya sınırları genişletmek adına çıkmıştır güya, ama biliyoruz ki esas neden egosu şişik bir liderin siyasi ve ekonomik amaçlarından kaynaklanır. Ayrıca yine biliyoruz ki bitemeyen savaşların arkasında, çeşitli çıkarlar vardır ve bizim sözümüzle gücümüz bu gerçeği değiştirmeye yetmez. Savaşlarınız sizin olsun ama Allah aşkına, bilinçaltınızda karşı cinsle süreduran savaşınızı bitirin! Kadınları kendinizden aşağı görmenizi de sakın üç semavi dine yüklemeye kalkışmayın! Buyurun işte, Hindistan’daki din, tektanrılı değil, çok tanrılı. İneğe ve bilumum değişik hayvanlara tapınan, hayvan eti yemeyen, hayvana eziyeti yasaklayan, o kadar ki caddenin ortasına kurulmuş öküzü, trafiği umarsızca tıkadığı halde rahatsız etmemek için, etrafından dolanan Hintliler, çok yakın zamanlara kadar, kocası öldüğünde, kadını da yanında diri diri gömüyordu. Kadın ölünce koca da birlikte gömülüyor muydu? Elbette hayır! Bu uygulamanın kaldırılmasına Hintli erkeğin vicdanı değil, insan haklarının baskısı neden oldu. Çin’de ise kadın devrimden sonra dahi, önce babasının, sonra kocasının, kocası yoksa erkek kardeşlerinin kulu sayılıyor. Yerim olsa, kadının aşağılandığı diğer ülkeleri de tek tek sayardım.

BİLİNÇALTINDAKİ O DUYGU

Ne var ki, bazı coğrafyalarda erkekler kadına karşı bilinçaltlarındaki aşağılık duygusunu yenebilmişler. Onlardan, bizim memleketimizde de mevcut. Hatta biri var ki, nurlar içinde yatsın; bizi ihya, erkekleri de adam etmek için elinden geleni ardına koymamıştı. Benim sözüm, onlara değil, bunu başaramayan ve aslında bizden korktukları için, bize şiddet uygulayan erkek canlara. Kadınlarını, kızlarını döven ve kesen beyler, lütfen kendinize bu kişileri örnek alın! Kadını erkekten daha zeki, daha güzel, daha sabırlı, daha becerikli, multi-orgazmik ve doğurgan yaratmasının hesabını bize değil, hepimizi yaratan yüce Allah’a sorun ve ona bize verdiklerini size de vermesi için niyaz edin. Belki sesinizi duyar. Yoksa, siz kadınları öldürüp durdukça, yakında öldürecek kadın bulamayabilirsiniz bu güzel ve artık gerçekten yapayalnız ülkemizde. Güçlü bir ihtimal daha var; bizi öldürmeye devam ederseniz, yakında bir gün, analarınız, karılarınız ve kızlarınız, hepimiz hem de Taksim’de toplanıp bütün yurda yayılacak öfkemizle, sizi yola getirmeyi biliriz.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler