Karel Çapek'ten 'Semenderlerle Savaş'

Çek yazar Karel Çapek'in Válka s Mloky romanı, Semenderlerle Savaş adıyla ilk kez Türkçeye çevrildi. Bir fantastik roman olan yapıtta, zamanla konuşmayı, okumayı ve nihayet düşünmeyi öğrenen semenderlerin insanlarla ve insanların semenderlerle iç içe geçmiş yaşamları kurgulanıyor.

Karel Çapek'ten 'Semenderlerle Savaş'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 15.08.2008 - 07:45

1890'1938 yılları arasında yaşayan Çapek, ününü, R.U.R. (Rossum'un Evrensel Robotları) adlı tiyatro oyununda 'robot' sözcüğünü keşfetmesiyle sağlamış (1920). Kapitalizmi ve faşizmi ciddi ölçüde eleştirdiği Semenderlerle Savaş ise, yazarın son dönem yapıtlarından (1936).

Çapek romanını, 'Birinci Kitap: Andrias Scheuchzeri', 'İkinci Kitap: Uygarlığın Yükselişi' ve 'Üçüncü Kitap: Semenderlerle Savaş' olmak üzere üç bölüme ayırmış. İlk bölümde, semenderlerin (elbette Çapek'in yarattığı fantastik dünyanın kahramanları olan semenderlerin) yeryüzünde ortaya çıkışları anlatılıyor. Kaptan Van Toch, Ekvator kıyısındaki Tana Masa adası çevresinde inci aramaktadır. Tana Masalı yerlilerin cin âleminden saydığı ve çok çekindiği semenderlerle karşılaşması da bu sırada olur. Arka ayakları üzerinde durduklarında çocuk görünümüne kavuşan bu yaratıkların, tüysüz ve kaygan bir derisi vardır. Toch, istiridye kabuğu çıkarmaları için tuttuğu işçileri korkutup kaçıran 'cin'lere yakından bakmak ister: '...körfezde oturup tıs-tıs-tıs diye cinleri çağırmaya başladım. ...bir süre sonra, kertenkeleye benzer bir şey çıktı sudan. Orada arka ayaklarının üzerinde durdu, bütün gövdesini sağa sola doğru sallıyordu. O da bana tıs-tıs-tıs yaptı. ...Bu arada suda bu kertenkelelerden birkaç yüz tanesi vardı, pençelerini sudan çıkarmış beni seyrediyorlardı. ...Sonra bir kertenkele, on yaşında çocuk boyunda bir tanesi sudan çıktı ve o da sağa sola sallanmaya başladı. Ön pençesinde de bir istiridye vardı.' O ana kadar semenderler, istiridye kabuklarını nasıl açacaklarından bihaberdirler. Kaptan önce bunu gösterir onlara. Kabuğu açılan istiridyenin içindeki inci, Kaptan'a kalır tabi ki. Denizde yaşayan ve sadece geceleri kıyıya çıkan bu canlıların en büyük sıkıntısı köpekbalıklarıdır. İkinci eğitim köpekbalığı avı olacaktır. Toch, semenderlere bıçak kullanmayı öğretir ve onlara bıçak tedarik eder; karşılığında da inci alır. Bu da semenderlerin silahla ilk karşılaşmasıdır. Ancak semenderler henüz ticaret yaptıklarının farkında değildir. Tana Masa civarındaki istiridye kabukları tükenince, 'inci işi'ni sürdürmek için Kaptan'ın aklına bir fikir gelir. Planını uygulayabilmesi için bir finansmana ihtiyacı vardır. Hemşerisi G.H. Bondy'nin kapısını çalar. Bondy, Toch'un hikâyesini dinledikten sonra sorar, '...aklınızdaki tam olarak nedir, Kaptan?' Kaptan'ın yanıtı: 'Bu tapa-boy'ları* inci avlama bölgesi olan başka adalara taşımak'. Böylece 'olağanüstü semenderler' yeryüzüne yayılmaya başlar. Semender işçiler, dünyanın dört bir yanında hizmet vermektedir artık. Ticarete müthiş bir hız kazandırırlar. Hizmetlerinin karşılığı, yiyecek ve silahtır. Yiyeceği ne yaptıkları belli' Silaha gelince... İlkin denizdeki yaşamlarını sürdürmekte işlerine yarıyor; sona doğru, yaşam alanlarını genişletmede -o bölüme sıra gelmedi henüz.'İkinci Kitap: Uygarlığın Yükselişi'nde, semender ırkının sosyolojik evrimi ele alınıyor. Tapa-boy'lar okullarda eğitim görüyor, içlerinden doktorlar, profesörler yetişiyor. Söylevler, konferanslar düzenliyorlar. Dine merak salıyor, tapınaklarda ibadet ediyorlar. İnsanlarla iç içe geçmiş yaşamları, 'Semender Sorunu'nu hazırlamaya başlıyor. Birkaç bölgede semenderlerle insanların çatıştığına dair haberler yayımlanıyor. İşte ikinci bölüm, tam burada noktalanıyor ve sıra semenderlerle insanların savaşına geliyor. 'Üçüncü Kitap: Semenderlerle Savaş', adından anlaşılacağı üzere, savaşı anlatıyor. Nüfusları hızla artan semenderler, daha fazla kıyıya ihtiyaç duyuyor ve yeni kıyılar oluşturmak için yerkabuğunu kısım kısım havaya uçurmaya başlıyor. Bu, insanların, semenderlerin yaşam alanlarına saldırıp onlara ambargo uygulamasının ardından gelişiyor. Aslında tapa-boy'lar gayet iyi niyetli: Denizin dibindeki altını işlemeyi öğreniyorlar ve insanlara altın karşılığı topraklarını satmalarını teklif ediyorlar. Barış görüşmeleri sonuçsuz kalıyor. Son?..Savaşı semenderler kazanıyor. Ne var ki bir süre sonra 'saflık'larını yitirip kendi aralarında savaşa tutuşuyorlar. Bu sırada insanlar, insanlığın tortusu demek daha doğru olur, tepelerde yaşamını devam ettirmekte. Buradan ötesi içinse Çapek'in hiçbir fikri yok. Aynen böyle söylüyor yazar: 'Ve sonra, en ufak bir fikrim yok.'

Kitabı okuyacaklara

Kitabı okuyacaklara, çevirmenin sunuş niteliğindeki 'Hepimiz Semenderiz' başlıklı yazısını sona bırakıp 'Birinci Kitap'tan doğruca romana başlamalarını öneririz. Arada, Platonov'un 'İnsanlığın 'Tasfiyesi' Üzerine' ve Çapek'in 'Neden Komünist Değilim' başlıklı yazıları da yer alıyor. Bunlardan ilki, 1938 yılında yazılmış, gayet nitelikli bir yergi' İkincisiyse, ilkinin bir yanına karşılık olarak kitaba alınmış. Platanov, Çapek'i -ve dahi onun gibi düşünen dönemin Avrupalı yazarlarını- Sovyet ütopyasını dikkate almadığı için eleştiriyor: ''tarihin akışı Batı'daki bazı düşünür ve yazarların öne sürdürdüğü güçlerle gerçekleşmiyor ve onların öne sürdüğü yöne ilerlemiyor. Teknik üzerine düşünürken, aslında onun hakkında onların idealist, spekülatif felsefelerinin ortaya koyduğu inançtan başkasını sergilemiyorlar. Yüz milyonlarca insanın bilincini ve emek deneyimini kafalarındaki edebi bir 'tahminle' kolayca 'hiçleştiriyorlar'; akla gelebilecek her ürünü büyük bir miktarda üretebilen 'teknikten' dehşetle bahsederken, bütün halkına, tek tek herkese ekmek sunan tek bir ülke olsun gösteremiyorlar (bazı Batı Avrupa düşünür ve filozofları SSCB'yi, belki de sırf, bu ülke onların kavrayışlarını çökerttiği için anmıyorlar)'. Kitabı yayıma hazırlayanlar, Platonov'un söz konusu eleştirisine, Çapek'in 1924'te yazdığı 'Neden Komünist Değilim' başlıklı yazıyı eklemeyi uygun görmüşler. Bu, oldukça iyi bir tercih' Metin, Semenderlerle Savaş'ın ilk kez Türkçeye çevrilmiş olmasına ayrı bir anlam katıyor.

Kehanetlerin kitabı yaklaşımı

Çevirmenin kaleme aldığı yazıya gelince' Çevirmen Sabri Gürses, yazarın etkileyici bir anlatımla işlediği fantastik kurgudan oldukça etkilenmiş olacak ki, ona bir kehanetler kitabı gibi yaklaşmış. Çapek'in romanın yazıldığı tarihten sonrasına denk gelen dönemde yeryüzünde yaşanan pek çok siyasi olayı öngördüğünü kanıtlamaya uğraşmış. Gürses, kendi varsayımlarını çoğu zaman kendisi boşa çıkarmış. Kitabın arka kapağına da alıntılanan pasajdan bir örnek: 'Semenderlerle Savaş'ın son kısmında, Baş Semender'in bir zamanlar Dünya Savaşı'nda çavuş olarak yer almış olduğunu belirtmesi, romanı bu güncelliğe gönderiyor: Semenderlerin Naziler olduğunu söylemek olası. Fakat romanda Almanların ayrıca yer alması, bu güncel göndermeyi sorunlu kılıyor ya da başka çağrışımlara gönderiyor.' Gürses, daha baştan varsayımında bir sorun olduğunun bilincinde. Ancak kitabın güncel göndermeler içerdiğine ve onu, bu yönüyle öne çıkarması gerektiğine öylesine şartlanmış ki, farkına vardığı yanılsamayı açıklarken bile, ''bu güncel göndermeyi sorunlu kılıyor' diyerek 'güncel gönderme' fikrinden geri adım atmıyor.Gürses'in, sonradan sorunlu olduğunu itiraf etmediği bir varsayımın sakatlığını da biz belirleyelim: Çevirmene göre Çapek, İkinci Dünya Savaşı'nın en kara izlerinden toplama kamplarıyla pogromları haber veriyor romanında. Gürses bu düşüncesini, 'katranlı çitler'le temellendiriyor. Katranlı çitler, 'Uygarlığın Yükselişi' adlı bölümde, semenderlerin din anlayışının konu edildiği satırlarda geçiyor: 'Dinsel mezheplerin bir kısmı, ... onlara Gerçek İmanı öğretmek ve onları 'Ahit'te söyleneni, dünyaya dağılıp bütün milletlere öğretin,' sözüne uyarak vaftiz etmek için semenderlere misyonerler gönderdiler. Ancak birkaç misyoner insanları semenderlerden ayıran çitlerin ötesine geçmeyi başarabildi; işverenler onların semenderlere ulaşmasına izin vermiyordu, çünkü vaazlar onların çalışmasına engel oluyordu. Bu yüzden katranlı bir çitin yanında durmuş, çitin öteki yanından düşmanlarına ateşli bir şekilde havlayan köpeklerin karşısında, sofuca Tanrı'nın sözünü dile getiren vaizler sık sık görünüyordu.' Katranlı çitin buradaki kullanımına bakarak, toplama kamplarını işaret ettiğini söylemek ne kadar doğru? Ya pogromlar?Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi, semenderlere ciddi saldırılar düzenleniyor. Ancak, bunların hiçbiri tapa-boy'ların kökünü kurutmaya yönelik değil. Hatta bu fikir ortaya atıldığında kimi devletlerin, ticari çıkarlarını zedeleyeceği gerekçesiyle, şiddetle karşı çıktığını söylemek abartı değil. Eğer bu romanda Çapek'in toplama kamplarını ve pogromları öngördüğüne kanaat getireceksek, İkinci Dünya Savaşı öncesi yayımlanmış ve içinde çitlerle (vb yaşam alanını sınırlandırma araçlarıyla) çatışma (veya bir gruba yönelik benzeri silahlı eylemleri) barındıran her romanda, savaşı öngören unsurlar olduğunu kabul etmeliyiz. Bu noktada her ne kadar aykırı dursak da şunu belirtelim: O dönem Yahudilerin üzerindeki baskıyı romanın sayfaları arasında görmek mümkün. Üstelik Çek yazar, son derece incelikli bir biçimde işliyor konuyu: ''Hatırlıyor musunuz,' diye sordu Bay Bondy hatıralara dalarak, 'bana nasıl bağırıyordunuz siz. Yahudicik; Yahudicik, cehenneme gidecik.'' (Bondy ile Kaptan Van Toch'un konuşmalarından...)

Siyasi göndermeler

Öte yandan Çapek'in yapıtı, siyasi gönderme hiç içermiyor değil. Bazı devletler semenderlerin saldırılarına uğrarken -namluların bir gün kendilerine döneceklerini bildikleri halde- diğerlerinin onlara silah vermekten vazgeçmemesi ciddi ve gayet güncel bir siyasi gönderme örneğin. Bununla birlikte, kitabın asıl öngörüleri ve göndermeleri sosyal içerikli. Çapek, kapitalizmin ve teknolojinin insanlığı taşıdığı ve hatta taşıyacağı noktayı semenderler üzerinden etkili biçimde vurgulamış. Bu vurgulama, kimi zaman aşırıya kaçarak didaktik bir yapıya bürünse de romanın edebi tadını çok zedelememiş.

Çapek'in başarısı

Bir fantastik romanın başarısı, yarattığı dünyanın gelecekle ne kadar örtüştüğüyle mi ölçülür? Ya yazarının başarısı, bir kâhininkiyle aynı kefeye mi konur? Fantastik kitaplar, daima geleceği mi kurgular ya da daima geleceği kurguladıkları mı düşünülmelidir? Çapek'in kurgusu, bazı yönden çelişkiler barındırıyor. Bir örnek, aralarında hiçbir ayrılık bulunmayan semenderlerin daha zeki olanlarının az çalışması ya da çalışmayı reddetmesi. Bir başka örnek, semenderler arasında herhangi bir hiyerarşi olmadığı vurgulandığı halde, romanın sonuna doğru kurguyu tamamlamak için birden bir baş semenderin peydahlanması. Bununla birlikte, Thomas Mann'ın roman için söylediği, 'Uzun zamandır başka hiçbir anlatı beni böyle sarıp heyecana düşürmemişti. Avrupa'nın dizginsiz aptallığına yönelik alaycı bakışınız kesinlikle muhteşem; anlatının grotesk ve kâbusumsu olaylarını izlerken, bu aptallık karşısında sizinle birlikte dehşete kapılıyor insan' sözlerini yüksek sesle yineliyoruz. Bir fantastik romanın başarısının neyle ilintili olduğunu ve dolayısıyla bu romanı niçin okumanız gerektiğini siz belirleyin. Biz, başarılı bir fantastik romanın Türkçeye çevrilmiş olmasının iyiliğiyle yetineceğiz. *tapa-boy, Kaptan Van Toch'un semenderlere verdiği ad. Yazı boyunca kimi zaman, biz de bu adla çağıracağız onları.

Semenderlerle Savaş/ Karel Çapek/ Çeviren: Sabri Gürses/ Everest Yayınları/ 272 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler