İnsanın insana bağımlılığı nasıl bir hastalıktır?

Ne kadar özgürsün? “Yanlış giden bir şeyler var ama olsun, yeter ki o yanımda dursun” diyenlerden misin? Sen bir insan bağımlısı olabilir misin?

Yayınlanma: 05.09.2021 - 10:29
İnsanın insana bağımlılığı nasıl bir hastalıktır?
Abone Ol google-news

Sen mi önceliklisin, başkaları mı? Senin isteklerin mi onunki mi? Ne kadar özgürsün? “Yanlış giden bir şeyler var ama olsun, yeter ki o yanımda dursun” diyenlerden misin? Sen bir insan bağımlısı olabilir misin? Ben sordum, Erdal Atabek yanıtladı. 

- Bugün sizinle ilginç bir konuyu konuşacağız. Ne madde ne internet bağımlılığı. Bizim konuşacağımız, insanın insana bağımlılığı... Kendini sevmeyen, güvensiz ya da duygusal açlık yaşayan kişiler mi bir başkasına bağımlı olur, hadi isterseniz, insan bağımlılığını tarif edelim önce?

Bir insanın kendi başına karar vermesi, harekete geçmesi gereken durumlarda bunları ‘yapamaması’, kendi yerine  başka birinin onayını almak zorunda olması onun ‘bağımlı’ olduğunu gösterir. Bağımlılık, insanın kendi özerkliğini kazanamaması, özgür olamaması demektir. Bu da, bağımlı kişinin kendisinden, kendi kişiliğinden vazgeçmesi anlamına gelir.

- İnsan bağımlılığı olan kişiler nasıl davranır örneğin? Sevgilisinden, arkadaşlarından tüm olumsuzluklara rağmen ayrılamaz mı? 

Bağımlı kişi kendi iradesinin kullanamaz, bunun sıkıntısı içindedir. Ancak bu sıkıntısını gene bağımlı olduğu kişiye sığınarak gidermeye çalışır. Sevgilisi ya da arkadaşı onun bağımlı davranışlarından sıkılsa bile gene onun dediklerini yaparak, ona uyarak davranır. Bağımlılık özgür olmaktan korkarak birine sığınmak demektir.

Aslında bu durum kendisi için de çevresi için de sıkıntı yaratır ama bağımlı kişinin buna yapacağı bir şey yoktur.

- Her türlü koşula ve duruma katlanırlar mı?

 Evet, tam da öyle olur. Bağımlı kişi bu durumu sürdürmek için her şeye katlanır. 

Aşağılanmak, hırpalanmak, terk edilme tehdidi onu üzer ama o bunlara katlanmak için mazeretler bulur. Bu mazeretlere inanır. Bütün bunların kendi tutumuyla ilgili olduğunu kabul edemez. Sevgilisinin ya da arkadaşının ‘sinirli olduğunu’, ‘başkalarının onun canını sıktığını’ söyler, kendi uğradığı davranışların ‘ onun sevgisinden’ olduğunu ileri sürer. Tam bir ‘kocamdır, sever de döver de’ yaklaşımına sığınır. Her şeye katlanır, yeter ki terk edilmesin, bırakılmasın. Çünkü bu tehdit her zaman vardır ve hiç aklından çıkmaz.

- Terk edilince ne yapar?

Bağımlı kişinin terk edilmesi bir felaket demektir. Onu bırakamaz. Peşine düşer, yalvarır, kızar, tehdit eder. Yeniden eski durumuna dönmek için her şeyi yapar.

Eğer başaramazsa, büyük bir umutsuzluk içine düşer. Depresyona girer. İntihar edeceğini söyler. Kimi zaman da dener. Bağımlı kişinin terk edilmesi ciddi sorunlar yaratır. Bunu  bilmek gerekir. Bağımlı kişilere gereksinmesi olanlar da ‘narsisist kişiliklerdir’.  Genel olarak ikili ilişkilerde, birisi ‘ bağımlı’ ise, ötekisi de ‘narsisistdir’. ‘ Narsisist kişilik’, kendine hayran, hep hayranlıkla beslenmesi gereken bir bozukluğun tutsağıdır. Kendine bağımlı olunması onun tam da gereksinmesi olan beslenmeyi karşıladığı için birbirlerini bulurlar.

- Bu tür kişilerin aile ortamıyla nasıl bir ilişkisi var?

Her sorunun aile ekosistemi ile ilgisi vardır. ‘Otokratik aile tipinde’ aile içinde bir ‘otorite merkezi’ vardır. Geleneksel erkek egemen kültürlerde bu otorite merkezi çoğunlukla ‘baba’dır. Kimi zaman ‘anne’ de otorite merkezi olur. Otoritenin aile bireylerinden, özellikle de çocuklardan istediği ‘mutlak itaat’dir. Bu değişmez talep giderek ‘bağımlı kişiler’ yaratır. Çocuklar kendi başlarına hiç bir şey yapamazlar, hep otoritenin onayını almak zorundadırlar. İşte bu yetişme biçimi, çocukları ‘bağımlı kişiler’ yapar ve böyle geliştiğinde de ilerde ‘bağımlı yetişkinler’ olacaklardır. ‘Demokratik aile tipi’ ise, küçük yaşlarından beri çocuklarına kendi kişiliklerini geliştirecek söz hakkı verdikleri için, davranışlarına saygı duyduğu için ‘özerk kişilikler’ oluşur. Aile ekosistemi elbette çok önemlidir.

- Bağımlı kişilik bozukluğu var mıdır?

Evet vardır. Kişilik bozuklukları içinde ‘bağımlı kişilik bozukluğu’ da yer alır. Bu kişilik özelliği kendisini, her şeyi kabul etme, itiraz edememe olarak gösterir.  İstemese de razı olma, katlanma ama sesini çıkarmama, ‘hayır diyememe’ bu kişiliğin özellikleridir. Bu kişiler özel bir eğitim ve terapi alarak bu bozukluklarını düzeltme yoluna gitmelidirler. Aksi halde yaşamlarında çok sorun yaşayacaklardır. Bağımlılık, insanı çok kısıtlayan, çok zorlayan bir engeldir.

- Bağımlı insan kendi hayatını mı yaşar, kendi problemlerini mi çözer, kendi yeteneklerine mi güvenir?

Bağımlı insan, ne yazık ki kendisinden vazgeçmiştir. O artık yaşamındaki boşluğu başkalarının hayatını yaşamaya çalışmakla doldurmalıdır. Başkalarının problemlerini çözmeye çalışmak kendi problemini görmezden gelmesine yardım eder. Bağımlı insan, özgüven kaybını başkalarını değerli bularak telafi etmeye çalışır. Olgun yetişkinin üç özelliğini dikkate alırsak; özsaygı- (selfrespect); Kendine saygı duymak, özdeğer (self worth); kendine değer vermek, özgüven (self trust); Kendine güvenmek 

Özerk bireyin kazanması gereken özelliklerdir. Bağımlı kişi bu üç özelliği de kazanamamıştır, sorunu da buradan kaynaklanır. Kendisine vermesi gereken bu üç özelliği de o hep başkasından beklemektedir. Saygıyı de, değeri de güveni de bağımlı olduğu kişiden bekleyecektir.  Bağımlı kişi bağımlı olduğu kişinin kölesi gibidir. Gereksindiği her şeyi ondan bekleyecek, ondan isteyecektir. Çok ama çok zor bir insanlık durumudur bu.

-  Bağımsızlık korkusu mudur bu durum?

Irvin Yalom, insanın dört korkusu olduğunu açıklar: Ölüm korkusu, özgürlük korkusu, yalnızlık korkusu, yaşamın anlamı korkusu... İnsan ancak bu korkularını yenerek öz gücüne kavuşur. Bu korkularını yenemez ise, kaçarak onu güvene kavuşturacak bir güce sığınması gerekir. Bu sığınma inançların da temelidir. Bağımlı kişi, bu korkusunu bir başkasına sığınarak gidermeye çalışır. Aslında onu bir başkasına bağımlı kılan korkularıdır. Evet, korkular, belki de konuşmamız gereken önemli bir konu.

- Sezen Aksu’nun bir şarkısı vardır “Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem/ Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir/ Acının insana kattığı değeri bilirim, küsemem/ Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir...” Bir de ben hep bu sözlerin yansımasını Ferzan Özpetek filmlerinde görürüm. Herkes sonunda aynı masada toplanır... İnsan bağımlılığının insanı sevmekle bir ilgisi var mı?

Bağımlılık olgusunda sevgi bir görüntüdür, bir paravan. Aslında birisini bağımlı kılmak sevmekle değil, tahakküm etmekle bağlantılıdır. Tahakküm etmek, yani hükmetmek, onu emir altına almaktır. ‘Ona bağımlıyım, çünkü onu seviyorum’ sözü bir kendini kandırmadır. Sevgi, bağımlı kılmaz, tersine özgürleştirir. Sevgi, seveni de sevileni de özgürleştirir, onu genişletir, zenginleştirir, canlandırır, renklendirir.

Sevginin gücü budur. İnsanı sınırlandıran, solduran, engelleyen, daraltan duygular sevgi değildir, sevgi görüntülü ‘efendi- köle’ ilişkisidir. Sevgi, sevilene duyulan saygı ile gelişir. Bir kişiyi emir altına almak, onu köleleştirmek sevginin değil, baskıcı bir kişinin doyumuna hizmet eden patolojidir. Sevgiyi doğru değerlendirmek zorundayız...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler