İşkence yapmayana infaz

Mardin’in Dargeçit ilçesinde 1995’te birisi asker, sekiz kişinin gözaltında öldürülmesiyle ilgili açılan davanın iddianamesi vahşi işkenceleri gözler önüne serdi.

Yayınlanma: 27.12.2014 - 05:00
Abone Ol google-news

Dönemin Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren ve İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire ile birlikte beş subaya taammüden cinayet iddiasıyla müebbet hapis cezası istenen iddianame, işkencenin yanı sıra savaş yıllarının “en makbul” uygulaması gözaltında kaybetmeye de ışık tutuyor.

İddianamede iki öğretmen ve bir yurttaşın PKK tarafından katledilmesinin ardından yaşananlar yer aldı. 28 Ekim 1995’te PKK, Dargeçit’te öğretmenlik yapan Gürkan Arıtürk (25) ve Ökkeş Kaya’yı (28), ertesi gün de müteahhit Mehmet Selim Korkmaz’ı kaçırdı. Katledilen iki öğretmen ve müteahhidin cesedi 30 Ekim sabahı Bağözü köyü yakınlarında bulundu. PKK’lileri yakalamak için 8 Kasım’a dek korucularla birlikte operasyonlar yapan askerler, köyleri basıp onlarca kişiyi gözaltına aldı. Doğan ailesinin de evi basılmıştı. Kelepçelenip gözaltına alınanlar arasında 13 yaşındaki Seyhan Doğan da vardı. Aynı gece ve takip eden birkaç gün içinde Seyhan Doğan’ın eniştesi Abdurrahman Coşkun (20), Mehmet Emin Aslan (20) ile Abdullah Olcay (18), Nedim  Akyön (13) ve Süleyman Seyhan (57) da gözaltına alındı. Arananlardan biri de o tarihte 13 yaşında olan Davut  Altınkaynak’tı. Askerler Davut’u bulamayınca annesini gözaltına aldı. Oğlunun yerini söyletmek için tecavüz tehdidinde bulunan askerler, sorgulayıp bırakacakları yalanıyla anneyi ikna ettiler. Dayısında kalan Davut Altınkaynak da gözaltına alındı. Annesinin gözleri önünde Filistin askısına alınıp işkence yapıldı. Gözaltına alınıp istisnasız hepsi işkenceden geçirilen bu yedi kişiden bir daha haber alınamadı.

Süleyman Seyhan’ın cesedi 6 Mart 1996’da, iddiaya göre Dargeçit Komutanlığı’nda görevli Uzman Çavuş Bilal Batırır’ın yerini ailesine söylemesiyle bulundu. Cesedi bir kuyudan çıkarılan Seyhan’ın elleri bağlı, kafası koparılmış ve yanmış haldeydi. İki gün sonra cesedin yerini ailesine söylediği iddia edilen Uzman Çavuş Bilal Batırır da kaybedildi. İddiaya göre
öldürüldükten sonra tabur komutanlığının kalorifer kazanında yakılmıştı.

 

Çocuğu kaybedilen anneye de işkence

Seyhan Doğan’ın 11 yaşındaki kardeşi Hazni Doğan da gözaltına alınmıştı. Dört günlük işkenceden sonra bırakılan Hazni Doğan başına gelenleri anlatınca annesi diğer oğlunu bulmak için karakolun yolunu tuttu. Askerler Seyhan’ı serbest bıraktıklarını söylediler. Asiye Doğan inanmadı. Savcılığa başvuru yaptı, basına da konuşunca gözaltına alındı. 20 gün kendisinden haber alınamayınca dönemin DYP’li Mardin Belediye Başkanı Abdülkadir Tutaş’ın yardımlarıyla salıverildi. Asiye Doğan, Mardin Alay Komutanlığı’nda gördüğü işkenceleri hiçbir zaman anlat(a)madı. İstanbul’a göçtü. Kaybedilen oğlunu Cumartesi Anneleri’nin eyleminde aradı. Birkaç yıl sonra da hayatını kaybetti. Her Cumartesi Galatasaray’da çocuğunu arayanların arasına, eşini kaybettikten sonra baba Ramazan Doğan katıldı.

Koruculuğu reddettiği için yapılan işkenceler nedeniyle ellerini kullanamayan Ramazan Doğan da 2010 Ağustos’unda öldü. Neyse ki, İHD’nin ısrarı sonucunda soruşturma dosyası 2009’da yeniden açıldı ve Dargeçit’in Bağözü köyünde kuyularda yapılan kazılarda 13 yaşındayken katledilen Seyhan Doğan’ın da kemikleri bulundu. Dargeçit taburundaki işkence merkezinden tesadüfen kurtulan küçük kardeşi Hazni, bu ağır travmayla büyüyüp evlenmesinden 40 gün sonra KCK davalarından birinden tutuklandı. Üç yıllık hapislikten sonra 2011’de tahliye edildi. Kısa süre sonra bir başka davadan da ceza verildiğini öğrendikten sonra da firar etti. Nerede olduğu resmen bilinmese de adresinin dağda olduğunu tahmin etmek zor değil.

 

‘Babamın yanında işkence yaptılar’

Dargeçit tabur komutanlığında işkencede katledildikten sonra cesedi bir kuyuda bulunan Süleyman Seyhan’ı infaz edenler, kızı Fehime Çelik’i de gözaltına almıştı. Soruşturma yeniden açılınca, Fehime Çelik’in 25 Temmuz 2013’te tanık ve mağdur olarak ifadesi alındı. Çelik gözyaşları içinde savcıya şunları anlattı:

“30 Ekim 1995 sabah saatlerinde jandarma ve korucular geldi. İfade vermem gerektiğini söyleyerek beni tabura çağırdılar. Taburdan içeri girer girmez komutan Mehmet Tire, oğlumu kucağımdan alıp duvara fırlattı. Küfür edip beni dövmeye başladı. Beni zemin katta bir odaya götürüp gözümü bağladılar. Bir kapağı kaldırıp arkamdan tekmeleyerek beni aşağıya yuvarladılar. Yaralandım. Dilim yarılmış, dişlerim dökülmüştü. Bu bodrum katında
çok sayıda kişi gözaltındaydı. Babamın da orada bulunduğunu sesinden anladım. Aynı odada bulunan ve konuşmalardan çıplak olduğunu anladığım bir başka kadını tırnaklarını söküp elektrik vermekle tehdit ediyorlardı. Sonraki günlerden birinde beni çırılçıplak soyup askıya aldılar. Ben askıdayken odadaki seslerden babamı da getirdiklerini ve bana yapılanları izlettirdiklerini anladım... Bir gün bir asker yanıma geldi. Hiç konuşmadan ağzımı kapatıp elbiselerimi çıkardıktan sonra beni yere yatırıp tecavüz etti. Gözaltında tutulan babam duymasın diye sesimi de çıkaramadım. Bu olayı daha önce hiçbir yerde anlatamadım. Aileme, akrabalarıma ve hatta AİHM’ye açtığım davada bile bahsedemedim.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler