Hukukun Felsefi Boyutu...

Hukukun Felsefi Boyutu...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 09.10.2010 - 06:52

İstanbul Barosu ile Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arşivi tarafından ortaklaşa düzenlenen Hukuka Felsefi ve Sosyolojik Bakışlar adlı toplantıların beşincisini geçen ay İstanbul Üniversitesinde gerçekleştirdik.

İstanbul Barosu olarak yıllardan beri Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisine ayrı ve özel bir önem veriyoruz. Üniversitelerin bu alana göstermesi gereken önemi yeterince göstermemelerinden dolayı ortaya çıkan boşluğu kurumsal çabalarımızla doldurmaya çalışıyoruz. Çağdaş ülkelerde Hukuk Felsefesine en az diğer hukuk ana bilim dalları kadar önemsendiğini görüyoruz. Ancak ülkemizde Felsefe sözcüğünden genelde korkulduğundan Hukuk Felsefesine de ne akademik düzeyde ne de uygulamada hak ettiği önem ve değer verilmemektedir.

Biliyoruz ki hukuk, yalnızca belirli normlardan oluşmaz. Normların derinliğindeki süreçler hukuku doğrudan etkileyen ve kuralları belirleyen temel olgulardır.

Hukukun üstünlüğü

Biz avukatlar, yargılamanın savunma ayağını yerine getiren kutsal bir mesleği icra ediyoruz. Her gün hak arama yolunda gerçekleştirdiğimiz iş ve işlemlerle hukuku soyut boyutundan çıkarıp somuta indirgiyoruz. Ancak hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı salt somut çabalarla sağlanamaz. Çünkü bu soyut kavramların uygulamada yer bulması ve gerekliliğinin ayırdına varılabilmesi için yalın haliyle özümsenmeleri zorunluluğu vardır. Öbür türlü hukukun üstünlüğü uğraşısı salt pragmatist yaklaşım olmanın ötesine geçemez ve bir sorun biterken bir diğerinin başlamasının önüne geçilemez.

Hukuk biliminin dinamik toplum koşullarındaki değişim ve gelişimlerini izlemeden ve bunların boyutlarını irdelemeden hukukçu kimliğine tam anlamıyla sahip olunamayacağı kanısındayız.

Hukuk felsefesi

Pozitif hukuk kurallarının en üst ve değişmez olduklarına inanılan veya zaten öyle oldukları düşünülen ilkeler, evrensel hukuk ilkeleri denilen düzenlemeler bakımından bir değerlendirme yapar ve tekil hukukların sınanmasını ve denetlenmesini sağlayacak evrensel ölçütler bulmaya, tüm insanlar için ortak bir üst hukuk geliştirmeye çalışır. Özellikle bu en üst derecede normatif yönüyle hukuk felsefesi, evrensel olduğuna inanılan temel kural ve normlara dayalı olarak eşitlik, özgürlük ve özellikle adalet”, hak kavramlarını tanımlamaya çalışır. Bu nedenle normatif hukuk felsefesi, çoğunlukla doğal hukuk öğretilerinin alanı olarak da karşımıza çıkar. İnsan toplulukları, toplumsallaşma aşamasına geçtiklerinden bu yana, her dönemde herhangi bir ahlaka sahip olmuşlardır. Buna karşılık devlet ve hukuk, ahlaka göre geç ortaya çıkmış fenomenlerdir. Tarihsel olarak, ahlak, hukuku önceler. Ahlak felsefesi (etik) de, felsefe tarihinden bildiğimiz üzere, tarihsel olarak hukuk felsefesini öncelemiştir. Bu tarihsel öncelik yanında, bir mantıksal öncelikten de söz etmek gerekir. Hukuk felsefesi, hemen her zaman, en temel öncüllerini ahlak felsefesinden almıştır, almak zorundadır. Bir hukuk normu, her durumda ve öncelikle bir ahlaksallık taşır. Örneğin Kanta göre herhangi bir hukuk en nihayet, ifade edilmiş olsun olmasın, ahlaksal öncüllere dayanır. Ve üstelik Kant, bilindiği üzere, sadece hukuktan değil, hukuk etiğinden de söz etmenin doğru olacağını belirtir.

Savunmaya verilen önemin salt şekli yönde kalması da adaletli bir hüküm oluşmasının önündeki en büyük engellerdendir. Savunma görevini yerine getiren avukatların kutsal ve onurlu görev dolayısıyla haiz oldukları önem, kamuoyunun tüm kurum ve kuruluşlarıyla kabul görmeli; bu düşünce içselleştirilmelidir.

Bunun sağlanabilmesi için yargının mutlak anlamda bağımsız olması, yani demokrasinin en temel koşulunun yargı bağımsızlığı olduğunu unutmamak gerekir.

Adalet duygusu olmadan bir ülkede yaşam sürmeye olanak yoktur. Bir düşünürün söylediği gibi topsuz tüfeksiz ve de ekmeksiz yaşanabilir bir süre ama adaletsiz asla yaşanamaz. Adalet düşüncesi salt bir kesimin koruması ya da gözetmesi gereken bir durum da değildir. Adalet, toplumda her bireye her an için gerekli olan bir durumdur. Kendisi için adalet dileyen bir kişi, aslında genelde tüm toplum için adalet dilemektedir.

Çıkış yolu

Hukuk Felsefesi kavram ve kurumlarının işlerlik kazanması ülkemizin hukuk devleti olabilmesi temel koşuldur. Bu kavramların bize yol gösterici olacağını düşünüyoruz.

Yaşanılan sorunları ancak Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisinin kavramlarıyla tartışmaya açabileceğimizi, geçmişten günümüze bu kavramların oluşturduğu etmenlerin köprü görevi görerek topluma bir çıkış yolu göstereceğine olan inancımız tamdır.

Bu düşünceler çerçevesinde avukatlar olarak bizlerin de hukuku ve savunmayı Sosyoloji, Felsefe ve Psikolojinin verileriyle sürekli beslememiz gerekir.

Hukuku nasıl felsefeden ayıramazsak, avukat kavramını da etik ve ahlaktan ayıramayız. Tüm iş ve işlemlerimizde avukat olarak attığımız her tür adımda etik ilkeleri aklımızdan çıkarmamalıyız. Esasında meslek kurallarından olan avukat yazarken de konuşurken de özenli olmalıdırilkesi etik kavramının somut göstergesidir.

Baromuzun Genel Kurul sürecinde de etik ilke ve kurallara göre, İstanbul Barosu avukatına yakışır biçimde hukuka ve adaletin gerçekleşmesine olan katkılarımızı sürdürüyoruz.

Av. Muammer Aydın-İstanbul Barosu Başkanı


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon