Kadın Bedeni ve Kadın Sağlığı Siyasetçinin Oyun Alanı Değildir

Kadın Bedeni ve Kadın Sağlığı Siyasetçinin Oyun Alanı Değildir
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 30.05.2012 - 06:24

Başbakan, kadının gebeliğini sürdürme-sonlandırma konusundaki karar verme hakkına saygılı olmalı; cinayet benzetmesini ise asla kullanmamalıdır. Ayrıca, benimsediği tutucu-gerici ahlaksal değerleri(!) “Onlar” diyerek “ötekileştirdiği” ülke nüfusunun yüzde 50’sine kabul ettirmeye çalışmamalıdır.

Gündemi değiştirerek yurtiçi ve yurtdışı başarısızlıklarını gizlemekte gerçekten başarılı olan Başbakan, şimdi de Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı’nın kapanış oturumunda önemli bir kadın hakkı ve istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması uygulaması olan kürtajı tanımlarken “Kürtaj bir cinayettir. Her kürtaj bir Uludere’dir” demiş. Daha da ileri gitmiş “Kürtaj, bizi dünya sahnesinden silmek için sinsice bir plan... Bu milletin çoğalması için asla bu oyunlara prim vermememiz gerekir” diye eklemiş.

Dinci kesimin kadın bedeni üzerinden siyaset yapmaya ne denli meraklı olduğunu, on yıllık AKP iktidarında, özellikle “türban” tartışmaları sürecinde genç kızların/kadınların başlarını örtmek için “hukukun arkasından dolanarak” yaptıklarını izleyerek gördük. O günlerde feminizmin “Bedenim benimdir” sloganını ödünç alıp baş örtme özgürlüğü(!) isteyen İslamcı feminist kadınlardan ise şimdilerde çıt çıkmıyor.

Çağdaş-özgürlükçü anlayışın kadın haklarına ve cinselliğine bakış açısı ile tutucu-gerici anlayışın bakış açısının tümüyle farklı olduğunu biliyoruz. İkinci anlayış biçimini örneklendiren Başbakan, kendi dogmatik düşünceleri uyarınca kürtajı cinayetle aynı kefeye koyuyor ve yeniden yasaklanmasını istiyor.

Onun bu tutumu kadınlarımızın yasal yollarla kürtaj yaptırma özgürlüklerine son verecek; onları daha pahallı ve riskli yollardan kürtaj yapmaya zorlayacaktır. Bu durum, kadın ölümlerinin artmasına neden olacaktır. Çünkü, kürtajın yasal olmadığı ülkelerde kadınlar, sağlıksız koşullarda - ilkel yöntemlerle düşük yapmak zorunda kalmakta ve Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, her yıl 78 bin kadın yaşamını yitirmektedir.

Kürtaj hem ülkemizde hem dünyada hukuksal sınırları belirlenmiş, kabul gören bir olgudur. Nitekim 14.04.1983’te kabul edilmiş olan Nüfus Planlaması Yasası ile ülkemiz kadınlarına eğer isterlerse, sağlıklı bir ortamda gebeliklerini sonlandırma hakkı tanınmış, on haftaya kadar olan gebeliklerin hastanelere başvurarak sona erdirilmesi sağlanmıştır.

İşine geldiği zaman eski özdeyişleri kullanmaya pek meraklı olan Başbakan, o konuda bile içtenlikli değildir. Örneğin, “Eski hal muhaldir, yani eskiye dönüş olmaz ve olmayacak” derken kürtaj konusunda 30 yıl öncesine, yani eskiye dönmenin özlemi içindedir.

Kürtaj, pek çok Avrupa ülkesinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde (kadınların uzun süren “kürtaj hakkını elde etme” savaşımlarından sonra) yasal olarak uygulanmaktadır. Katolik Kilisesi’nin sert eleştirileri ve şiddetli direncine karşın İspanya’da da kabul edilmiştir. AB ülkeleri arasında ise yalnızca Malta’da nüfus politikası uygulamaları nedeni ile yasaklanmıştır. (Malta’nın nüfusu 413bindir.)

Birleşmiş Milletler Kahire Bildirgesi, kürtajı kadının temel insan haklarından biri olarak tanımlamaktadır. Zaten liberal ve laik demokrasilerde kadınlar, doğurganlıklarına ilişkin kararları vermekte özgürdürler. Yani sahip olmak istedikleri çocuk sayısını belirleme ve istenmeyen bir gebeliği sonlandırma hakkını kullanabilirler. Bu, kadının genel olarak kendi bedeni üzerinde ve doğurganlığı konusunda söz sahibi olması anlamına gelir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de (İrlanda örneğinde) kürtaj yasağının kadının insan haklarının çiğnenmesi olduğunu karara bağlamıştır.

Kısacası, Başbakan’ın kafasındaki (kürtaja ilişkin) sınırlayıcı, zorlayıcı, yasaklayıcı yeni(!) önlemler, ne yurtiçinde ne de yurtdışında destek bulabilir.

Sonuç olarak, Başbakan, kadının gebeliğini sürdürme-sonlandırma konusundaki karar verme hakkına saygılı olmalı; cinayet benzetmesini ise asla kullanmamalıdır. Ayrıca, benimsediği tutucu-gerici ahlaksal değerleri(!) “Onlar” diyerek “ötekileştirdiği” ülke nüfusunun yüzde 50’sine kabul ettirmeye çalışmamalıdır.

Kadın bedeni ve kadın sağlığı, kadın haklarına duyarsız siyasetçilerin oyun alanı değildir.

Prof. Dr. Necla ARAT Kadın Araştırmaları Derneği Başkanı


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler