Kılıçdaroğlu: 2019 hedefimiz 50+1 değil en az yüzde 60

2019’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kesinlikle alacaklarını söyleyen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Bizim amacımız 50 artı 1 değil, en az yüzde 60. Türkiye’yi bugünkü çıkmazdan kurtarmamızın yolu en az yüzde 60 almak” dedi. Kılıçdaroğlu, seçimin demokrasiden yana olanlarla olmayanların seçimi olacağını vurguladı.

Kılıçdaroğlu: 2019 hedefimiz 50+1 değil en az yüzde 60
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 21.12.2017 - 17:13

<video:890793>

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Yüzde 50 artı bir yetmez. Hedef en az yüzde 60” diye konuştu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kendisine yönelik sözlerine “Bize gelmek istiyor herhalde. AKP’ye de aynı şeyleri yapmıştı. Ama bizim kapımız kapalı. Biz öyle yanar döner insanları kendi bünyemizde tutmayız” karşılığını veren Kılıçdaroğlu; ortada bir hükümet olmadığını kaydetti. Kılıçdraoğlu, “Yarın öbür gün bir KHK çıkartıp, ‘Hükümeti tamamen kapattım’ diyebilirler. Nasıl olsa AYM ‘Ben bu davalara bakmıyorum’ dedi. Hatta AYM’yi de kapatabilirler. Bu yolu açan AYM’nin kendisi” ifadelerini kullandı. Kılıçdaroğlu, MİT Tırları davasında savcının Can Dündar, Erdem Gül ve Enis Berberoğlu için istediği cezaları “Efendim bu devlet sırrındır.’ Valinin haberi olsaydı kimse o tırları arayamazdı. Neden haberi yok devlet sırrıysa? Çünkü Erdoğan’ın sırrı. Savcıyı, hakimi buldu, ona göre karar verecekler, cezalandıracaklar. Bu; bir kişinin intikam almak duygusuyla devletin hakim savcısını kullanmasıdır, başka bir şey değildir” sözleri ile değerlendirdi.

Kılıçdaroğlu gazetecilerle kahvaltıda bir araya geldi. Yenimahalle Belediyesi’nin Ankara Konağı’nda gerçekleşen kahvaltılı toplantıda Grup Başkanvekili Özgür Özel, Genel Başkan Yardımcıları Bülent Tezcan, Lale Karabıyık ve Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar hazır bulundu. Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarından satırbaşları şöyle:

Hakaret davaları anayasaya aykırı: 20 Temmuz darbesinden sonra gerginliğin tırmandığını görüyoruz. O kadar ki yapılan her eleştiri cumhurbaşkanına hakaret olarak tanımlanıyor ve savcılar tarafından davalar açılıyor. Oysa ortada cumhurbaşkanı yok ki... Çünkü Cumhurbaşkanı Anayasa’ya göre tarafsız olmalı. Biz veya vatandaş eleştirice cumhurbaşkanına hakaretten davalar açılıyor. Yapılan işlemlerin tamamı anayasaya aykırı. Çünkü tarafsızlık ilkesine, cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişi uymuyor. O zaman anayasıyı değiştirsinler, “Hiç kimse cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişiyi eleştiremez, aleyhine bir şey söyleyemez. O ne derse desin herkes susmak zorunda” diye bir düzenleme yapsınlar. Böyle bir saçmalık olabilir mi, ama yapıyorlar.

2018’de özgürlük olsun: Medya üzerindeki baskılar başlı başına sorun. Gazetecilerin, STK yöneticilerinin, milletvekillerin hapiste olması “Türkiye’de demokrasi yoktur” algısını güçlendiren en temel ögeler. 2018’de umarım bunun tam tersi bir tablo yaşanır. Gazeteciler, milletvetilleri, STK temsicileri hapisten çıkar. Yargılama yapılacaksa normal yargılama süreci içinde yapılır. Hapiste haksız yere yatan binlerce kişi özgürlüğüne kavuşmuş olur.

Büyükelçi çekilmeli (BAE Dışişleri Bakanı’nın Fahrettin Paşa’ya açıklamaları): Tam bir densizlik... Türkiye tepki gösterdi ama bana göre çok daha sert tepki göstermesi gerekirdi. Türkiye büyükelçisini derhal çekmeli. Bakan özür dileyinceye kadar Türkiye, ilişikleri minumum düzeye indirmeli. Sözle yanıt verme ve sözle eleştirmenin ötesinde eyleme dönüşmeli ve büyükelçi Türkiye’ye geri çağrılmalı. Özür dileyinceye kadar onlarla her türlü ilişkiyi kesmeliyiz.

Bize ihanet ettiler: Suudi Arabistan Osmanlı’nın mirası Ecad Kalesi’ni yıktığında neden ses çıkarmadılar? Tek itiraz eden CHP idi. Osmanlı’nın hiçbir eserini o topraklarda barındırmak istemiyorlar. Hepsini yok etmek istiyorlar. Onlar Medine’nin kurtuluşunda da Ortadoğu’daki bizim askerlerin, paşaların, komutanların olduğu dönemlerde, bizi arkadan vurgular. İhanet ettiler bize. Tarih bu gerçekleri biliyor. Umarız Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan zat da bu tarihi gerçeklerden ders çıkarır. Bölge ile ilişkilerini yenidan gözden geçirir.

Devlet değil Erdoğan sırrı (Savcının Dündar, Gül ve Berberoğlu’yla ilgili mütalaası): O davalar siyasi davalar. Ortada bir suç yok. Ama birilerinin talimatıyla açılan bir dava süreci. “Bir an önce cezalandıralım” anlayışı içindeler. Türkiye’den Suriye’ye silah gidiyordu. Dünyada bilmeyen yoktu, devlet sırrı da yoktu. Yükledi silahları gönderdi Suriye’ye. Yakalanınca da “Efendim bu devlet sırrındır.” Valinin haberi olsaydı kimse o tırları arayamazdı. Neden haberi yok devlet sırrıysa? Çünkü Erdoğan’ın sırrı. Savcıyı, hakimi buldu, ona göre karar verecekler, cezalandıracaklar. Bu; bir kişinin intikam almak duygusuyla devletin hakim savcısını kullanmasıdır, başka bir şey değildir.

Bize dua etsinler (Hakkında açılan davalar): Hakkımda kaç dava olduğunu bilmiyorum. Sabah, öğle, akşam davalar açılıyor. Başka eleştiren ikinci bir parti kalmadı. Bizim varlığımız için oturup dua etsinler. Gidip Batı’da diyorlar ki “Bakın muhalefet bizi eleştiriyor, bizim ülkemizde demokrasi var...” Bizim sırtımızdan ülkede demokrasi olduğunu anlatmaya çalışıyorlar.

FETÖ mücadelesi göstermelik: Ben gerçek anlamda iktidarın FETÖ ile mücadele ettiğine inanmıyorum. Tamamen göstermelik... Abisi olan siyasal dayanağı olan, gücü olan insanlar dışarıda. Bunların büyük kısmı da FETÖ’cü... Bastır parayı dışarıya çık. Eski TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ile ilgili Cumhuriyet günlerce yayın yaptı. Okulun önünden geçenleri içeri attınız, çocuğunu FETÖ okuluna gönderdi diye valilerin, emniyet müdürlerinin görevlerine son verdiniz, hapse attınız. Hiç okula gitmeyen, okulun önünden bile geçmeyen Burak Akbay’ı aldınız FETÖ’cü diye hakkında davalar açtınız. Akıl tutulması...

En tipik örnek Şık: En tipik örnek Ahmet Şık’tır. Şık, Balyoz Ergenekon süreci içinde FETÖ’nün gerçeklerini anlatan bir kitap yazdı diye, kitap matbaadayken basıldı, el kondu, Şık yakalandı ve hapse atıldı. 15 Temmuz’dan sonra yine Şık yakalandı bu kez yanlış hatırlamıyorsam FETÖ’yü destekledi diye hapis yatıyor. Sadece bu örnek hükümetin FETÖ olayına nasıl baktığını gösteriyor.

Binali Bey saraya tabii (Erken seçim ihtimali): Erken seçim kararını alacak yer yasal olarak Parlamento’dur. Ama fiili durumda erken seçim kararını bir kişi alır. Parlamento’da bulunan AKP grubunun bağımsız iradesi yok. Binali Yıldırım’ın bağımsız iradesi yok. Daha doğrusu Binali Bey’in iradesi hiç yok. Saraya ne diyorsa ona tabii... Bu gerçeği bildiğimiz için erken seçime hazırız.

Demokrasiden yana olan ve olmayanların seçimi (Seçimlerde başka partiyle ittifak): Özel bir ittifak arayışımız yok zaten. Bu, iki ayrı anlayış tarafından sürdürülecek bir seçim. Bir; parlamenter demokratik sistemden yana olanlar, iki tek adam rejiminden yana olanlar. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığı seçimi, demokrasiden yana olanlar ve olmayanlar seçimidir.

En az yüzde 60: Biz, 2019’da bu seçimleri kesinlikle alacağız. Ama nasıl alacağız? Bizim amacımız 50 artı 1 değil. Onu da söyleyeyim, en az yüzde 60. Çünkü Türkiye o kadar ağır koşullarla karşı karşıya ki Türkiye’yi bugün içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarmamızın yolu en az yüzde 60 ile gelip, halkın desteği ile demokrasiyi sıfırdan yeniden inşa etmektir. Onun için en az yüzde 60 diyoruz; 50 artı 1 değil.

İlk tur partiler aday gösterecek (Aday gösterme): Bizim gördüğümüz her parti cumhurbaşkanı adayını kendisi gösterecek. Birinci turda eğer herhangi bir başarı sağlanamazsa, yani yüzde 50’yi aşan bir oran gerçekleşmezse ikinci turda zaten demokrasiden yana olanlarla otoriter rejimden yana olanlar tercihlerini yapacatlar. Büyük bir ihtimalle iki turlu bir seçim gerçekleşmiş olacak.

Sessizlik teslimiyettir (Yunanistan hükümeti ile CHP arasındaki gerilim): 18 ada ve bir kayalığın Osmanlı döneminde de Lozan’da da Yunanistan’a bırakıldığına dair herhangi bir şey yok. Yunanistan bu adaları açıkça işgal etti. Biz bu eleştirileri yapınca Yunan Savunma Bakanı “Gel de al bakalım” gibi bir tehditle yani “Bizim askerlerimiz orada, birliklerimiz burada, biz burayı işgal etmiş vaziyetteyiz. Sen de sıkıyorsa gel burayı al” Ben beklerdim ki, bu eleştiriye önce hükümet cevap versin. Adaların işgal edildiğini söylüyorlar; bizim hükümetten tık yok. “Milliyiz, yerliyiz” diyorlar. Emin olun bunlar ne yerli, ne milli. Kendi toprağını, yani bizim toprağımızı, yani adaları gelip işgal edecekler ve hükümet hiç ses çıkarmayacak. Kıyameti koparması lazımdı. Yunanistan Savunma Bakanı’nın açıkça tehdit etmesine karşılık, hükümetin hiç ses çıkarmaması, teslimiyetçi bir anlayışı gösterir. CHP iktidarında, geldikleri gibi gideceklerdir.

‘Bekleyin’ dendi bekliyorlar (OHAL Komisyonu): Bu komisyon bağımsız değil. Komisyon, hükümetin atadığı bürokratlardan oluşuyor. Karar almıyorlar. Çünkü siyasi otorite bunların karar almasını istemiyor. “Bekleyin” diyor. Bunlar da bekliyor. AİHM bunu yargılamada bir ara süreç olarak gördü ve değerlendirdi. Ama bu bir yargı aşaması değil ki. Bürokratlardan oluşmuş, binlerce dosya var önünde. Nasıl bakacak? Kendi üstündeki iş yükünü atmak için o da Türkiye’ye attı topu. Dolayısıyla mağdur olanlar, hak aramak isteyenler, şu anda hak arayamaz konumdalar.

Her parti destek verecek (Taşeron işçilerin kadro meselesi): Kadroluya verdiğin hakların aynısını taşeron işçisine de vereceksin. Bu kadar basit. 50 dereden su getiriyorlar, “Acaba bu hakları nasıl vermeyiz” diye. Bunun zaten KHK ile gelmesi de başlı başına bir sorun. Parlamentodan niye korkuyorlar? Adım gibi eminim, parlamentodaki 4 siyasi parti de buna destek verecek. Varsa eksiklikler söylenecektir, bu insanlara haklarını teslim edeceğiz bu kadar basit. Gerekirse 24 saat çalışacağız, taşeron işçilerine kadroyu vereceğiz.

Göze alamazlar (Hiç seçim olmama olasılığı): Öyle bir seçeneği düşüneceklerini zannetmiyorum. Onun Türkiye’ye maliyeti çok ağır olur. Göze alamazlar.

Suç ortaklığının itirafı (Sarraf davası): Erdoğan; rüşvet veren, bakanlarını satın alan bir şarlatan, bir itirafçı, iadesi için 2 kez nota verilen bu kişi hakkında Erdoğan olumsuz tek cümle kullanmış değil şu ana kadar. Halkbankası’nın tuttuğu avukat, Halkbankası eski genel müdürünün rüşvet aldığını söyledi. O genel müdür şu anda elini kolunu sallayarak geziyor. Savcı dava açamıyor, korkuyor. İtiraf var. İtirafı Zarrab yapsa, “Zarrab gitti oraya hükümeti zor durumda bırakmak için bunu söyledi” deriz. Bu açıkça suç ortaklığının sessiz itirafıdır.

Kızım mektup yazacak (Zeynep Kılıçraoğlu’nun tartışma konusu olan evi): Güneş Gazetesi’nin sahibi kim belli değil. Bunu öğreneceğiz ve kızım doğrudan doğruya mektup gönderecek, “Vekalet verdiğiniz avukatı bildirin, evi satmaya hazırız” diye. Böylece 1 milyon dolarlık evden kurtulmuş olacağız.

Yok edebilirlerdi (Man Belgeleri): Biz belgelerin orijinalini görmeden bir şey söylemedik. O yetmiyordu, swift kayıtlarını da gördük. Sadece Halkbank’ın dekontları olsa, dekontları yok edebilirlerdi. Bu iktidardan her şey beklenir. O zaman bizim söyleyecek hiçbir lafımız kalmazdı. Ama swift kaydı olunca o kayıtları kimse silemiyor. Biz bunun arkasını bırakmayacağız artı suç duyurusunda bulunacağız. Böyle bir rezalet başka ülkede çıktığı zaman hükümet yetkilileri görevlerinde ayrıldılar. Bizde konumlarını sağlamlaştırmaya çalışıyorlar.

Bize gelmek istiyor heralde (Bakan Soylu’ya ilişkin gensoru): Süleyman Soylu ne iş yapıyor, İçişleri Bakanı mı? Ben İçişleri Bakanı olduğundan emin değilim. Mafya ağzıyla konuşan bir kişi Türkiye Cumhuriyeti’nde bakanlık yapamaz. Beni tehdit ediyor. Sanıyor ki Kılıçdaroğlu geri adım atacak. Sen değil kim olursa olsun hiçbir tehdide pabuç bırakmayız. Sadece ve sadece Saray’a yaranmak için bunları yapıyor. Ayrıca kişiliği zaafa uğramış insanların bakanlık koltuğuna oturmaları da doğru değil. Düne kadar iktidar partisine en sert söylemlerle karşı çıkan birisinin en sert söylemleri sergilediği partinin göbeğine gelip oturması da hazin bir tablodur. Bize gelmek istiyor herhalde. AKP’ye de aynı şeyleri yapmıştı. Ama bizim kapımız kapalı. Biz öyle yanar döner insanları kendi bünyemizde tutmayız. Numan Kurtulmuş’u kurtardı aslında. Numan Bey de öyleydi. “Harun gibi geldiler Karun gibi oldular” demişti. Ortada Hükümet mi var, bir kişi var. Bakanların başbakanı atlayıp Saray ile görüştüğü, müsteşarların bakanları atlayıp Saray’la görüştüğü bir yapının içinde hangi hükümetten söz edeceksiniz. Ortada hükümet yok. Yarın öbür gün bin KHK çıkartıp, “Hükümeti tamamen kapattım” diyebilirler. Nasıl olsa AYM “Ben bu davalara bakmıyorum” dedi. Hatta AYM’yi de kapatabilirler. Bu yolu açan AYM’nin kendisi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler