Pelin Batu ile Hayatın Seyrini Değiştiren Kadınlar
Pelin Batu ile ataerkil tarih anlayışına tepki olarak, cinsiyet olmayı reddeden bir ruhla kaleme aldığı “Hayatın Seyrini Değiştiren Kadınlar” ve mitoloji, edebiyat, aşk, felsefe, siyaset ve doğayı yine kadim bir algı ve duyguyla bileştirdiği ayrıca İngilizceleriyle birlikte yayımladığı şiir kitabı Her Şey Bir Hikâye ile Başladı’yı konuştuk.
Pelin
Batu’nun söyleşimize konu olan ilk kitabı “Hayatın Seyrini Değiştiren
Kadınlar”; ataerkil tarih anlayışına tepki olarak, cinsiyet olmayı reddeden bir
ruhla kaleme aldığı bir çalışma.
Kilise
tarafından vahşice öldürülen ve çalışmaları yok edilen Hypatia’dan, Bizans
tarihine yön veren Teodora’ya, üç bin yıllık Çin tarihinin tek kadın imparatoru
Wu Zetian’a, Suat Derviş, Halet Çambel, Ulrike Meinhof, Zabel Yesayan, Füruğ
Ferruhzad’a kadar otuz kadının ilham veren hikâyesini anlattığı bir inceleme.
Batu,
İngilizceleriyle birlikte yayımladığı şiir kitabı “Her Şey Bir Hikâye ile
Başladı”da ise mitoloji, edebiyat, aşk, felsefe, siyaset ve doğayı yine kadim
bir algı ve duyguyla bileştiriyor.
Sümer,
Babil, Akad, Hitit, Greko-Romen, Uzakdoğu, Güney Amerika, Amerikan yerlilerinin
mitlerinden ördüğü ve kendi kozmolojisini yazmaya çalıştığını ifade ettiği
kitabında, haksızlığa uğradığını düşündüğü mitolojik kahramanları konuşturuyor.
-
Tarihi erkekler yazdı algısına tüm kanıtlarıyla somut bir yanıt “Hayatın
Seyrini Değiştiren Kadınlar”. İncelediğiniz, başardıklarıyla, ödedikleri
bedellerle taş levhalara kazılmayan oysa başardıklarıyla fazlasıyla ‘kayda’
değer, tarihin bu “meşhur ötekileri” kadınlar size nasıl ilham oldular?
-
Doktora tezimi “Ötekileşme” üzerine yazarken tarih boyunca her coğrafyada en
büyük “ötekileri”nin kadınlar olduğunu gördüm ve kıyıda köşede kalmış
kadınların hayatlarını araştırmaya başladım.
Kimi
kadını hiç tanımıyorduk, adları yoktu. Kimisini gayet iyi tanıyorduk ama yanlış
tanıyorduk- bu durumda egemen bakışı kırmaya çalıştım. Yazıların bir kısmı
Atlas Tarih’te yayımlanmaya başladı ama kitaplaştırmaya karar verdikten sonra
araştırma/yazma süreci üç yılımı aldı.
Bu
kadınların hayatını okudukça ilham aldım; onlar tüm zorluklara rağmen dimdik
durabildiklerine göre benim söylenme hakkım yok diye düşünerek güç buldum.
Onların
direniş hikayelerini dillendirdikçe haysiyetin insana istikamet veren bir ibre
olduğunu anladım. “Kadınlarımı” da ona göre seçtim- hayatta pek çok şeyi kaybetseler
de onurlarını asla kaybetmeyen kadınları ön plana çıkarttım. Her şeyin satılık
olduğu bir çağda bu benim için en önemli özelliklerinden biri oldu.
KORKULAR
VE KOMPLEKSLER...
-
Tarih boyu eril kitleleri adeta seferberliğe çağırırca kadının sayısız kez
tehlikeli ve kötücül metaforize edilmesiyle devam edersek... Kitabınızda da
ortaya koyduğunuz üzere; kadın tarihi sosyal tarihin içinde eski-yeni
tarihçilerce dönemlerarası farklarıyla “kabaca” nasıl yazıldı, dramatize
edildi?
-
Tarih boyunca cennetten kovulmamıza neden olan, Medusa-vari canavarlaştırılan,
Helen gibi savaş müsebbibi olarak karalanan, entrikalarıyla imparatorlukları
düşüren ya da en iyi ihtimalle geri planda bırakılıp unutularak silinen
kadınları yazan ozanlar ve tarihçiler aslında korkularını ve komplekslerine
vücut vermişti. O yüzden Lilith, Circe, Medea, Morgan le Fey gibi cadıları
günah keçisi yaptılar ve vagina dentata’lar ile bezediler.
Bu
bakışı tersyüz etmek için ilk etapta “Her Şey bir Hikâye ile Başladı” adlı mitoloji
kitabımı yazdım, böylece esatirler kadınların gözünden yazılmış oldu. Sonra
resmi tarihe döndüm. Önce anaerkil toplumlara bakmaya karar verdim ama büyük
bir muamma ile karşılaştım.
Anaerkil
bir toplumun var olup olmadığını antropologlar hala tartışıyor - geniş kalçalı
ana-tanrıça heykelciklerinden yola çıkarak Çatalhöyük gibi yerlerde anaerkil
bir toplumun olduğunu varsaymak zor - ama bilim insanları şu konuda hemfikir:
Tarihte anaerkil bir toplum var idiyse eşitlikçi bir toplum olduğu için kadının
egemen olduğunu söylenemez.
Kitaba
dönecek olursam, insanlığın ilk yazılmış hikayesi olan Gılgamış destanında
kadının rolü baştan çıkaran ve güvenilmez. Homeros’tan itibaren rolü tipik bir
arkatipe indirgenmiş: Hera gibi kıskanç, intikam alan tanrıçalar, Eko gibi
gölgede kalan kızlardan mürekkep.
Tarih
yazılmaya başlandığından itibaren iktidarın sesi olmuş: vakanüvisler tarihi
gücü elinde tutanın ve ekonomik zafer kazananların silsilesine indirgemiş.
Sadece Vietnam gibi ülkelerde istisnalar var.
ANNALE
EKOLÜ
-
Yeni tarihçilerden neyi kastediyorsunuz, ne zamana tarihleyerek yeni
tarihçilikten söz edilebilir?
-
Arada resmi tarihe meydan okuyan Christine de Pisan gibi müstesna kadınlar var
ama bana göre patriarkinin tarih anlayışı ancak 20’inci yüzyılda Annale
ekolüyle birlikte kırılıyor.
Tarihin
sadece meşhur beyaz adamlardan ibaret olmadığını gören, coğrafya, sosyoloji,
ekonomi gibi dallardan yararlanan bir tarihçilik gelişiyor 1929’da. Edebiyatta
“New Historicism” denilen okuma biçimi de edebi eserleri farklı şekilde
okunmasını sağlıyor.
Simone
de Beauvoir gibi muhteşem kadınların eserleriyle birlikte 50’lardan itibaren
gerçek anlamda kadın tarihi yazılmaya başlanıyor. Görünmeyenler görünür oluyor,
lekelenenin avukatlığı yapılmıyor belki ama farklı bir perspektiften okunuyor.
-
Yeni tarihçilerin kadın tarihinin doğru, sağduyulu yazılmasına ilişkin
yaklaşımını ve/veya katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
-
Bir kere mikro tarihin yazılması demek daha önce hiç kâle alınmayan belgelerin
tarihçiler tarafından kullanılması demek; artık çöp tarihi bile yaşama
biçiminden tüketim alışkanlıklarına kadar bize çok şey anlatıyor.
Kadın
meselesinde de öyle, kraliçe, prenses, sultan, sevgili olarak ön plana çıkmış
olan bir avuç kadın haricinde bugün bilinmeyen seyahat severlerin günceleri,
mektupları okunarak döneme ışık tutuyor.
Ya
da bildiğimiz tarih farklı perspektiften ele alınıp kadının bakış açısıyla
yazılınca bambaşka bir renk alıyor.
‘BU
KADINLARIN ORTAK NOKTASI CESARETLERİ’
-
Yarattıkları farklar, alanlarında sundukları katkılar, açtıkları ufuklar
bağlamında incelediğiniz bu kadınlar birkaç örnekle hayatın seyrini nasıl
değiştirmiş? Sanat, bilim, tıp, inanç, kraliyet gibi başlıca hangi alanlarda
fark yaratmış, hangi ilklere imza atmış, ne bedeller ödemişler?
-
Wu Zetian çok iyi bir örnek. Tarihte Çin işkencesinin mucidi olarak
adlandırılan, yüzlerce sevgilisi olan, insanları turnusol kâğıdı gibi kullanıp
atan bir kadın olarak nam salmış. Fakat son yıllarda yapılan arkeolojik kazılar
ve araştırmalar gösteriyor ki aslında Çin tarihin tek kadın İmparatoriçesi
zamanında nepotizm son bulmuş ve vasıfları yüzünden o koltuğa oturmuş
bürokratlar.
İlk
kez kadın bakanlar olmuş. Sanatta patlama yaşanmış. Ticaret yollarının emniyete
kavuşmasıyla dünyaya açılmışlar. Para adil dağıtılmış. Ve bunun gibi pek çok
şey. Ama öldükten sonra onu karalamak için her türlü belaltı hikâye yazılmış ve
ancak sosyoekonomik tarihi irdeleyince o kadar da kötü olmadığı anlaşılmış.
Teodora’ya
da benzer bir yaklaşım olmuş. Hildegard von Bingen Orta Çağ kilisesini
eleştirip kendi kadınlar düzenini kurmuş, tıp ve müzikle uğraşıp pagan
felsefeleri Hristiyanlıkla harmanlamış.
Yazdığım
30 kadının ortak noktası cesaretleri. Bunun için kimisi, mesela Zabel Eseyan
gulaglarda öldürülmüş, kimisinin hayatı da hapishanede sonlanmış.
‘MİTOLOJİK
KAHRAMANLARI KONUŞTURDUM’
-
İngilizceleriyle birlikte yayımladığınız yeni şiir kitabınız “Her Şey Bir
Hikâye ile Başladı”... Yine tek ses veren bir şiir değil! Mitoloji, edebiyat,
aşk, felsefe, siyaset, doğa, şiirlerinizde kadim bir algı ve duyguyla
bileşiyor. Şiirinizle yansıyan mitik ekoyu, mitojojiye bakışınızı bu kitabınız
çerçevesinde açar mısınız?
-
Mitolojide en sevdiğim konulardan biri aetioloji’dir yani kozmolojide ve
dünyadaki şeylerin varoluşunu açıklayan mitler. Mesela ağlayan kaya göz yaşı
döken bir anne, defne ağacı çapkın bir ilahtan kaçan bir kızın öyküsü ile
anlatılır.
Ben
burada kendi kozmolojimi yazmaya çalıştım. Haksızlığa uğradığını düşündüğüm
mitolojik kahramanları “konuşturdum.”
Bir
mimar Medusa’ya mektup yazdı, cehennemin dahi nehirlerini kuruttuğumuz için
Hades söylendi, toplumların bakireleri canavarlara sunmasını sorguladım.
Böylece Afanc mitindeki bakirem asıl suçlunun canavar değil ailesi ve kabilesi
olduğunu anlayıp canavarıyla dünyanın tüm nehirlerine kaçtı.
Kitabı
yazarken hem bu coğrafyanın mitlerinden yararlandım, dolayısıyla Sümer, Babil,
Akad, Hitit ve Greko-Romen mitlerini yeniden ördüm, hem de Uzakdoğu, Güney
Amerika ve Amerikan yerlilerinin mitlerine değindim. Yakında Kanada’da
yayımlanacak.
Hayatın
Seyrini Değiştiren Kadınlar / Pelin Batu / İnkılap Kitabevi / 360 s.
Her Şey Bir Hikâye ile Başladı / Pelin Batu / İnkılap Kitabevi / 320 s.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi