Hurafe değil gerçek...
Turgut Özakman'ın çabası ve çalışmaları, gerçeğe yönelişimiz açısından bir soluk alışa işaret ediyor. Daha da önemlisi gerçeği kavramamızı sağlayacak bir emek ürünü biçiminde, geçmişten dersler vererek geleceğimizi aydınlatıyor. Bir anlamda Çılgın Türklerin, diriliş ve direnişini destansı bir dille gün ışığıyla buluşturuyor.
Tarih aynen tekrar etmez ama benzer olaylar, farklı aktörlerle ve değişik zamanlarda kendini gösterebilir. Bugün tarihimizi ve onu oluşturan olay ile aktörleri ne kadar biliyoruz? Bir tarih bilinci yaratmak veya o bilinci diriltmek için, bilginin öneminin farkında mıyız? Hurafeler ve bilgi yanlışlarıyla; kanı ve kanaatlerle gerçekleri çarpıtmak, tarihi ve yaşananları yozlaştırmaktan öte ne işe yarıyor? Günümüzde kimilerinin ağzına bile almaktan özenle çekindiği 'ulus', 'ulus olma bilinci', tarih bilincine sahip olmakla at başı gitmiyor mu? O halde şunu sormalıyız: Çanakkale Savaşı, tarih kavrayışımızın neresinde yer alıyor? Bir de akıllara şu takılıyor: Çanakkale Savaşı dendiğinde, tarihin alabildiğine çarpıtıldığı 21. yüzyıl Türkiye'sinde zihinlerde ne beliriyor, Çanakkale ile ilgili neler söyleniyor? Bu noktada Turgut Özakman'ın belirlemeleri bize yol gösteriyor: 'Çanakkale hakkındaki ciddi, dürüst, saygıdeğer araştırmaların dışında üç tür yaklaşım var: Bunlardan birincisi Mustafa Kemal'i yok sayan, ikincisi Mustafa Kemal'in rolünü küçülten, üçüncüsü Çanakkale'yi mucizeler, kerametler sergisi halinde anlatan yaklaşım.' (s. 8) Tüm bu yaklaşımlar, saptırmaları içinde barındırıyor. Peki, Çanakkale'nin anlamını nerede aramalı? Özakman, bunu şöyle ifade ediyor: 'Çanakkale'nin tarihin uğursuz akışını durdurarak, geciktirerek Milli Mücadele'ye zaman ve millete özgüven kazandırdığı; Kuvayı Milliye ruhunu hazırladığı doğrudur. Ama bu uğursuz akışı geri çeviren Milli Mücadele'dir (') Milli Mücadele, yalnız bir Kurtuluş Savaşı değil, Çanakkale'nin de görkemli bir rövanşıdır.' (s. 14-15) Milli Mücadele'nin ilk sayfaları sayılan Çanakkale Savaşı öncesi manzara nasıldı?
Kuşatılmış hasta adam
Çanakkale Savaşı öncesi Balkan Savaşları, Osmanlı'yı yıpratmış; ordunun eğitimsizliğini, bilimsel gelişmelerin izlenememesinden doğan geri kalmışlığı ve ekonominin Avrupa'ya bağımlılığı ile yönetimin yozlaşmışlığını gözler önüne sermişti. Toplumda, aydınlar ve özellikle kadınlar arasında örgütlenme; eşitlik ile özgürlük arayışı hızlanmış, bu doğrultuda dernekler kurulmaya başlamıştı. Asker bilinçlendiriliyor ve yeniden eğitiliyordu. Her alanda kimlik arayışı ve öze dönüş hareketi gözleniyordu. M. Kemal, bu sıralarda adını duyurmaya başlamış, Enver Paşa genelkurmay başkanı olmuş ve orduların başına Liman von Sanders'i geçirmişti. Enver Paşa bir bakıma orduyu Almanlara açmış ve 'devletin gizliliğini ihlal etmişti'. (s. 35) Genelkurmay şube müdürü subaylar, Almanların emrine girmiş; o dönem kurmay binbaşı olan İsmet İnönü ve Kâzım Karabekir de, bu durumu içine sindirememişti. 1914'te başlayan Birinci Dünya Savaşı'yla Osmanlı, Rusya'ya karşı koruma talep eder. Almanlar bu çağrıya olumlu yanıt verir ve Türk ordusunu kendi amaçları adına kullanmaya yönelir. Osmanlı, bu bağlamda gizli bir anlaşma imzaladığı Almanya'ya kendini teslim eder. Harekât Şube Müdürü Ali İhsan Sabis'in günlüğüne düştüğü ve bugün de ders alınması gereken şu satırlar, durumu özetler niteliktedir: 'Türkiye'nin en gizli planlarını bir Alman general hazırlıyor. Hiçbirimizin ilgisi ve bilgisi yok. Bu, orduyu ve geleceğimizi bütünüyle Almanlara teslim etmektir.' (s. 43) Enver Paşa ise o sıralarda, Alman İmparatoru II. Wilhelm'in kendisini duygulandıran savaş bildirisini okumaktadır: 'Alman milleti Tanrı'nın seçkin milletidir. Alman milletinin imparatoru olmam haysiyeti ile Tanrı'nın ruhu benim üzerime inmiştir. Ben Tanrı'nın kılıcı ve savunucusuyum. Bana itaat etmeyenin vay haline. Bana inanmayanların vay haline.' (s. 43) Almanlar, Osmanlı'yı savaşa sokma hazırlığı içindedir ve sıcak para akışına 'iki milyon altın' gibi bir meblağla hız verir. (s. 53) Bunun bedeli, tatbikat maskelemesiyle donanmanın Karadeniz'e çıkarılması ve gizli emir doğrultusunda Rus donanmasına saldırılmasıdır.
Ölüm oyunu
Rus donanması ve limanlarına saldırıyla Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı için de başlamış olur. Ruslar da amaçlarını açıklayarak, Osmanlı'nın nasıl bir ölüm oyunu oynadığını kanıtlar. Söz konusu amaçlar Boğazlar ile İstanbul'un ele geçirilmesidir. Çanakkale Savaşı adım adım yaklaşırken, İsmet İnönü ile arasında geçen konuşmada M. Kemal'in şu sözü, hem Çanakkale hem de sonrası için büyük önem taşıyordu: 'Batı önünde aşağılık duygusu ve teslimiyetçilik iliklerimize işlemiş. Bir büyük devletin kulu olmadan yaşayamayacağımızı sanacak hale gelmişiz. Bu anlayışı sürdürmek, buna katlanmak, razı olmak için onursuz, gurursuz, zavallı, gafil, satılık, düpedüz hain olmak gerek.' (s. 106) Çanakkale Savaşı arifesinde, M. Kemal'in yukarıda geçen sözlerini tamamlayan açıklama, Yüzbaşı Hilmi Şanlıtop'tan geliyordu: 'Bu savaş çok önemli. Buradaki yenilgi, başka yenilgilere benzemez, devletimiz yıkılır. Savaş çok sert geçecek. Düşman güçlü. Ama biz de çok kararlıyız. Çünkü vatanımızı savunacağız.' (s. 113)
Diriliş: Direniş
Sarıkamış ve Süveyş Kanalı yenilgileri, Çanakkale'deki tarihi savaşlar öncesinde ve savaşın başladığı günlerde kuşkular doğurur. Ancak M. Kemal'in subaylarına yaptığı konuşma, bu kuşku ve umutsuzluğu kırıcı özellikler barındırır: 'Uzun zamandır bizi 'hasta adam' diye niteliyorlar (') Balkan Savaşı ağır hasta olduğumuzu kanıtlamıştır. Savaştan koma halinde çıktık (') Ama bakınız, kısa zamanda toparlandık, kendimize geldik. Yeni bir savaşa bile hazırız. Bunun anlamı ne? Milletimizin tarihine bakınca şunu görüyoruz: Birçok engele, soruna, felakete rağmen, hiç bitmeyen tükenmeyen, kendiliğinden çoğalan bir yaşama kabiliyetimiz var. Devlet yenilse bile millet yenilmiyor.' (s. 129) Turgut Özakman'a göre Çanakke deniz zaferinin özü 'yüzlerce yıllık ezikliğe, emperyalizmi yenilmez sanmaya son verişi; Balkan yenilgisinin, Sarıkamış felaketinin, Süveyş fiyaskosunun cesaret kırıcı etkilerini silişi (') Avrupa önünde emireri gibi durma alışkanlığının yenilişiydi.' (s. 180) Yaklaşan Çanakkale kara savaşlarının bir vatan savunması olacağı ve bir dirilişi simgeleyeceği, Gelibolu Jandarma Komutanı Kadri Bey'in teğmenlere yaptığı şu konuşmada da karşımıza çıkar: 'Biz kendimizi Osmanlı milletinden bilirdik, böyle bir millet var sanırdık. Türk olduğumuzu bilmezdik. Dilimizin adı Osmanlıca idi, aslının Türkçe olduğunu bilmez, anlamazdık. Ölü bir millettik. Gençliğimizde vatan ne, vatanseverlik nedir, bunları da bilmezdik.' (s. 220) Anafartalar, Conkbayırı, Arıburnu, Seddülbahir'deki çarpışmalar tarihin akışını değiştirir. Buralarda tarih yeniden yazılırken, halkın zihninde 'yenilmez' denen düşmanlara ilişkin yeni sorular uyanır: 'Yenebildiğimize göre niye yöneticiler bugüne dek dik durmamış, yürekli ve akıllı davranmamış, milletin ve devletin onurunu ve hakkını korumamış, her dediklerine boyun eğmişti? Yöneticiler neden millete değil de bunlara hizmet ediyor, onların adamı gibi davranıyordu?' (s. 537) İşte dirilişi aynı zamanda direniş kılan en önemli sorular bunlardı.
Önsöz ve 'sonsöz'
Bugünlerde 'Hangi Atatürk?' tartışmalarının başlatıldığı düşünülürse, Çanakkale zaferinin, M. Kemal'i dünyada ve Türkiye'de tarih sahnesine çıkardığı unutulmamalı. Millete ve orduya özgüven kazandıran, Milli Mücadele'nin fitilini ateşleyen bu zafer, Kuvayı Milliye ruhunun ortaya çıkışını da sağladı. Çanakkale zaferi, askeri öngörü ve özverinin ürünü olarak, direnme ve vatan savunması bilincini doğurdu. Dolayısıyla bu da savaş alanında, siperlerde ve savaşın etkilediği Anadolu ile İstanbul'da, ulus olma bilincinin uyanışını tetikledi. Bir başka deyişle halkın ulus olma yolunda o güne kadar attığı ilk ve en önemli işaret fişeği Çanakkale Savaşı'ydı. Turgut Özakman, Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan alıntıladığı 'Çanakkale yeni Türkiye'nin önsözüdür' ifadesiyle, bir halkın diriliş ve direncini öne çıkarıyor. Bugün Türkiye için 'sonsözü' söylemeye hevesli olanlar ve onların peşinden gidenler, Türkiye'nin Çanakkale önsö-zünü, Diriliş'ten okuyup gerekli dersleri çıkarır mı? Bilgi olan-olmayan, gerçek-hurafe arasındaki ayrımın eni konu belirsizleştiği günümüzde, Turgut Özakman'ın çabası ve çalışmaları, gerçeğe yönelişimiz açısından bir soluk alışa işaret ediyor. Daha da önemlisi gerçeği kavramamızı sağlayacak bir emek ürünü biçiminde, geçmişten dersler vererek geleceğimizi aydınlatıyor. Bir anlamda Çılgın Türklerin, diriliş ve direnişini destansı bir dille gün ışığıyla buluşturuyor'
Diriliş-Çanakkale 1915/ Turgut Özakman/ Bilgi Yayınevi/ 686 s.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı