Enis Batur'la yeni şiir kitabı “A Cappella” üzerine...

“A Cappella”, Enis Batur'un “Tuğralar”, “Perişey”, “Kanat Hareketleri” ve “Neyin Nesisin Sen”in ardından yayımlanan lirik şiirlerinin beşinci kitabı.

Yayınlanma: 30.03.2015 - 14:58
Abone Ol google-news

Enis Batur'la yeni şiir kitabı “A Cappella” üzerine... 

'Şiir kitabının inşası, en az içindekiler yazılması kadar zorlu'

“A Cappella”, Enis Batur'un “Tuğralar”, “Perişey”, “Kanat Hareketleri” ve “Neyin Nesisin Sen”in ardından yayımlanan lirik şiirlerinin beşinci kitabı. Şaire bir dönemin, bir tür iç dönemin bittiğini duyuran bir yapıt. Kitabındaki şiirlerinin çoğunu “sokak şiirleri” olarak niteliyor Batur. 2007-2014 arası yurt dışında yaşamış olmasının yansımaları olduğunu vurguluyor. Öte yandan bitkiler ve hayvanlarla adeta söyleştiği bu kertede doğaya saygı ve bir tür karşılıksız sevgi duygusu da daha önde. Batur'un söyleşimizde yer verdiğimiz bir diğer kitabı ise bir saygı duruşu niteliğindeki “Oktay Rifat'a Doğru”. İncelemesinde yıllar önce "Türkçe Şiirin Doruğunda" konumladığı Oktay Rifat'ın şiirini bir defa daha okumaya girişiyor Batur. “Oktay Rifat'a Doğru”nun özellikle "ek"leri çok önemli: Garip üçlüsünün yeniyetmelik ürünleri ilk kez burada kitaplaşıyor ve Rifat'ın kitaplarına girmemiş bazı yazıları onları bütünlüyor. Batur'la “A Cappella” ve “Oktay Rifat'a Doğru” adlı kitaplarını, Bursa'da bir ay izlenimde kalacak olan “Enis Batur: Labirentini Ören Şair” sergisini ve sıradaki yeni çalışmalarını konuştuk.

- “A Cappella”, lirik şiirlerin beşinci kitabı. “Tuğralar” 1985’de, “Perişey” 1992’de, “Kanat Hareketleri” 2000'de, “Neyin Nesisin Sen” ise 2007’de yayımlandığına göre düzenli bir güzergâh. Bir kitap nasıl başlıyor, bitiyor, bir sonrakinin başladığını anlıyor musunuz?
- Güzel ama zor soru. Şiir yazmak başka şey, şiir kitabı kurmak bambaşka şey. Biliyorsunuz, Yahya Kemal şiirlerini kitaplaştıramadan öldü. Dıranas kitabını yaşlılık döneminde çıkarabildi. Bu karar verme olanaksızlığı son derece önemlidir. Uçlardan birine demek ki olanaksız kitabı yerleştirebiliriz. Karşı uçta, kitap felsefesi üstünde hayli düşünmüş Michel Butor’u görüyoruz: 89 yaşındaki bu şair-yazarın bugüne dek, irili ufaklı iki bin kitabı çıktı (bir de beni verimli sayıyorlar!). Ben, bu iki ucun arasına dolduran büyük yazı adamı topluluğunun bir üyesiyim, ancak ikinci uca daha yakınım. Buna karşılık, bir şiir kitabının inşasının en az içindekilerin yazılması kadar zorlu olduğunu düşünüyorum. “A Cappella”nın yayına hazır olması yaklaşık ondört ayımı aldı. Yahya beyin “dikenli” dediği bir o kadar şiiri dışarıda bıraktım. Peki, inşaat çalışmasına girişmeye nasıl karar verdim? Kitap, belki de bir dönemin, bir tür iç dönemin bittiğini bir yoldan duyuruyor şaire. Ayrıca, farklı gereksinmelerin doğduğunu algılıyor insan, besbelli başka arayışlar, bir sonrakinin işaretleri devreye girmiş.

“ŞİİRLERİMDE MUSİKİ BAĞLANTILARI HEP ÖNDE KALDI”

- “A Cappella”, müzikal bir terim. Nasıl seçtiniz bu ismi?
- Bir şair arkadaşım “Anlaşılmamasından, Akapella değil de yazıldığı gibi okunmasından korkmuyor musun?” diye kurcalamıştı ilk duyduğunda. Birincisi, ben hiçbir zaman böyle korkular taşımadım. İkincisi, nitelikli okurlar seçiyor yazdıklarımı, geniş bir okur nüfusum yok benim. Perişey’in bu yıl altıncı basımı yapılacak, 23 yılda 10 bin okur çıtasına bile ulaşmamış. Üçüncüsü, arama motoruna A Cappella yazınca bulmak güç değil şimdi! Neden seçtiğime gelince; lirik şiirlerimde de, ötekilerde de musiki bağlantıları hep önde kaldı. Çalgısız insan sesi değil mi zaten, şairinki?

- Şiirlerinizin üç-dört koldan ilerlediğini sık sık söylediniz. Lirik şiirler, dramatik şiirler, yazı şiirler, uç şiirler… Birlikteliklerinin bir sırrı, kural manzumesi var mı? Nöbetleşe mi yazılır farklı türdeki şiirler?
- Bu da güzel ve zor soru Gamze, ayrıca “nöbetleşe” yaklaşımı da ilginç! Lirik şiirlerle yazı şiirler, şiirsel metinler, deneysel şiirler 1973’ten, başlangıçtan beri yan yana iki kol halinde yazıldı. Dramatik şiirlere on beş yıl sonra giriştim, bir bakıma kendini dayattı o kol. Uzağa bakmak için dürbün, çok uzak için teleskop, yakın için büyüteç, göze görünmeyen için mikroskop kullanılıyor. Şairin farklı mercek kullanmayı gerektiren farklı odaklaşma kaygıları varsa, yeni ya da eski, değişik anlatım olanaklarına yönelmesi kaçınılmaz. Ayrışma bazen çok açık görünür, bazen kaynaşmalar gerçekleşir. Ama “şimdi oturup birkaç dramatik şiir yazayım” türünden programlı bir yazma anlayışım hiç olmadı. Zihnim, duyargalarım kendi pusulalarını kullanır.

“A CAPPELLA'NIN ŞİİRLERİNİN ÇOĞU SOKAK ŞİİRİ”

- “A Cappella”yı bir önceki lirik şiirler kitabınızdan, “Neyin Nesisin Sen”den ayıran özellikler hangileri? Yoksa bir süreklilik geçerliyse bunu nasıl tanımlarsınız?
- Sanırım, baştan uca bir süreklilik söz konusu. Kaynağından çıkan su, deltaya varasıya bir dolu değişimden geçer öte yandan. Ama akarsularda mevsimlerin yol açtığı değişimler neyse, şairlerde “yaş”ın yol açtığı dönüşümler odur diyebiliriz. Bir süredir, herhalde yaşım gereği, bu olguyu gözlemlemeye, üstünde akıl yürütmeye çalışıyorum. Ne kadar vaktim kaldığını bilemem tabii ama önümdeki vaktin arkamdakinden çok daha az olduğu belli. Yazma uğraşının özünü etkiliyor bu durum. Edward Said’in “Geç Dönem Yaratıcılığı” konusundaki kitabını Metis yayımladı. 60’ını geçen her şair, yazar, sanatçı yetenek azalması korkusuna kapılır herhalde. Sorunuzdan uzaklaştım! A Cappella’nın şiirlerinin çoğu sokak şiirleridir, kendi yazı masamdan çıkagelmediler. Bir de, 2007-2014 arası, yarı yarıya düzende yurt dışında yaşadım, bunun yansımaları göze çarpıyordur. 

- Doğaya saygının çok önemli bir yeri var gibi geldi bana.
- Saygının ve bir tür karşılıksız sevginin diyelim. Canlılar âleminin ne yazık ki zayıf halkası insan, önüne çıkan her şeye hakim olma tasası uğruna yükleniyor. Yarı naif ekolojik kaygılarla söylemiyorum bunları, daha çok varoluşsal bir düzlemden bakarak homurdanıyorum! Şiirlerde ise açıktan açığa bir söyleşi damarı söz konusu, bitkiler ve hayvanlarla.

“ENİS BATUR: LABİRENTİNİ ÖREN ŞAİR SERGİSİ BİR AY İZLENİMDE”

- Lirik şiirde imgenin payı mı büyük size göre, müziğin mi?
- Şiirin her türünde imgenin büyük payı var. İki şey arasındaki mesafeyi doğru kurmak kaydıyla. Bir de basmakalıbın tuzağına düşülmemeli tabii. Caillois, “kadını güle ilk benzeten şair, ikincisi ahmaktır” der bir yerde. Sese, ezgiye gelince, bana kalırsa asıl önde gelen sorun şair için, burada ölçüleri avucunun içine almak. A Cappella, adı üstünde, desteksiz ezgi arayışını kollayan şiirlerden oluşuyor. Buna, kitabı kateden ıslık çalışmaları dahil!

- Mart ayının sonunda, Bursa Nilüfer’de “Enis Batur: Labirentini Ören Şair” sergisi açılıyor, bir ay sürecek yanılmıyorsam. Ne oranda bir katkınız oldu serginin hazırlanışına? Nasıl duygular uyandırıyor sizde bu sergi?
- Geçen yıl başladık, Zeynep Terzioğlu ve Nejla Aslan Akgün’le bu konu üzerinde görüşmeye. Böylesine profesyonel, tutkulu bir ekiple çok az karşılaştım bugüne dek. Nâzım Hikmet Kültürevi'nin mekân özellikleri üstün. Ekibin deneyimi var: İlhan Berk, Abidin Dino, Nâzım Hikmet sergileri başta, uyumlu çalışmaya alışmışlar. Tematik bir sahneleme düzeni önerdim, kabul gördü, tasarımcı Ayşegül Özmen’le birlikte ekip kotardı sergiyi. İddialı görünecek ama, yurt dışında gezip gördüğüm yazar, şair odaklı sergilerden daha zengin bir iş çıktı ortaya. Gönlümün okşandığı tartışılmaz! Başka şehirlerde de açılsın, görülsün isterdim. Sergi vesilesiyle Bursa Nilüfer Belediyesi çok şık bir albüm-kitap da yayımladı, o da ayrı bir heyecan kaynağı.

“HER SEFERİNDE, METİNLERE DÖNMEK ZORUNLU”

- Bir taraftan selâmlanıyorsunuz, bir taraftan da selâmlıyorsunuz. Geçen yıl çıkardığınız Oktay Rifat’a Doğru kitabınızı düşünerek soruyorum: Bir zincirin halkaları mı? Şairden şaire elveriş mi?
- Evet, böyle diyebiliriz sanırım. Hepimizin borçları olur, olmuştur. Ben, yazılarımla kısmen borçlarımı ödemeye çalıştım zaman içinde. Geniş vakit ayırmak isteyen bir çalışma biçimi bu. Oktay Rifat’ın şiirini iyi tanıdığımı düşünüyordum, Selçuk Altun bu kitap için beni arkamdan ittiğinde zorlanmayacağım kanısındaydım. Şiir kitaplarını baştan uca yeniden okumak, bağlantıları gözden geçirmek aylarımı aldı. İlk sayısı birkaç ay önce çıkan Aç Yazı şiir dergisi için de bir Dağlarca yazısı sözüm olmuştu. Küçücük bir okuma denemesi için dört ayımı ayırdım, birkaç yüz sayfayı dikkatle yeniden okudum. Bunları şundan söylüyorum: Genellikle “ne çok yazıyor” diye bakılıyor, pek az insan “ne çok okuması gerekiyor”u hesaba katmıyor! Her seferinde, metinlere dönmek zorunlu. “Zaten okumuştum, biliyor tanıyorum” diyerek düzgün, düzeyli bir yorum geliştiremezsiniz.

“EDEBİYAT ADAMI SONUÇTA BİR DON KİŞOT ÇEŞİTLEMESİDİR”

- Bu çalışmaların büyük bir maddî getirisi de olmuyor herhalde?
- Ah, o konuya hiç girmeyelim! Genellikle ya hiçbir karşılığı olmaz, ya da sembolik düzeydedir. Ama, edebiyat adamı sonuçta bir Don Kişot çeşitlemesidir, borçları soyut borçlar olduğuna göre, bunu ödeme yolunda somut karşılıklar beklemez. Bu durumun asıl bedelini, farkına varmaksızın toplum ödeyecektir.

- A Cappella’dan sonra bir yeni şiir kitabınız daha var sırada: “Yanık Dîvan”. Ne zaman okur önüne çıkacak?
- Şiir kitaplarım, bundan böyle, topluca Kırmızı Kedi’den çıkacak, geçen yıl el sıkıştık. Önce, yaza girmeden, Doğu-Batı Dîvanı'nın ilk altı kitabı tek ciltte buluşacak. Yanık Dîvan’ı bir başına, belki güz aylarında yayımlamayı öngörüyoruz.
-

Hangi düzyazı kitaplar gelecek bu yıl içinde?
- Sanat üzerine denemeler cildini Sel Yayınları hazırlıyor. Remzi’den Cinlerin İstanbul’u, Kırmızı’dan yeni içbükeyler kitabı, Kült’ten Odalar, Kırmızı Kedi’den bir “mikroroman” çıkacak.

- Kolay gelsin!
- Okurlarıma kolay gelsin!

[email protected]

A Cappella / Enis Batur / Kırmızı Kedi Yayınevi / 154 s.
Oktay Rifat'a Doğru / Enis Batur / Sel Yayıncılık/ 128 s.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler