'Erdoğan bizi başka takımdan görmemeli'
Alternatif müzik dünyasından Çiğdem Erken, “Manita” adlı albümünün ikinci klibinde Birsen Tezer ile rakı masası kurdu. Erken: “Kadın-erkek ilişkisinde müthiş bir uzaklaşma var. Telefonlar bizi ele geçirdi. Bakıyorum 13-14 yaşında bilmem ne official diye hesaplar açıyorlar. Özeniyorlar. Yani makyajlı bir dönemin çok makyajlı çocukları olduk” diyor.
Çiğdem Erken “Bir Kadeh Ak şam Rakısı”nı müzisyen dos tu Birsen Tezer ile paylaştı! Erken, Sony Müzik’ten çıkan “Manita” adlı albümünün ikinci klibinde Tezer ile rakı masasını kurdu ve sanı- rım kadehler aşka kaldırıldı.Çiğdem Erken’in sadece rakı masası değil şarkıları da anasonlu... Şarkılarında ve müziğinde çokseslilik değil çoksessizlik var aslında. Erken, şu sıralar Çağan Irmak’ın yeni filmi “Benim Adım Feridun”un müziklerini yapıyor. Bir yandan da sağlıklı yaşam moduna girmiş. Buluşur buluş- maz zayıfladığını, artık sağlıklı ya- şama odaklandığını söyledi. O sıcak, duygu dolu. Çiğdem Erken, âşık olduğu adamdan daha çok aşkın kendisini seviyor. Boşuna değil şarkılarındaki insana yüzen sözler...
Bu albümünüzün adı “Manita” diğerleri de “Kız Kafası”, “İstanbul Kızı”. Albüm isimleri erkek jargonu. Bu seçimler, erkek jargonuna kendi dilinden bir eleştiri mi?
“Manita”, Türkçede biraz hırpalanmış bir laf. Aslında “Manita”yı ben sevgili manasında kullanıyorum. Lafı dolandırmadan söyleme biçimim aslı- na bakarsanız. Biraz argo algılanıyor. Hani ciddi olmayan ilişkiler için kullanılmış bir söz gibi. Ben ise manitayı gerçek anlamında seviyorum. Yani albüme “sevgili” diyemediğimden “manita” demeyi tercih ettim. Erkek jargonuna bir gönderme yok ama erkeklere şöyle bir gönderme var; gelin barışalım.
Manitayı tatlı anlamda kullanalım, biz sizin siz de bizim manitamızsınız mı diyorsunuz?
Aynen. Gelin barışalım. Bir arada yaşamak zorundayız, gelin birbirimizi hırpalamadan, üzmeden yaşayalım. Bu yeni yüzyılda kadın ile erkek arasındaki iletişimin çok bozulduğunu düşünüyorum. Müthiş bir uzaklaşma var. Manevi değerlerde uzaklaşma... Maddi değerler o kadar fazla etrafımızı sardı ki artık insanlar birbirinin yüzüne, gözüne ve ruhuna bakmıyor. Çevreye bakıp şablonlar arıyorlar etraflarında.
- En basit örnek: Neredeyse artık kimse kimseye bakmıyor, telefon üzerinden bakışıyor. Kesişmek için aplikasyonlar çıktı mesela.
O programlara girdiğinizde yüzlerce erkek, kadın profili var. Elinizle fotoğrafı sola kaydırdığınızda beğenmemiş, elemiş oluyorsunuz, sağa kaydırınca eş sepetine atıyorsunuz. Seçim yaptıkça ekranda “Erkekler yükleniyor....”, “Eşler yükleniyor...” gibi yazılar çıkıyor. “Yüklenen” erkeklerden hoşlanır mısınız?
Yüklenen erkeklerden zaman zaman hoşlanıyoruz. Fazla yüklenmezler ise. Şaka bir yana ben o aplikasyonlara hiç başvurmadım ama isterdim aslında başvurmayı. Çünkü bizim çevremizde ilişki kurmak çok zorlaştı. Hani yeni birileriyle tanış- makta çok zorlanıyorum çünkü iş çevresinde hep aynı kişilerin yanındayım. Ama aplikasyonları da gözüm yemiyor. Madara olma ihtimalimiz var orada, bir düşersek dillere! Organik tanışmalar benim çok hoşuma gidiyor ama gerçekten günümüz hayatında da bunun çok zor olduğunun farkındayım. Ben zaten uzun uzun seven bir insanım. Bir severim 20 sene sürer. Yani, evet kolayca sepete atamayanlardanım. Ama bu telefonlar ger- çekten bizi ele geçirdiler... Yine de benim gözlerini görmem lazım.
Görmenin dışında bir erkeği sevmek için neler vesile oluyor size?
Yetenekli insanları çok severim. Genelde gönlüm hep yetenekli insanlara kayar. Gözünde o sevgiyi, samimiyeti görmeliyim. Ne bileyim, herkesin kendince sevdiği bir ruh vardır. Gördüğümde anlıyorum benim için tarifi kolay bir şey değil. Hayatımda da birkaç kez öyle buluşmalarım oldu; elmanın diğer yarısı gibi...
Genelde elmayı dilim dilim mi kesiyoruz?
Evet. Aşk çok çok zor. Aşk deyip geçmişler ama aşkın tipleri, renkleri var. Gerçekten aşk dediğimiz şeyi herkesin yaşamadığına inanıyorum. Aşkı bulanlar kaçırmasın...
Peki bir kadın neden yalnız olur?
Yalnız kalabildiği için yalnız kalır. Kalamayanlar da var. Bu biraz güç meselesi çünkü yalnızlık kolay değil. Günün sonunda herkes başını birinin omzuna yaslamak ister... Bazen de yalnız olmak gerekir bazı mesleklerde. Ben bir dönem yalnız olmam gerektiğini hissettim ve o yalnızlığı yaşıyorum hâlâ. Biraz da yaş ilerledikçe kimseyi beğenmemeye başlıyorsun. Şu anda herkese bir kusur bulabilirim, o ‘yüklenen erkekler’in hepsini çöpe atabilirim. İnsanların birbirine tahammülü gittikçe zorlaşıyor. Eskiden anne babalarımız birbirlerinin ne huylarını çekmişler, Allah uzun ömür versin hâlâ çekiyorlar. Şimdi hiç öyle bir şey yok, daha anında “hadi canım güle güle”! İnsanlar kendi önceliklerine daha fazla önem vermeye başladılar.
Herkes bir marka gibi değil mi? Sosyal medyadan bir marka tanıtımı gibi paylaşımlar...
Bakıyorum 13-14 yaşında bilmem ne official diye hesaplar açıyorlar. Özeniyorlar. Yani makyajlı bir dönemin çok makyajlı çocukları olduk.
“Öyledir Geçer Zaman” adlı şarkınızda “Öyle büyük sözler ettik defterlere sığamam” diyorsunuz. Hep böyle büyük sözler edilip küçük adımlar atılmaz mı? Siz de öyle misiniz?
Çok sınırsız severim. Adım atamıyoruz daha doğrusu. Hani ozanlar der ya “kavuşamazsan aşk olur” diye. Kavuşamadığımız için şarkı oluyor. Evet çok büyük laflar ettim. “Ölürsen haber ver” diye şarkım var. Lafa bak! Ölürsen haber ver, seninle ben ölürüm... Aşk konusunda büyük büyük laflar etmiş birisiyim ama adım atma konusunda çok başarısızım. Yeryüzünün bir iliş- ki sürdürmekteki en başarısız insanı benimdir herhalde. Sıkılıyorum, aslında ben sevmeyi seviyorum. Besteciyim şarkı yazıyorum. Evde kocaman bir piyanom var, sesi benden büyük. O evde pek de ikinci kişiyi hayal edemiyorum.
‘Birlikte yaşlanacağım bir ilişki isterim’
Şimdi böyle dediniz, piyanonuzla bir ömür boyu yalnız kalmayasınız...
Belli olmaz, zoru istiyorum. Şaka tabii. Birlikte yaşlanacağım bir ilişki isterim. Yani iyi bir ev arkadaşı iyi olur.
Yine aynı parçada “Seni şimdi sevsem de olmaz / İnanmam gerek / Bana geri dönsen de olmaz / Güvenmem gerek” diyorsunuz. Hep böyle inanmak, güvenmek gibi peşin şeyler istiyoruz. Önce sevsek koşulsuz, olmaz mı?
Aldatılmışlık üzerine yazılmış bir şarkı o. Kadın da aldatıyor ama erkekler çok aldatıyor. Erkekler aldatma konusunda sınırsız. Eşini, sevgilisini aldatmayan insan neredeyse yoktur. Şimdi beni topa tutacaklar ama gerçekten böyle düşünüyorum.
“Bir Kadeh Akşam Rakısı” par- çasını 20’li yaşlarda yazmışsınız. “Önceleri bir heves / Sonraları tek nefes / Şimdi olsam bir kadeh / Akşam rakısı dudağında”. Öyleyse neye kadeh kaldıralım?
Her daim müziğe kadeh kaldırırım. İnsana bahşedilmiş en güzel şey aşktır, şiirdir. Müziğe, aşka ve şiire kadeh kaldırıyorum.
Şarkılarınıza baktığımız zaman kadının erkeğe olan duyguları çarpıyor bize.
Kesinlikle ben gerçekten erkekleri çok seviyorum. Vallahi çok tatlı buluyorum. Bir defa güçlüler, ihtiyacımız var erkeklere.
Gerçekten güçlü olduklarını mı düşünüyorsunuz?
Hem fiziki hem duygusal olarak çok güçlüler. O yüzden yapabiliyorlar bir ton şeyi. Aldatmak, terk etmek... Bunları duygusal açıdan kıyabildikleri için yapabiliyorlar. O da bir güç göstergesi. Ben seviyorum erkekleri, kendileriyle ilgili hoş intibalarım var. Şarkılarımda erkek dünyasına olan sevgim var.
Erkekler beni çıldırtmıyor diyorsunuz?
Yani, aşk hariç.
Sahnede başrol ülke gündemi, romantizm perde arkasında mı kalıyor?
Şu anda hepimiz gündemden dolayı yorgunuz, moralimiz bozuk. Ama hay Allah ülkede darbe girişimi oldu ben kendimi hiç romantik hissetmiyorum gibi bir şey olamaz. Romantik bir insan romantiktir. Çocukluğumdan beri çok hüzünlüyümdür. İyi, güzel müziklere hep ağlarım. Nasıl kalp çalışmaya devam ediyorsa, içinizdeki duygular da çalışmaya devam ediyor.
Peki o kadar duygu barındıran aşk şarkılarınızda neden o kadar az beden var?
Erotizmin aşk şarkıları içinde çok kaba durduğunu düşünüyorum. Şarkılarıma bedeni karıştırmayı pek sevmiyorum. Bir iki şarkımda var aslında ama bakarsınız 4. albümümde birazcık bedene yüklenirim!
'Çok yalnız bir insanım'
Peki bu “Manita” yalnız bir manita mı? Şarkıların duygusu, albüm kapağı bize yalnız bir kadının kutudan duygularını dökmesine benziyor...
Mutluyken yazdığım şarkı pek yok. Yalnızım ama. Yani hayatta ailemi saymazsak çok yalnız bir insanım, birçok insan gibi. Genelde hüzünlü olduğum, kendime terk edildiğim zamanda yazdığım sözler onlar. Benim şarkılarım hep sevgiliye mektup gibi.
Gönderilmiş mektuplar mı, yoksa gönderilmemiş mi?
Gönderilmemiş. Gönderilemediği için şarkı olmuş. O şarkıların hepsi sevdiceğe haykırış. Güzellemeler. Baktığımız zaman benim şarkılarım bir kişiyi tarif eder. Onun ne kadar vazgeçilmez olduğuna dair sayıklamalardır...
Evet hep bir güzelleme var. Hiç mi iğne batırmak, canını acıtmak istediğiniz olmuyor?
Bu dünyada gerçekten kalbini sevgiye açmış her ozanın, şairin yaptığı bir şeydir sevgiyi güzellemek. Ruhların buluşması... O kişinin bir su damlası kadar duru, saf ve güzel olduğuna dair hisler vardır benim şarkılarımda. Hiçbir zaman öfkelenmiyorum çünkü herkes kendi hayatı için uğraşıyor. Seni terk eden kişi belki daha güzel bir yere gidiyor. Bir yerde ona şarkını yazıp, gözyaşını döküp iki kadeh viskini içip bu duygu ile uslu uslu yaşamak gerekiyor. Hiçbir zaman sevdiğim bir insana karşı kötü duyguyu benim içim almıyor. Zaten o zaman onu hiç sevmemişsin demektir. Daha yumuşak, tatlı tatlı minik hesaplarım vardır. Ama gerçekten kötü söz sahibine aittir. Hele bir zamanlar sevdiğim, âşık olduğum insan için asla kötü söz söylemem. Benim gönlümün kapıldığı insanlar hep bana benziyordu. Yani melodilerimiz bile benzerdi. Rengi, biçimi, yetiştiriliş biçimimiz, olaylara bakışımız aynıydı. Ama en önemlisi vicdanlı olması.
Vicdan kelimesini çok hırpaladık artık.
Vicdan deyince sanki bir televizyon dizisi gibi algılanabiliyor. Vicdan her şeyi içinde barındırır. En önemlisi hafızayı barındırır. Türk toplumu olarak hafızası çok kısa bir toplumuz. Yücel Erten’in Aristofanes uyarlamasında bir söz vardır; “hafızası bağırsağından daha kısa insan” diye. Başımıza birçok şey vicdanı kısa insanlardan dolayı geliyor zaten.
'Erdoğan bizi başka takımdan görmemeli'
“Şu an Türkiye’de elimizde kalan tek şey pozitif düşünmeye çalışmak. Birleştirici, bağışlayıcı ve seven bir birey olarak devam etmek istiyorum yaşama. Darbe girişimi sırasında her taraftan insana çok üzüldüm. Bir tane hayat veriliyor insanoğluna ve siz o hayata dair hatalar yapabilirsiniz. Her insan affedilmeye muhtaçtır, herkes affedilebilmeli. Bütün kutsal kitaplar bunu söylemiyor mu? Bağışlayıcı olun demiyor mu? O zaman biz niye bu kadar affetmeyen, bu kadar birbirinin boğazını sıkan kişiler oluyoruz? Şunu kabul etmemiz, gerek dünyayı para yönetiyor. Brecht “Bir banka açmanın yanında banka soymak nedir ki” diye bundan 100 sene önce söylemiş. Paranın insanları, ülkeleri ne hale getireceği belliydi. Bu kadar parayla kurulmuş ilişkiler patlamaya mahkûmdur. Biz, bizimle hiç alakası olmayan şeyler yüzünden kendimizi olaylara dahil hissediyoruz. Hepimiz futbol taraftarı gibiyiz. Herkes bir takım tutuyor, atkısını bağlayıp sahaya gidip bağırıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan madem şu an ülkenin demokratik bir şekilde yönetilmesine talip o zaman bizi başka bir takımın çocukları gibi görmemeli."
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu