Osman Arolat'ın anılar toplamı
Üniversite yıllarında önemli gençlik hareketlerinin önde gelen isimlerinden, gazeteci Osman S. Arolat’ın yeni kitabı “Bir Gençlik Liderinin Anıları”, 1959-1974 arası yaşadıklarından, eylemci geçmişinden, ANT dergisinde yayımlanan bazı yazılarından ve kişisel notlarından oluşuyor. Arolat ile ülkesini ve dünyayı değiştirmek için devrimci bir heyecanla benimsediği ütopya ışığında yeni kitabını konuştuk.
‘Ütopyalara ve umuda ihtiyacımız var’
- Bir Gençlik Liderinin Anıları’nda dönemin sosyo-politik evrenini odağa alarak genç Osman S. Arolat’ı interaktif olarak konumluyorsunuz metne.
- Evet. 1959’da genç bir liselinin yaşadıklarıyla başladım, yıldan yıla ülke kadar o gencin gelişmesi ve mücadelesini gözler önüne sermeye çalıştım. Kitap, ilkgençlikten başlayarak eylemci geçmişime anılar eşliğinde ışık tutuyor. Ayrıca o aralıkta cereyan eden olayların kronolojik bir kısa değerlendirmesi de listelendi. Onun dışında 1959-1971 dönemine ilişkin Fahri Aral, Kenan Mortan, Faruk Pekin, Mehmet Ata Tansuğ ve Bahattin Yücel’le yaptığımız bir açıkoturum yer alıyor. Farklı siyasal gruplardan gelen arkadaşlar olarak sol, gençlik, yargı, sosyalist düşünce gibi konu ve olguları değerlendiriyoruz. Kitap, Murat Koraltürk’ün “1959’dan 1980’e” adlı sosyo-ekonomik incelemesinin ardından “Anılarda Geçen İsimleri Nasıl Bilirim?” başlıklı bir bölümle sonlanıyor.
- 1959’da, devrimci gelişimin ta başlarında sizin deyişinizle “kafası karışık bir genç”tiniz. Neden?
- Gazi Lisesi’nde okuyordum. Demokrat Parti’nin son dönemi. Bir tarafta vatan cepheleri, tahkikat komisyonları kuruluyor; bir tarafta muhalefette ciddi bir kalkışma var, İnönü’ye karşı yapılan saldırılar gibi gelişmeler var. O gelişmelerin anlamını çözmeye çalışıyordum. Tarih hocamız Ayhan Hanım, coğrafyacı Adile Hanım’ın, edebiyat hocamız Arif Nihat Asya’nın siyasetle ilgili değerlendirmelerini dikkatle dinlerdim. Kemal Ege gibi bizden daha bilgili arkadaşlarımızı da dinlerdim.
“ÇOK HEYECANLIYDIK, İDEALİSTTİK!”
- Yakın tarihin gerçeklerine ilişkin bir eylem kılavuzu niteliğinde kitabınız. Katıldığınız eylemlerin içinde en iz bırakanları hangileriydi?
- 555 K katıldığım ilk eylemdi. Menderes iktidarına karşı Ankara ve İstanbul’da üniversiteliler gösteri yapmış, İstanbul’da Turan Emeksiz ve Nedim Özpolat asker tarafından öldürülmüştü. Bunun üzerine 555 K sloganı ortaya çıkmıştı. Bu, 5. ayın, 5. günü, saat 5’te Kızılay’da buluşmak demekti. Liseliler örgütlenip Sıhhiye’ye doğru yapılan yürüyüşe katıldık. Onun dışında ilerleyen yıllarda katıldığım Petrolün Millîleştirilmesi Eylemleri, Paşabahçe Grevi, KAVEL Grevi, Ortaca Eylemi, Ege’de Zeytinyağı Mitingleri, Singer Grevi, 1968 üniversite İşgali, öldürülen Vedat Demircioğlu için eylemler, Hakkari’de Sosyal Yapı Araştırması, Boğaz Köprüsü’ne Hayır Eylemi, Zap Suyu’na Köprü Eylemi, 6. Filo Defol eylemleri, Kızıl Bayrak Eylemi, Kanlı Pazar gibi eylemlere özellikle yer verdim.
- Hangi eylemden ne öğrendiniz?
- Tabii, giderek ülkeyi ve dünyayı değiştirecek bir ütopyayı içselleştiriyor, yürekleniyorduk. Her eylem ülke gerçeklerini bir tokat gibi hissetmemizi sağlıyordu. İşçi eylemleri emeğin saygın bir yerde olduğunu öğretti. Köy eylemleri toprağın önemini kavramamızı sağladı. Gençlik eylemleri gençliğin dinamizmini duyumsattı, eğitimin niteliğini artırmak yolunda bilinçlendirdi. Hepsi bana bir şeyler katıyordu. Ortam güllük gülistanlık değildi ama çok heyecanlıydık, idealisttik.
- O büyük heyecanın altyapısını bugüne nasıl taşıyor çalışma?
- Bildiğimi zannettiklerimi kesin doğru kabul etmemeyi, yeniden değerlendirme yapmayı öğrendim. Empati en büyük kazanımlarımdan biriydi. Kitapta bunları vurguladım özellikle. Mesela Harran’a röportaja gittiğimde Ankara’nın doğusuna hiç geçmemiştim. Şaşırtıcı bir deneyimdi. Aynı şekilde Ortaca’da Alevi-Sünni meselesini öğrendim. O güne kadar dünyamda olmayan Alevilik dünyama girdi, en büyük dostlarımdan biri Aşık Nesimi oldu mesela. Dolu dolu, çok yönlü bir yaşamdı. Birkaç hayat yaşamış gibi hissediyorum.
“DÜNYA KARMAŞA İÇİNDE”
- Günümüzde devrimci ruh en sağlıklı biçimde nasıl yol alabilir?
- O zamanlar işin özünde ciddi bir empati duygusu ve kolektif hareket etme yaklaşımı yatıyordu. Üniversitelerde öğrenciler örgütlüydü. Gençlik özellikle eğitimle ilgili önemli dertlerini ortaya koyabildi. Sonra toplumda yanlışa itiraz, hakkını savunma kültürü nispeten pekişti. Bir de tabii dünyada esen rüzgâr ortaktı, sol bir rüzgâr vardı. Tek yürek olabiliyordunuz. Bugün dünyada esen rüzgâra bakarsanız bir karmaşa var. Hepimiz o karmaşanın içindeyiz. Bu karmaşa at izinin it izine karıştığı bir ortam yaratıyor. Hayat olmaması gereken bir seviyede sertleşiyor. Sosyal medya da bu ortamı daha karmaşık hâle getirebiliyor. Tüm bunların sonucunda insanlar çok seçici, rahat olamıyor ve bol savrulmalar yaşanıyor. Ütopyalara ve umuda ihtiyacımız var. Ben bunları hiç kaybetmedim.
- Hakkınızda açılmış sayısız soruşturmanın yanı sıra yüzlerce yıllık mahkûmiyet istemleriyle okuyoruz ki epey bir zamanınız yargılanmakla geçmiş. MİT’te de hakkında tavana kadar dosya oluşturulmuş bir öğrenci liderisiniz.
- Hep aktiftim. ANT yargılamalarında aşağı yukarı 500 yıl civarında ceza isteniyordu, ben 25 yıl ceza almıştım; af geldiğinde 140 yıllık ceza da kapıdaydı. Öyle ki Uluslararası Af Örgütü’nce (Amnesty İnternational) 1973’te Yılın Fikir Suçlusu ilan edilmiştim. Üç yıl hapis yattım ama soruşturmalar durmadı tabii.
“AYRICALIKLI VE KELEPÇELİ MAHKÛMLARDIK”
- Doğru düzgün sormanın bir yolu da yok, hapislik bu! Neler yazdınız içeriye dair?
- İnsan hapisteyken ileriye belge olarak kalması için bir şeyler yapmak ister. 1972’de Davutpaşa Cezaevi’ndeyken henüz bir yaşına basmamış oğlum Ali’ye ‘Babama, Oğluna ve Oğluma Dair” başlıklı 4-5 mektup yazdım. Hapishanenin penceresinden gözüken dünyayı anlattım, babamın belli görüşlerinden bahsettim. Sağmalcılar döneminde tutsaklığı anlatan desenler ve karikatürler çizdim, Tekin Sönmez’in Yansıma dergisinde yayınlandı. Yine hapisteyken çizdiğim bir karikatürümle Nasrettin Hoca Karikatür Yarışması’na katıldım. İçeride biri gençlik lideri, diğeri de yazar olmak üzere iki kimliğim vardı. Yazarlığımdan dolayı Çetin Altan, Doğan Koloğlu, Alpay Kabacalı ve Abdülkadir Billurcu’yla cezaevinde çalışmalar yapabiliyorduk. Daktilomuz, masamız, kâğıt ve kalemimiz vardı. Aynı zamanda üçüncü müdürün çocuklarına matematik ve İngilizce dersi veriyordum. Yani bir taraftan bakınca ayrıcalıklı, öbür taraftan bakınca Dev-Genç’in davaları için mahkemelere kelepçeli götürülen mahkûmduk.
- Babıâli Anılarım kitabınızla ilgili yaptığımız söyleşide, yeni yayımlanan çalışmanızın hazırlıklarının sürdüğünden bahsetmiştiniz. Bir üçleme olacak değil mi?
- Evet, “İş Dünyası Anılarım”la sonlanacak bir üçleme olarak tasarladım ama yayınevi devam ettirmeyi düşünürse hayata geçebilecek.
Bir Gençlik Liderinin Anıları: 1959-1974 / Osman S. Arolat / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 336 s.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'