Çok kimlikli festival
75. Venedik Film Festivali, Altın Aslan’a ikinci kez aday olan Damien Chazelle’in, Ryan Gosling’in Neil Armstrong’u canlandırdığı ‘First Man/İlk Adam’ filmiyle bu akşam başlıyor
Venedik festivali, derinden derine sürdürdüğü değişim sürecini artık tamamlayıp rayına oturtmuş gözüküyor. Uzun yıllar boyunca ‘sanat sinemasının kalesi’ olarak tanımlanan “Mostra İnternazionale d ‘Arte Cinematografica” artık farklı bölümleri ve geniş yelpazesiyle, ana akım filmlerden deneysel sinema örneklerine, belgesellerden sanal gerçekliğe, öğrenci filmlerinden klasik başyapıtlara dek açılan çok kimlikli bir etkinlik. Aslında, tüm büyük festivallerin izlemek zorunda oldukları bir çizgi bu. Kısaca, pazarın ve küreselleşmenin koşullarına uyum sağlamanın kaçınılmaz sonucu diyebiliriz. Tıpkı, çok farklı bir alanda, otomobil sanayiinde tüm markaların giderek iç donanımları ve dış görünümleriyle birbirini anımsatan yeni modeller üretmesi gibi...
Hollywood artık Venedik’i tercih ediyor!
2010’ların başından bu yana adım adım gözlemlenen oluşum, artık, soru işaretleri yerine ünlem işaretiyle ifade edilmekte. Hollywood sanat sinemasının, yani ana akıma yakın ‘bağımsız’ yapımların, bu yıl Venedik ana seçkisinde Altın Aslan için yarışan filmlerin üçte birini oluşturmasının, festival yönetiminin açık kapı politikası dışında iki temel nedeni daha var: Netflix ağıyla dost olmak ve zamanlamanın Oscar ödülleri yarışı için Cannes’dan daha uygun olması... Sinema salonları yerine televizyon ya da bilgisayar üzerinde abonmanla izleneceği için Cannes’a alınmayan Netflix yapımları arasında bulunan Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron “Roma”; Joel ve Ethan Coen kardeşler de, “The Ballad of Buster Scruggs” ile Altın Aslan yarışına katılabilecekler. Platformun ana seçkide yer alan üçüncü yapımıysa, Anders Brevink’in, Utoya ve Oslo’da giriştiği katliamı konu alan Paul
Greengrass’ın filmi “22 Temmuz”...
Sinema dünyasının amiral gemisi Cannes Festivali’nin Netflix’e karşı sergilediği direniş, bu yıl etkinliğin kapanışını yapan Terry Gilliam’ın filmi “Don Kişot”un simgelediği nafile bir savaş mıydı yoksa?
Altın Aslan’ın diğer bağımsız Amerikalı adayları, “The Mountain” ile Rick Alverson; Natalie Portman’lı “Vox Lux” ile Brady Corbet ve Willem Dafoe’in Vincent Van Gogh’u yorumladığı “At Eternity’s Gate” ile Julien Schnabel... Geçen yıl Altın Aslan kazanan Guillermo del Toro başkanlığındaki ana jürinin değerlendireceği, çoğunluğu Avrupa sinemasını temsil eden diğer yönetmenler arasında Jacques Audiard, Olivier Assayas, Yorgos Lanthimos, Mike Leigh, Mario Martone, Laszlo Nemes ve Carlos Reygadas yer almaktalar. Ana yarışta, erkeklerin ezici bir çoğunluk oluşturduğu 21 aday arasındaki tek kadın yönetmen, Avustralyalı Jennifer Kent...
Türk sinemasının somut ve sanal gerçekliği Bu konumda, Mostra’nın ayrı bir jüri tarafından değerlendirilen ikinci yarışmalı bölümü “Orizzonti” (Ufuklar) seçkisi, giderek farklı ve yenilikçi sanat sinemasının kalesi olma işlevini yükleniyor. Bir noktada, Venedik’in geçmişteki ana kimliğini koruyan son kale mi oluyor yoksa? Mahmut Fazıl Coşkun’un “Anons” ile yarışacağı bu bölümdeki 19 yönetmen arasında pek ‘tanıdık’ adlara rastlamamak ne yazık ki çok doğal. Çin, Endonezya, Estonya, İran, İsrail, Kazakistan ya da Suriye sinemaları için önemli olan, umut veren bu yaratıcı yönetmenlerin, kameraları, mikrofonları ve kalemleri üzerlerine çeken ‘yıldız’ adlar arasından sıyrılıp geniş kitlelere ulaşabilmeleri için kuşkusuz ödüllere ve zamana ihtiyaçları var ama yarış adaletli değil... |
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama