'Manzum oyunlar tiyatronun imgesel gerçeğine uymaz'
Özdemir Nutku deyince, akla hemen tiyatro geliyor çünkü tiyatroya eşitlenmiş bir hayat var karşımızda.
Öte yandan, her bakımdan sanat adına büyük bir deneyim de denilebilir buna. İngilizce, Almanca, Latince ve Osmanlıca bilmek ve bu dillerde yazılmış yapıtlardan yararlanmak; bulduklarını Türk halkına götürmek büyük bir özveriyi gerektirir. Bu açıdan bakıldığında, onca çeviriyi yapmak ancak insan sevgisiyle açıklanabilir. Öyledir de. Mesleki kitapları da Türkiye’de tiyatronun daha sağlam bir zemin üzerinde gelişmesini sağlamıştır demek yanlış olmaz. Piyano çalması, caz konserleri, tek de olsa bir klasik müzik konseri vermesi; kültürel donanımının zenginliğini gösterir kuşkusuz. Saygıyı hak eden bir kültür hayatı bu. Yaşamöyküsünde ayrıntılarıyla sunuluyor bu bilgiler. Yapıtlarının, aldığı ödüllerin, yazılarının dökümü veriliyor. Bir de şiir kitaplarından söz ediliyor Özdemir Nutku’nun; ama şair yanı, nedense yeterince irdelenmiyor. Oysa bu açıdan da bakılmalı onun sanatsal arayışlarına. Temsilcilerinden biri olduğu şiirimizdeki Mavi hareketine bir de onun gözünden bakmak yararlı olabilir. Özdemir Nutku’nun Eller (1953), Üç nokta (1954), Bölük Yaşantı (1957), Bir O Kuşlar (1996), Uzun Atlar Vadisi (1996) adlarını taşıyan bu kitaplarına ulaşmanın olanağı yok şimdilerde. Her biri antik bir özellik kazanmış gibi. Özdemir Nutku’yla, yazdığı şiiri konuşacağız. Bu çaba, belki o şiirleri gölgeden ışığa çıkaracak. Bir akademisyenin hayatında şiirin yeri ve önemi daha bir anlaşılacak o zaman.
-Sayın hocam, şiir kitaplarınız sahaflar tarafında internet üzerinden ciddi paralara satılıyor. Bölük Yaşantı (1957) için 55 lira fiyat koymuşlar. Şiirden hiç kopmadığınıza göre şiiri sevdiğiniz rahatça söylenebilir. Tarık Dursun K. ile birlikte hazırladığınız E.E. Cummings, W. H. Auden, T.S. Eliot, Langston Hughes, Ezra Paund gibi şairlerin yer aldığı ‘Çağdaş Amerikan Şiiri” antolojisi, ayrıca Shakespeare çevirileriniz, şiir tutkunuzu yeterince açıklıyor. Bu tutkunuzdan söz eder misiniz bize?
- Şiir o kadar kolay yazılan bir şey değil. Hele büyük şiirler yazmak, büyük şair olmak nadir bir olay. Ben şiir yazmaya oturduğumda içinden nasıl geliyorsa öyle kolayca yazıyorum ama bunu sürekli yapamıyorum çünkü şiir zorlamaya gelmez. Şiir entelektüel yaşamımızın en zor elde edilen bir değeridir. Öyle zırt pırt şiir yazdığını sananlar, manzume ya da mani yazmanın ötesine geçemez. Şiire büyük saygım olduğundan, yazılan herhangi bir şiiri zor beğenen biriyim. Bu yüzden bir süre şiir yazmayı bıraktım ve şiiri tiyatroda bulmaya çalıştım. Aslında, farkında olduğumuzda şiir çevremizdeki her şeyde bulunabilir. Bir manzarada, bir ağaçta, bir deniz kıyısında, güzel bir insan yüzünde… Zor olan onu kâğıda dökmektir. Şiir yazmadığım zamanlarda şiir okumaktan haz duyuyorum. Bu da bir tutku sayılabilir.
- Bir de şunu sormalıyım: Şiirlerinize haksızlık etmemek için, onları ne zaman ‘Toplu Şiirler’ adıyla yayımlayacaksınız?
- Bunu hiç düşünmedim. Önemli olan yazdığım şiirleri benim beğenip beğenmemem değil; onları okuyanların beğenmesi önemli. Eğer beğeniyorlarsa ancak o zaman ‘toplu şiirler’ adı altında bir kitap düşünebilirim.
- 1950’lerde şiir-yoğun bir yaşamınız olmuş. Pazar Postası, Seçilmiş Hikâyeler, Dost, Varlık, Yeditepe, Milliyet Sanat, Gösteri ve Sanat Olayı gibi edebiyat dergilerinde şiir ve yazılar yayımlamışsınız. İlk şiir kitabınız Eller (1953) basıldıktan sonra Mavicilere katılıyorsunuz. Teoman Civelek’in Mavi’den ayrılmasıyla bu derginin sahipliğini siz üstleniyorsunuz. Bu dönemde oldukça modernist şiirler yazıyor ve Eliotçı olarak biliniyordunuz. Bölük Yaşantı (1957) adlı kitabınızdaki şiirler bu dönemin örneklerinden oluşuyor denebilir mi? T. S. Eliot’ı onca sevişinizin dayanakları nelerdir?
Şairlerden etkilenmek
- Gençlikte elbette bazı ustalardan etkileniyor insan. Her şiir kitabımda biraz daha kendimi bulduğum söylenebilir. Türk şiiri kadar bildiğim dillerdeki şairlerin şiirlerini de biliyordum ama bana tam da T.S. Eliotçı denemez; gerçi kısa bir süre onun etkisindeydim çünkü lisans tezim T.S. Eliot’in Çorak Ülke adlı uzun şiirinin araştırması üzerineydi. Sanırım o dönemde fazlasıyla T.S. Eliot’a dalmış olabilirim. Benim o sırada en sevdiğim yabancı şairlerden biri Kenneth Patchen’dı. Daha sonra Pablo Neruda oldu. O dönemde bizim ilahımız Nâzım Hikmet’ti. Yasak olduğu için kitaplarını gömleğimizin içinde taşırdık. O dönemde Nâzım Hikmet’in kırklı yıllarda yayımlanmış kitapları sahaflardan pahalı da olsa alır, şiirlerini birbirimize okurduk. O ilk baskılar hâlâ kitaplığımdadır.
- “ Bir hal olur sokaklara / koşarlar güneşe doğru”; “kahvede bir yirmi beşlik bırakmış / kahve tabağına / hayat güzel diye”; “mahallemizdeki / Çitlembik Turan / ve kavgamız / bir çitlembik dalı yüzünden… / uçurtma uçurduğumuz yerde / çitlembik harbi / kamıştan borularla” İlk kitabınız Eller’den alıntıladığım bu dizeler ve bu kitabın bütünü Orhan Veli (Garip) şiirine uzak değil; ama içerisinde olduğunuz Mavi arayışı Garipçilere şiddetle karşı çıkıyor. Gündemde tutulan şairlerin, yazarların tekdüzeliğine bir itiraz mıydı sizinki?
- Evet, ilk şiir kitabımda, Orhan Veli ve Melih Cevdet etkisini görmek mümkündür ama benim kuşağımdaki çoğu şairlerde de bu etki vardı. Mavi dergisi döneminde, şiirlerin genellikle tekdüze bir Orhan Veli kuşağını yansıttığını görünce, Mavici yoldaşlarla değişmenin önemini kavradık. Bu önce kendimizin değişmesi için gerekliydi. Şairliğimizin anarşik dönemiydi, diyebiliriz. Nitekim 60’lı yılların başında Erdal Öz’le Değişim dergisini çıkardığımızda, şiirimizin yolu tamamen değişmişti. İnsan değişir, ürettikleri de değişir. Bazen arkama baktığımda, yazdığım yazılardaki ifadelerin ve bakış açısının ne kadar değiştiğini görüyorum. Önemli olan Mavi döneminde sağlıklı bir dünya görüşü kazanmış olmamdır.
- “Şair çok dünyada / Duvarlarda / Sokaklarda / Manavlarda”. Bu dizeler de Eller kitabınızdan. Bazı şairlere açık açık bir itiraz söz konusu. Sizi bu noktaya götüren olumsuzluklar nelerdi? Bugün hâlâ benzer olumsuzlukları gözlediğiniz oluyor mu? Sizin deyiminizle “arkadan değil, yüze karşı, mertçe, dobra dobra bir hesaplaşma” gerekli mi hâlâ?
- Evet, hâlâ öyle düşünüyorum. Bugün de, o gün gibi şair olmayan ama kendilerini şair sanan yığınla insan var. Bunlar dostların pohpohlaması ile birden şair sıfatını elde ediyor. Aslında ancak şeker kâğıtlarına maniler yazabilecek kapasitede kişiler. O dönemde de, bu eleştirim belli kişilere karşı değil, genel görünüşeydi. Şiiri sevmek, şiiri anlamak değildir. Şiir yazılması en zor yazın türüdür. Kafiye tutturup aştan, sevgiliden söz ettin mi şiir oluyor. Eğer öyle olsaydı yetmiş milyon nüfusun hepsi de şair olabilirdi.
- Bölük Yaşantı kitabınızdaki “Be Bop” şiirinizde “bop biribi be bop - bop bop / bruli bruli be bu ba booooop” gibi dizeler var. Attila İlhan’da da var buna benzer örnekler. Bu, caz hecelemesine/caz vokaline dayanan dizeler Mavi şiir anlayışının bir ürünü mü?
- Mavi döneminde, hep arayış içindeydik. O dönemde sürekli müzikle uğraştığım için caz müziğindeki ‘be bop’ nakaratı söylenen bir şeyin okuyan tarafından tamamlanması duygusunu veriyordu bana. Ayrıca, anlamsızın anlamıyla bir caz nakaratıyla siyah-beyaz ırk ayrımına gönderme yapıyordum. Siyahiler caz müziğinin simgeleridir. Benim imgelemimde onlar ‘be bop’ nakaratındaki gibi canlı, yaşam dolu, renkli ve coşkuludur. ABD’nin güney eyaletlerinde siyahilere gösterilen tutum beni insanlık açısından incitmişti; bugün de incitiyor. Bu her insanda başka çağrışımlara yol açar. Bende de çağrışım cazdaki ‘be bop’ oldu.
Yetersiz kalan sözcükler
- Bir şiirinizde “kelimelerin tümünü kullandı ozanlar” diyorsunuz. Bundan, yeni bir şiir arayışına girmek gerektiği vurgusu algılanabilir mi? Yinelenip durana bir itiraz mı bu yoksa?
- Evet, olabilir. Dediğim gibi dünyada o kadar güzel şiirler yazıldı ki, bunların yinelenmesi beni mutlu etmiyor. Ben de bu yüzden sık şiir yazamıyorum. Bir şey beni çok heyecanlandırırsa ve esin perisi oradaysa yazabiliyorum. Bir de bazı düşüncelere ve duygulara sözcükler yetersiz kalıyor. O zaman da vazgeçiyorum yazmaktan.
- 1996’da özenle, elişi hazırladığınız ‘Uzun Atlar Vadisi’ adlı şiir kitabınızın basımını yaptırmayacak mısınız? Bireyi gözeten şiirler var bu kitapta. Mavi şiir anlayışının imgeci tutumu da gözetilmiş. Neden ‘Uzun Atlar Vadisi’ gibi bir ad seçtiniz kitabınıza? Bu ada yüklediğiniz anlam nedir?
- Bu ad, ‘Mahşerin Dört Atlısı’ imgesinden duyumsadığım bir şey. Sanki o dört atlının vadisi onları gölgesiyle uzatıyormuş, onları devleştirip üstümüze sürüyormuş gibi… “Atlar Koşuyor içimde / karanlıklar ötesinden / bilinmeyen sonsuza doğru” dizeleri, içimizde coşku ne kadar dolu olursa olsun, bunlar bizi “bilinmeyen sonsuza” yani ölüme doğru sürüklüyor. Bundan sonra şu dizeler var: “kanat çırpıyor yüreğimde / binlerce güvercin coşkulu / binlerce silahla çevrili sevinçleri / uzun atlar vadisinden / geliyor karanlığın askerleri…” Buradan insan yüreğindeki kımıltıyı, sevinci güvercin kanatlarıyla betimlemeye çalışıyorum. Bundan sonra dünyanın bugünkü durumunu “binlerce silahla çevrili sevinçleri” diyerek güvercin kanatlarıyla gelen sevinci ve güvercin ile simgelediğim barışın tehlikede olduğunu söylüyorum. Şiir böylece gelişiyor. Şiirlerimdeki soyutlamalarımın hepsinde bir anlam vardır. Çağrışımlara ve göndermelere önem veriyorum. Benim amacım güzel şiir yazmaktan çok, bir düşünceyi değişik imgeler ve soyutlamalarla getirmektir.
- Dünyada tiyatro yapıtları manzum biçimde yazılırken 1870’lerden sonra düzyazı biçiminden yazılır oldu. Tiyatro metinlerinde düzyazıya geçişin nedenleri nelerdir?
- Şiir betimlemeleri, soyutlamaları ile bir şeyler söyler ama tiyatroda onu canlandıracak oyuncu için itici gücü olması gerekir. İtici gücü olan nazma ben etkin şiir, olmayana da edilgen şiir diyorum. Sahne oyunu için daha çok serbest uyakla yazmak gerekir ve tıpkı Lorca’daki gibi hareketli imgeler gerekir. Örneğin, güney rüzgârı, onun oyunlarında “yağız”dır, “ateşli”dir; “parlak” bakışlarla tohumları taşır, getirir”. Kuzey rüzgârı, “ak pak bir ayı, yıldızları parlatan”dır. Gökyüzü, “külle örtülüdür, tarlaları ak çarşaflara bürür”; çocuklar, “gökteki ayı erik gibi koparır, yerler”; deniz, “uzaklardan bir gülüştür, köpük dişleri, gök dudaklarıyla uzaklardan gülümser ”. Kanlı Düğün’de gelin, evleneceği erkeğin anasına, istediği erkeği şöyle anlatır: “İçim dışım ateş dolu tutuşmuşken, senin oğlun bir damla su gibi, bana çocuk, bana toprak, bana mutluluk umudunu getirdi; ancak ötekisi, her yandan yeşeren kara bir ırmaktı, sazlarla mırıltılı dudakları, dişlerinin arasında bir şarkı vardı. Bense soğuk bir su gibi, beni ürperten küçük oğlunla ondan kaçmak istedim. Ötekisi … Ah, ötekisi … Binlerce kuş ant ettirdiler bana ve sekerek üzerimden uçup gittiler. Lekeli zavallı kadınlığımı, ateş dolu kızgınlığımı sabah çiyi gibi örttü gitti o...”
Ayrıca, tiyatroda metnin şiir biçiminde yazılması fazladır çünkü Çehov’un oyunlarında olduğu gibi, düzyazı bir metin de, oyuncuyla, ışıkla, dekorla, sesle şiirli olabilir. Çoğu kez manzum oyunlar tiyatronun imgesel gerçeğine uymuyor ve oynanan oyunu yapay bir duruma getirebiliyor.
- Şimdilerde bazı şiirler tiyatroya uyarlanıyor. Örneğin, Edip Cansever’in ‘Ben Ruhi Bey Nasılım’ adlı şiir kitabı tiyatro olarak oynandı, oynanıyor. Kemal Özer’in ‘Oğulları Öldürülen Analar’ı da öyle. Sizin ‘Bölük Yaşantı’ adlı kitabınızda tiyatronun olanaklarından yararlanarak yazdığınız şiirler de var. Cazdan yararlandığınız da söylenebilir. Sormak istediğim şu: günümüzde şiir diliyle tiyatro metinleri yazılabilir mi? Yazılsa bir katkı olabilir mi bu?
- Bu uzun şiirler, daha çok birer dramatizasyon olabilir. Konudan çok duyguyu verecek metinlerdir bunlar. Nâzım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları, Simavnalı Şeyh Bedreddin, Benerci Kendini Niçin Öldürdü gibi… Bunlar, atmosferleri bozulmasın diye stilize bir hareketler düzeni içinde dramatize edilebilirler. Bundan bir önceki sorunuzu yanıtlarken dediğim gibi imgeleri hareketlendirecek, itici gücü sağlayan etkin şiiri sağladığınız takdirde olur. Bugün Shakespeare’in hâlâ geçerli olmasında, uyağa fazla önem vermeden serbest nazımla yazmış olmasındandır.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi