Cumhuriyet yazarları, referandum sonuçlarını yorumladı
Resmi olmayan ve henüz kesinleşmeyen sonuçlara göre, referandum oylamasında yüzde 51,4 'evet' yüzde 48,6 'Hayır' oyu ile anayasa değişikliği kabul edildi. Cumhuriyet yazarları, resmi olmayan bu ilk sonuçları ve YSK'nin skandal kararını cumhuriyet.com.tr için yorumladılar.
İşte Emre Kongar, Aydın Engin, Ali Sirmen,Şükran Soner, Tayfun Atay ve Nuray Mert'in referandum sonucu hakkındaki ilk değerlendirmeleri.
Cumhuriyet yazarlarının bugünkü yazıları için
Emre Kongar: Parti devleti tek adama yeşil ışık yaktı
Milli İrade demokrasiyi özümlemiş ve tek adam rejimine 'Hayır' demiştir. Ama AKP'nin parti devleti haline getirdiği devlet aygıtı bu iradeyi ipotek altına almış ve tek adam rejimine yeşil ışık yakmıştır.
Aydın Engin: Safları sıklaştırın çocuklar
Bu satırlar yazılırken Türkiye’de sandıkların yüzde 96’sı açılmıştı. İlçe seçim kurullarının önünde ellerinde oy torbalarını teslim etmek üzere bekleyen sandık görevlileri henüz kuyruktaydılar. Yurtdışı oyların henüz yüzde 66.4’ü açılmıştı.
Yine bu satırlar yazılırken Başbakan balkon konuşmasına başlamış ve zaferi kazandıklarını ilan etmekteydi.
Şaibe bu değilse, gölge düşmüş bir seçim bu değilse nedir?
Henüz açılmayan sandıklar kıl payı farkı rahat rahat “Hayır”a çevirebilecekken “Referandumu biz kazandık” diye kostak kostak, pişkin pişkin konuşmayı kim nasıl açıklayabilir?
Sözü uzatmak okura saygısızlık.
Nazım Hikmet konuşsun benim ve bizim yerimize:
Derlenip dürülmesin bayraklar!..
Safları sıklaştırın çocuklar...
Ali Sirmen: Yeni bir anayasamız var ama demokrasi yok
Maalesef 16 nisan referandumu YSK'nın aldığı usulsüz pusulaların geçerli sayılması ile şaibeyle damgalanmıştır. Bunun tartışmaları uzun zaman sürecektir.
Çıkan sonuçlara baktığımızda, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu büyük sorunlarla başa çıkabilmek ve Türkiye'yi yönetebilmek için yüzde 50 destek -ki bu yüzde 50 de desteksizlik demektir- yeterli değildir. Maalesef 16 Nisan referandumu hiç bir şeyi çözmemiş ve hiç bir sorunu açıklığa kavuşturmamıştır.
Artık 16 Nisan'dan sonra Türkiye'de kabul edilmiş yeni bir anayasa var ama demokrasi yok diyebiliriz.
Şükran Soner: Bu bir Pirus zaferi bile değil
Yıllardır oy verdiğim bölgede gözlemlediğim şu: Daha önceki seçimlerde bire bir tanıdığım ve sandıklarda çalışan AKP kadrolarının o destek veren motivasyonu yoktu. Bunu sonuçlarda da görüyoruz. hem AKP'nin hem de ittifaktaki EVET'çiler blokunun oylarında en az 15 puan bir genel kayıp var. Bir seçim sonucu olarak hukuksuzluk bir yana, bir başarı yok ortada. Üstelik bu oylama konusu olan metin, ülkenin rejimini, anayasasını baştan sona değiştiriyor.
Neden bu yola gittiler? Prestij kaybettiler, siyaseten kaybettiler. Çünkü zaten sorun buradaydı. İttifak ortağını, iktidar ortağını, daha önceki referandumda da birlikte olduğu Cemaat başta olmak üzere iktidara girdiği yoldaki kadrolarını tasfiye ederek tamamen liderliğin el koyduğu bir iktidar süreci var. Ondan sonrasında da cumhurbaşkanı seçilmesinin ilanının Resmi Gazete'de yayınlanmasını geciktirerek AKP kongresine müdahale etmiş ve başbakanı da barındıramamış ve bugünkü noktaya gelinmiştir.
Tüm bunlarla otaya çıkan çok çıplak bir sonuç var. Zaten bu referandum ve anayasa değişikliği isteği, iktidar erkini kaybetmesi ile ilgili olarak kendisine bir yol aramasından, kurtuluş fotmülü aramasından geliyor. Partisinin tabanıyla, siyasi yapısıyla, cemaate sadece yargıyı ve darbe kadrolarını teslim etmek zorunda kalmadı, bunların hiç biriyle normal demokratik yollardan hesaplaşma şansı ve gücü yok. Partisini, eski taban ve ittifaklarının desteğini kaybetmişken, bunların açığını kapatmak için partiye el koymak gibi bir yol var. Zaten kaygı verici olan da, hemen bu sonuçtan sonra parti başkanlığı ile ilgili mücahalenin hemen yapılacağının dikte edilnmiş olması.
Değişiklikteki bir çok madde hemen yürürlüğe girmeyecek olsa da, partiye el koyma, cumhurbaşkanın liderlik üzerinden parti yönetimini baskı altına almak gibi bir acelesi var. Parti elinde değil. Zaten Meclis'teki oylamada da bakanlar dahil herkese iç tüzüğe aykırı olarak açık oy kullandırarak, hukuk çiğnenerek sürdürülmüş bir iktidar var. Aslında Erdoğan liderliğinin ve AKP'nin liderlik kadrosunun bir önceki referandumda da demokratik bir şekilde kazanması söz konusu olmadı. Elde edilen idari gücü, hukuku aşarak, anayasayı çiğneyerek ve fiili durum yaratarak iktidar erkini sürdürdü. Bundan sonra çok daha şaibeli bir durum ortaya çıkmış görünüyor. Bu demokrasimiz ve hukuk düzeninin çok ağır bir darbe almasıdır. Bu bir Pirus zaferi bile değil. Çok daha kötü bir sonuç bence.
Sadece YSK'nın aldığı karar değil, baştan sonra her süreç hukuksuz. Zaten anayasa değişiklik metni de demokrsiye ve hukuka aykırı. Dünyada eşi bezeri olmayan bir başkanlık modeli. Çok büyük bir oy farkıyla 'Evet' çıksa bile ne fark ederdi? Demkrasiye ve hukuk devletine aykırı bir metin. Otoriterleşme ve sivil diktatörleşmenin bir projesiydi bu baştan sona ve her süreçte şaibe ve hukuksuzluk söz konusu. YSK zaten açık madde hükmünü, kendi yasasını çiğnemiş oldu bu uygulama ile. Güneydoğu başta olmak üzere bölgelerde sandık başlarındaki parti temsilcilerinin salondan çıkarılarak oylama yapılması da bu hukuksuzluğun bir parçasıydı. Ama oylama hukuki olsaydı bile metnin kendisi hukusuzdu zaten.
Tayfun Atay: Bu referandumun kesin sonucu yarılma ve ayrışmadır
Bu referandumun kesin sonucu yarılma ve ayrışmadır. Ortaya çıkan tablo aslında Türkiye'nin Gezi olayları sürecinden itibaren bir retorik olarak dilde "yüzde 50" diye ifadesini bulan fiili halinin kağıt üstünde, üstelik bir dolu şaibeyi de beraberinde getiren bir seçimin sonucunda, resmileşmesi olarak değerlendirilebilir. Yani ortadaki oy oranlarına baktığımız zaman, Türkiye'nin tam ortasından yarıldığını, bir OHAL sürecinin, KHK'lar rüzgarının içerisinde savrulan memleketin böylesine hayati bir seçime, anayasa ve başkanlık sistemi seçimine girip çıkmasının sonucunda ortaya çıkan tablo ülkenin tam ortasından yarılmışlığıdır.
3 büyük şehir, 6 büyük şehrin 5'i ve ülkenin 30'dan fazla ilinde 'Hayır' oylarının çoğunlukta olması böylesi bir anayasa referandumunun ve beraberinde gelen başkanlık sitemininin sayısal olarak bir meşruiyetinden belki söz eebiliriz ama sosyolojik olarak bir meşruiyeti olduğunu söylemek çok zordur. Çok mu iyi oldu bunu yapmaları, çok mu iyi oldu toplumun bu şekilde ortasından ikiye yarılmış olması? 2013'ten itibaren artık "inşaa süreci" diye diye kendilerince bir güzergah belirledikleri Yeni Türkiye'nin böylesi bir sonuçla karşımızda olması. Bir bölünmüş ülke tablosu. Ayn ülkede, aynı toprak üstünde ikiye bölünmüş bir toplum ve gerek referandum kampanya süreci, gerek daha öncesinde yaşananlar çerçevesinde sürekli olarak siyasi iradenin başını çektiği bir tutum doğrultusunda bir birine öfke birtiktirmiş, hınç ve nefret biriktirmiş iki nüfus aynı toprak üzerinde. Referandumun kesin sonucu budur. Şu anda biz şu saat itibari ile hala kesin sonuçları almış değiliz. Başbakan gayrı resmi sonuçlardan bahsetti. Cumhurbaşkanı konuştu. Sayısal olarak kesin sonuç ne olursa olsun, ben içim parça parça olarak diyorum ki, niteliksel olarak bu seçimin kesin sonucu daha fazla ayrışmamız oldu ne yazık ki.
YSK'nın verdiği karar ise dehşet verici. Hukuksuz olduğunu uzmanlar söylediler. Dünyanın önünde bu toplumu, bu ülkeyi, bunca yıllık tecrübelerden geçmiş bir devleti böylesine bir duruma düşürmenin son derece hicap verici olduğunu düşünüyorum. Kim ne dere desin, bu büyük bir şaibeyi beraberinde getirecektir. Oyların bu kadar bir birine yakın olduğu bir noktada, elbette itirazlar yapılacaktır, bu kadar beceriksiz bir süreç ve sonrasında da tamamen hukuku ayaklar altına alan keyfi bir tutumla, son dakika kararıyla böyle bir uygulamaya gitmesi Türkiye'nin itibarını alabildiğine zedeleyen, ayaklar altına alan bir tablo çıkardı karşımıza. Çok üzgünüm ve son derece hicap duyuyorum ve elbette ki çok da endişeliyim.
Nuray Mert: Sonuç umut verici
Sonuçlar çok umut verici. Çünkü OHAL rejimi altında seçim yapıldı. Tüm devlet imkanları kullanıldı, Cumhurbaşkanı bizzat 'Evet' için propaganda yaptı. Hayır diyenler üzerinde büyük baskı yapıldı. Pek çok medya mensubu ve milletvekilleri tutuklanırken, sıradan seçmen bile tehdit altındaydı.
Onaylanan sistem otoriter bir sistem. Bu kadar büyük oranda 'Hayır' çıkması beni umutlandırdı.
YSK'nın kararına inanmak mümkün değil. Mühürsüz zarfların geçerli sayılması son derece şüpheli bir durum. Şüphe duymak için zaten yeterli gerekçelerimiz vardı.
En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- 500 bin TL'nin aylık getirisi belli oldu
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Suriye'de herkesin konuştuğu ölüm listesi
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Erdoğan'dan işgale 'isimsiz' tepki
- Suriye'nin yeni başbakanından ilk açıklama