Cumhuriyet’in başarısı 12 Mart’ın kırılmasında kazanılmış bir moral değer oldu
12 Mart’ın, 27 Mayıs’ın özgürlüklere açılan anayasası, yasaları ile yaşanan örgütlü toplumun sola açılım patlamasını, sağa çekme yolundaki operasyonlarında hedeflenen amaçlara ulaşılamadan, Cumhuriyet gazetesine yönelik, Nadir Nadi yönetimini tasfiye ederek gerçekleştirilen sağdan operasyon bir yıl içinde kırıldı.
Cumhuriyet okurlarının güçlü boykotuyla tirajın 100 binlerden 40 binlere düşmesi, ilan boykotu yapmış sermayeden beklenen desteğin kalıcı olamaması sonucu çıkmazda yönetim erki yeniden Nadir Nadi’ye teslim edildi. Nadir Nadi, zengin yazarlar yelpazesinde, aydınlanmacılar kadrolarının, örgütlenmelerin, okurların desteğinde, çok daha zorlu koşullarda, Mustafa Kemal, Yunus Nadi’nin açtığı yoldan Cumhuriyet’i yaşatma, özgürlükler, demokrasiye açılma savaşımını, son nefesini vereceği güne kadar sürdürdü.
Nadir Nadi, Yunus Nadi’nin ölümü sonrası önce kardeşi Doğan Nadi ile paylaştığı, 26 yıl boyunca başyazar ve yayın çizgisinden sorumlu kişi olarak kazandığı deneyimleri ile gazeteden uzaklaştırılması sürecini geçirdiği evinde, gerçeğinde hiç boş oturmadı. Özelinde kaç saatini sevdiği kitaplara, müziğine, kemanına ayırdığını bilemem ancak, eşi Berin Nadi’nin gönüllü organizasyonu seferberliğinde yazın Yeniköy, kışın sonradan Cumhuriyet Vakfı binası olarak da kullanılmış Harbiye’deki evinden konukları hiç eksik olmadı. Sözün özü Cumhuriyet gazetesinin yönetiminden sorumlu olduğu günlerdeki yaşam tarzı, insan ilişkilerinden, bilgilenme araçlarından hiç vazgeçmedi..
Yeri gelmişken Nadir Nadi’ye ilişkin kimi dönemeç noktalarındaki yaygın, haksız kimi yanlış önyargılardan, doğrudan tanıklıklarımla birkaç örnek vermek isterim.. Örneğin yönetimin sorumluluğunda gazetecilerin basın özgürlüğüne ilişkin kutsalı, 212 sayılı yasanın çıkış tarihinde, İşveren Sendikası’nın almış olduğu gazete kapatma kararına uyduğunun altı eleştirilerek çizilir.
212 sayılı yasanın 2002 yılındaki medya patronlarının operasyonunda henüz parti başkanı olan Erdoğan ile medya patronları arasında yapılmış kutsal ittifak döneminin, TGS dönem başkanı olarak birinci elden tanığı olmuştum. TİSK işveren örgütü olarak toptancı Ecevit koalisyon hükümetinin iş güvencesi yasasına karşı çıkıyordu.
Ancak tüm açıklamalarında basının kutsalı 212 sayılı yasanın kapsam dışı tutulmasını onaylamadıklarını açık açık ilan ediyor, düşünce özgürlüğünün kutsalının yanında duruyorlardı. Biz de sendika-cemiyet işbirliği içinde karşı eylemlerimizde, 212 sayılı yasanın kutsalının dokunmazlığına ilişkin karşı eylemler düzenlemiştik. Işıklar içinde yatsın Yaşar Kemal işveren boykotuna karşı, tüm basın çalışanlarının içinde oldukları TGS’nin röportajlarını yapan gazeteci kimliği ile anılarını anlatırken, soluğu Nadir Nadi’nin yanında, odasında aldığını aktarıyordu.
Cumhuriyet işveren sendikası kararının kapsamı içinde gazetenin kapatılması kararına uymuşken, sonrası, öncesi yayınlarında gazetecilerin düşünce özgürlüğünü sınırsız savunmuştu. Yazarlarının, çizerlerinin, düşünce özgürlüğünden yana en ağır eleştirilerini yayımlamıştı.
Yaşar Kemal yanında iken, İşveren Sendikası başkanının durum değerlendirme toplantısı çağrısını “Gelemem konuğum var” diye reddedince, Pembe Konak’ın yanından geçerlerken aşağıdan Yeni Sabah’ın binasında yapacakları toplantıya giden gazete sahiplerinin “kim?” sorgulamalarında Yaşar Kemal, Nadi’nin odasındaki camdan kafasını uzatınca.. “Ulan bu komünist için mi gelmiyorsun?” tepkisi üzerine de yanındaki yangın söndürme için dolu su kovasını, kendisine küfreden patronun kafasına boca edivermiş.. Gülerek paylaşmıştık.
Nadir Nadi konumu gereği girmediği toplumsal çevrelerden sadece sevdiği yazarlarla değil, örgüt önderleriyle de sıcak ilişki kurmaktan yaşam boyu hiç vazgeçmeyecekti. Yazılarına yansıyan tarafsız gazeteci kimliği ile doğru davutçuluğunu, elden geldiğince haklıdan yana dik duruşunu, sadece okuduklarıyla kazanabileceğini düşünebilir misiniz?
CUMHURİYET’İ, MUSTAFA KEMAL, YUNUS NADİ’DEN ALINMIŞ EMANETİN SORUMLULUĞU İLE ÇAĞDAŞ, İNSANCA YAŞAMA, SINIRSIZ HAK VE ÖZGÜRLÜKLERE AÇMA SEVDASINDAN HİÇ VAZGEÇMEDİ
Evet, profesyonel gazetecilik tanıklıklarımın bütünlüğü içinde, Nadir Nadi kimliği, sorumlu yöneticliğine tanıklıklarımla, kestirmeden, “Onun kadar patronaj adına çıkar hesabı yapmadan, öncelikle sorumlu olduğu gazetecilerin, sonrasında ülkenin izlenebilen olayları içinde tüm siyasal, sendikal, toplumsal sorumlulukları olan örgütler, kişiler için sonuna kadar haktan yana olmayı seçmiş bir başka patron örneği göremeyiz” diyebilirim.
Hele günümüz medya güdülemesi patlamasında, en kirlisinden kirli çıkarlar adına dudak uçuklatan tekelleşmelerin yaşandığı dünya, ülkemiz örneklerinin, dünyanın gidişatındaki olumsuz katkılarının sonuçlarını yaşıyorken..
Nadir Nadi’nin konuşmaktan çok dinlemekten hoşlandığı kimliği ile Cumhuriyet operasyonu sürecinden de kuşkusuz pek çok dersler çıkarmış olduğu izlenimlerimi paylaşmakla yetinmeliyim.
Yeniden dönüş gelişmelerinin satranç taşlarının pek çoğunu sonradan öğrendiğime göre, çıktığı yollarda birlikte olduğu en yakınları, güvendiklerinden çok fazla ders çıkarmış olduğunu söyleyebilirim..
Tutku, öncelik Cumhuriyet’i yaşatmak olunca, yine sonradan öğrendiğimiz bigilere göre, Mayıs 1972 günlerinde kız kardeşi Nilüfer ile Bülent Uşaklıgil ailesiyle, annesi Nazime Nadi’nin de katkıları ile barışıyorlar. 6 Haziran’da ise denetçi tiraj, toplusözleşme, ilan gelişmeleri üzerinden yönetim kurulu toplantısı çağrısı yapıyor.
12 Temmuz tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında da ailenin büyük çoğunluk oyları ile Nadir Nadi’den yana Reşat Atabek, Prof. Cavit Orhan Tütengil, Leyla Uşaklıgil’den oluşan yeni yönetim kurulu üyeleri seçiliyor. Sadun Tanju müessese müdürlüğüne, Oktay Kurtböke yazıişleri müdürlüğüne getiriliyorlar.
Nadir Nadi’nin yeniden Cumhuriyet’e döneceğinin ilk duyurusu 20 Temmuz tarihli gazetede yayımlanıyor. 21 Temmuz tarihli Cumhuriyet’te Cumhuriyet’in 49 yıllık hizmetine yepyeni bir heyecanla devam edeceğinin duyurusu manşetten 7 Mayıs 1924 sayılı ilk sayfasının görüntüsünün yanında, “Yeniden Nadir Nadi yönetimine giren Cumhuriyet’e güvenebilirsiniz” sloganı, fotoğrafı ile birlikte veriliyor. 23 Temmuz’dan başlanarak Nadir Nadi ile akla gelen ilk okur için anlamlı yazarlarının fotoğrafları ve kimlikleriyle gün gün duyurulması başlıyor..
Oktay Akbal, Turhan Selçuk, Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Rauf Mutluay..
31 Temmuz günlü Cumhuriyet’te, “güvendiğiniz bütün yazarlar” muştusuyla yine ilk akla gelen isimler sıralanıyor.
1 Ağustos günlü duyuruda, Nadir Nadi’nin yazılarına 6 Ağustos günü başlayacağı duyurulurken, aynı gün paylaşılacak yazarlar listesi ile dizilerin tanıtımı yapılıyor.
2 Ağustos günlü Cumhuriyet’te ise Sadun Tanju’nun, Cumhuriyet’e yeni başlayacak Turhan Selçuk ile yaptığı, Abdülcanbaz içinde geniş röportaj yer alıyor. 5 Ağustos günlü Cumhuriyet’te ise Nadir Nadi içlerinde ilk yazıları çıkacak yazarlar ile dizilerin tanıtımına son bir kez yer veriliyor.
6 AĞUSTOS 1972, NADİR NADİ’NİN YÖNETİMİNDE YENİ CUMHURİYET İLE YENİDEN TANIŞMA GÜNÜ
NADİR NADİ: YENİDEN BAŞLARKEN
Anlamlı örnek olabilmesi adına kimi yazılardan aktarımları paylaşmak gerek. Nadir Nadi, “Yeniden Başlarken” başlıklı yazısında kendisinin bir ortaokul öğrencisi gibi heyecanlı olduğu vurgulaması ile söze giriyor. “Korku ve umut karışımı tuhaf bir elektrik akımı geçiyor sanki içimden” cümlesinden sonra da “Başarabilecek miyiz?” ile başlayan, Cumhuriyet’in anlamı üzerinden yürütülen sorgulumalara yanıtlar arıyor. Evetlerle, olumlu yanıtlarla sürdürdüğü değerlendirmelerine; “Şimdiye değin olduğu gibi bundan böyle de bizim en büyük gücümüz, sizlerin desteği olacaktır” cümlesi ile nokta koyuyor.
VELİDEDEOĞLU 1. SAYFADAN
Ord. Prof. Dr. H.V.Velidedeoğlu’nun güne özel birinci sayfadan yayımlanan “Bir fikir gazetesinde 30 yıl” başlıklı yazısını eşi Meriç Velidedeoğlu doğum günü haftası ile çakışması nedeniyle 21 Ağustos günün yayımlanan köşe yazısında en anlamlı boyutları ile paylaşmıştı. Okumuş olmanız umuduyla, kaçırdıysanız meraklıları Cumhuriyet.com. tr’den kolayca ulaşabilirler. Bir sonraki 20 Ağustos tarihli yazısını ek olarak paylaşmak isterim. “Atatürk devrimciliğinin denektaşı” başlıklı yine 1. sayfadan yayımlanmış yazısında, 12 Mart muhtırasından sonra Atatürkçü kesilen Atatürk düşmanlarını, gerçek Atatürkçülerden iyice ve kesin çizgileriyle ayırmak gerektiğinin altını çiziyor. Faşist ideolojilerini gerçekleştirmek isteyenlerle sağlıklı ayrıştırma yapabilmek için bütün 12 Mart hükümetlerinin başta toprak reformu, sosyal adalet, ulusal Kurtuluş Savaşı, ülke bütünlüğü.. gibi sorulması zorunlu sorulardan örnekler veriyor. Devrimciliğin denektaşının bu sorular karşısında gardırop Atatürkçüleriyle, karmanyolcuların kolayca ayrıştırılabileceklerini; “açık cevap veremeyecekler, irkilecekler, kaçamak konuşacaklar, ya kaçacaklar ya da işi şirretliğe dökeceklerdir..” saptamasıyla noktalıyor.
AKBAL: BİR YIL ARADAN SONRA
Oktay Akbal, 6 Ağustos 2. sayfadaki ilk yazısında “Bir yıl aradan sonra” başlığı altında, bir yıl önceki veda yazısında olduğu üzere Cumhuriyet’i yıkmak isteyenler, hiç değilse yozlaştırmak isteyenlerden sözü açıyor. Bir yıl geçmeden bu çabalara Cumhuriyet çalışanları, yazarları, okurları üzerinden gelen yanıtlar sayesinde başaramadıklarının vurgusunu öne çıkararak, Cumhuriyet okurunun dünyada az rastlanan bir örnekle, gazetesine, yazarına sahip çıkarak gazetesine sahip çıktığını, kişiliksiz bir kâğıt parçası olmaktan kurtardığını söylüyor. Aynı sayfada Prof. İlhan Arsel, anayasa değişiklikleri üzerinden yaşananların eleştirilerini yapıyor. Bilimsel ölçütleri sıralıyor.. Prof. Ahmet Şükrü Esmer, süper devletlerin artık yeni dünya düzeni üzerinden yeni denge arayışlarının analizini yapıyor.
İLHAN SELÇUK, CUMHURİYET AİLESİNE HENÜZ KATILAMIYOR
Gördüğünüz üzere İlhan Selçuk, Cumhuriyet ailesine henüz katılabilmiş değil. En son 8 Temmuz tarihli Cumhuriyet’te yayımlanan habere göre İlhan Selçuk’un, dönemin yazıişleri müdürümüz Sami Karaören ile birlikte askeri mahkemede yargılanacağının haberi yer almış. 14 Temmuz tarihli gazetede daha önce açılmış bir başka davadan beraat ettiğinin haberinin olması fark etmiyor. Bir dava düşünce bir diğeri açılıyor. 12 Ağustos tarihli habere göre ise asistan Uğur Mumcu’nun yargılaması sürüyor. 17 Ağustos tarihli olaylar ve görüşler köşesinde Şevket Süreyya Aydemir’in “Sistem meselesi” analiz yazısına takılmak ise sürpriz değil.. Dr. İhsan Ünlüer’in geçmişten günümüze uzanamasa da çok uzun soluklu, Cumhuriyet okurlarının çok iyi tanıdıkları bir değerli köşeyi daha paylaşmak gerek.. En güncel gündemle çizgi, mizahın ünlü bir tıp bilimcinin ustalıklı zekâsının ürünü, okurun tiryakisi olduğu köşenin o günkü sayfasını günümüz okurlarıyla da paylaşmak isterim.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi