‘Cumhuriyet bana babamdan miras’

Türk sinemasının en deneyimli isimlerinden Ahmet Mekin, bu yıl Altın Portakal’da Yaşam Boyu Onur Ödülü’nü aldı. Usta oyuncuyla bir araya geldik ve zamanda bir yolculuk yaptık.

‘Cumhuriyet bana babamdan miras’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 29.10.2019 - 23:33

Ahmet Mekin, Cumhuriyet gazetesinden olduğumu duyar duymaz “Cumhuriyet bana babamdan miras kaldı. Gel otur” diyor. Oturmaz mıyım? Sinemamızın yaşayan efsanesi, 87 yaşıyla Yeşilçam’ın en deneyimli isimlerinden, “Selvi Boylum Al Yazmalım” filminin unutulmaz karakteri Cemşit’i canlandırarak beyazperdeye damgasını vurmuş ikonik bir oyuncu... Hemen başlıyoruz muhabbete ve ilk iş ondan bu miras meselesini anlatmasını istiyorum.

Ahmet Mekin: Ben doğduğumda, kendimi bildim bileli diyeyim, evde babamın okuduğu tek gazetenin Cumhuriyet olduğunu biliyordum. Babamla birlikte biz de yıllarca Cumhuriyet okuduk. Yani benim tek gazetem oydu. O yüzden babamın mirası diyorum. Babam bana bol bol kitap bıraktı, bir de Cumhuriyet gazetesi tiryakiliğini... Ben ama son senelerde artık gazete okumamaya çalışıyorum, sinirlerim bozuluyor çünkü. Günlük olaylar, çirkinlikler falan... Artık 87 yaşındayım ve bazı şeylerden çokça etkileniyorum, strese giriyorum, o yüzden okumuyorum. Televizyon haberlerini izlememeye çalışıyorum. Ama Cumhuriyet benim temelimdir yani.

Babanızın bıraktığı kitaplar neydi size?

Bütün dünya edebiyatını bıraktı. Kitap okumayı, okuma keyfini ben babamdan öğrendim. Çünkü babamın çok iyi bir kitaplığı vardı... Ben 10’lu yaşlarımda Rus edebiyatını okumaya başladım. Hep babamın kitapları; Milli Eğitim Yayınları’nın, Remzi’nin kitapları... Bana bir gün dedi ki, “Sen her kitabı okumaya çalışıyorsun, öyle olmaz, sana bir program yapalım”... Ve bana Yunan klasiklerinden başlamamı söyledi. Ama baba dedim, benim öyle bir altyapım yok... Yunan klasiklerini anlamıyorum.

Kaç yaşındasınız o sırada?

En fazla 15. “Ama” dedi babam, “Temel bunlar, bunlarla başlanır”. “Peki” dedim, verdi bana en basitleştirilmiş haliyle Sokrates, Eflatun falan... Okuyorum, okuyorum, sonra babama soruyorum, burada ne demek istiyor diye, o anlatıyor falan... Yavaş yavaş alıştım tabii ama nihayetinde eğitim noksan. Onları anlamak için felsefe bilmek lazım. O yaşlarda felsefe okumadığımıza göre, babamın takviyesiyle ilerledim. Dünya edebiyatını ise çok okudum... Fransız olsun, İngiliz, Rus edebiyatı olsun... Başta Rus edebiyatı tabii, çünkü babam sosyalistti, o tandanslı bir adamdı.

‘İLERİCİ ADAMDI’

Babanız siz oyuncu olduğunuzda ne dedi size?

Hiç. Babam beni hep destekledi. Babam hep ilerici bir adamdı, hiçbir konuda kısıtlayıcı değildi. Arkadaştık biz babamla ve ben hiç sıkıntı çekmedim. Bana dini bile öğretti. Kendisi ateistti ama o okulda yüksek din okumuş... Babam okumaya Osmanlı döneminde başlayıp Cumhuriyet döneminde mezun oldu. Din eğitimi, hem de yüksek seviyede yapılırmış o zaman. Ben bir ara merak ettiğimde bana dini de o öğretti. Yani bugün rahatlıkla bir müftüyle din tartışabilirim.

YEŞİLÇAM AHLAKI…

Az önce festival kapsamında düzenlenen söyleşide Yeşilçam ahlakından bahsettiniz. Neydi Yeşilçam ahlakı, biraz açar mısınız?

Yeşilçam ahlakı özünde birbirini anlamaya çalışan, disiplinli, kurallara uyan ama arkadaşlığı bozmayan, yani birbirine yardımcı olmayı sağlayan... Öyle kurallarımız vardı bizim. Saatinde işte olacaksın, arkadaşlarınla iyi ilişki kuracaksın, örneğin alkollü işe gelmeyeceksin yahut şımarıklık yapıp geç gelmeyeceksin... Çünkü bu bir ekip işi. Örnek olman lazım. Mesela “Saat 8’de herkes işte olacak” deniyorsa, senin 7.30’da gelmen lazım diyor, örnek ol diyor. Yeşilçam ahlakı bu.

Biz bu Yeşilçam ahlakını hangi noktada kaybettik sizce?

Şimdi tabii 70’li yıllardaki seks filmleri furyasına dayanır biraz da bu. O dönemde bizim gibi oyuncular film yapmamaya başladı. O eski Yeşilçam kuralları kalmadı. Daha farklı oyuncularla çalışıldı o dönem, fiziği biraz daha düzgün kadın oyuncularla çalışıldı... Ondan sonra Yeşilçam bir değişim yaşadı. Bir de şöyle bir şey oldu bu arada, o seks filmlerinin çekildiği dönemde sinemacıların bazıları da kendilerini kurtarmak için şarkıcı-türkücü filmleri yapmaya başladılar. Arabesk filmler çıktı, ben de oynadım hatta o filmlerin bazılarında. Alternatifi ne, porno filmler... Geçinmek zorundasın, ne yapacaksın? Şarkıcı filmleri... Yapımcı Abdurrahman Keskiner bana dedi ki “Ahmet Ağabey, sen İbrahim ile çalışacaksın” Kim o dedim, “Ankara’dan saz çalan bir oğlan buldum” dedi, “Sesi güzel, film yapacağım, mukavele yaptım. Filmde onu oynatacağım ama afişe yazacak isim lazım, sen o filmde oynayacaksın” dedi. E şimdi arkadaşız Abdurrahman ile ve her şeyde de beraberiz. Tamam dedim ve ilk defa İbrahim’in filminde oynadım. Ama bütün film boyunca İbrahim Tatlıses ile beş kelime konuşmamışımdır. Konuşacak bir şeyimiz yok ki... Sonra işte Yeşilçam değişti, değişince daha az film yapılmaya başlandı o dönem. Durdu hatta. O durma aşamasından sonra yeni bir jenerasyon sinemaya başladı. Bunlar iyi filmler yapmaya çalıştılar ve yaptılar da... Fakat seyirci açısından hiç gişe şansları yoktu. Gele gele son zamanlarda bu İvedik tarzı filmleri yakaladılar, büyük gişe yapan, bilmem ne yapan... Ama bu arada da asıl sinema yapanlar baya mesafe kat etti. Çok iyi filmler yapıldı. Fakat işte bunlar da geniş izleyici kitlesine ulaşamadı. 

‘BİZİ AYAKTA TUTAN FİLM…’

“Selvi Boylum Al Yazmalım” filmini çekerken o filmin büyük bir olay yaratacağını, izleyicinin böyle bağrına basacağını tahmin ediyor muydunuz? Hissetmiş miydiniz bunu?

Hayır. Kimse hissedemez onu. Film biter, vizyona çıkar, ondan sonra belli olur. Ben böyle şeyleri abartmasını da sevmem ama benim de, Türkan’ın da, Kadir’in de, yani bizim devamımızı sağlayan film oldu bu. Üçümüzü de hâlâ ayakta tutan bir film... 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler