Ray Bradbury'den bir öykü toplamı: 'Sonbahar Ülkesi'
Ray Bradbury'nin Türkçede yeni yayımlanan öykü toplamı “Sonbahar Ülkesi”, bir bütün olarak bakıldığında, tür ve konusu üzerine yazılmış en iyi eserlerden ve yazarının en iyi verimlerinden biri. Kitapta bulunan on dokuz öyküde ölüm, üzerine pek düşünülmeyen farklı kavramları bir araya getirilerek incelikli bir şekilde işleniyor. Alican Saygı Ortanca'nın değerlendirmesi...
Ölümün ölmeyişi ve Bradbury
Ray Bradbury, ülkesi Amerika Birleşik Devletleri’nde oldukça tanınan, sevilen, yüzlerce öykü, onlarca kitap yazan bir yazar olmasına rağmen ismi telaffuz edildiğinde akla ilk gelen kitabı hep Fahrenheit 451. Orwell’in 1984’ü, Huxley’nin Cesur Yeni Dünyası ve Zamyatin’in Biz’i ile distopyanın kare asını oluşturan bu eser, yazarına ölümsüzlük kazandırsa da her zaman yüzleşmek zorunda olacağı bir laneti de peşinden getirdi. Gerçek şu ki, Brabury her zaman Fahrenheit 451’in yazarı olarak tanınacak ama kendi okurları için asla adı tek bir kitapla anılan bir yazar olmayacak.
Biz okuyucuların şanslı olduğu konu ise Ray Bradbury’nin okurlar kadar insafsız olmayıp sevdiği bir yazarı iliklerini kurutana kadar okuması. Yazarın, diğer yazarlara olan düşkünlüğü, kitaplara olan tutkusuyla paralel. Sonuçta bahsettiğimiz kişi, kelimenin gerçek manasıyla kütüphaneden mezun edildi. Okuduğu her şeyden kendisine, yazınına bir şeyler katmayı hiçbir zaman ihmal etmedi. Bu düşkünlüğü, eserlerinde onu fazlasıyla etkiledi ve üzerinde olan bu etkiyi de hiçbir zaman reddetmedi. Hatta, bununla her zaman gurur duydu. Günümüz yeni yetme yazarlarının ya da yazar olma çabası olma içine girip de kitap okumadığını, okumadan da yazabildiğini iddia edenlerin aksine Bradbury kahramanlarına her zaman sımsıkı sarıldı. Poe’nun, pullar üzerine basılmış portresine baktığında “Gerçek babama baktığımı biliyordum,” diyebildi. O, kitapların ve yazarların çocuğuydu; yaşamının sonuna geldiğinde ise baba rolüne soyunan artık kendisi olmuştu.
VAZEGEÇİLMEYEN YAZARLAR
İçinde her zaman canlı tuttuğu bu ateş sayesinde, onu hayatı boyunca yönlendiren yazarlar hikâyelerine de misafir oldu. Poe ve öyküleri de yine bu konuda diğer tüm yazarlardan bir adım önde oldu. Mars Yıllıkları içerisinde bulunan “Usher II” isimli öyküde, Poe’nun unutulmaz öyküsü “Usher Evinin Çöküşü”ne selam durdu. Bu öyküde ona ilham veren sadece meşhur Usherlar değildi. “Kızıl Ölümün Maskesi”, “Kuyu ve Sarkaç”, “Amontillado Fıçısı”na da göndermeler yapmayı ihmal etmedi. Öyküde ise Bradbury’nin intikam aldığı insanlar –bir Bradry klasiği olarak– sansürlerle kitap okumayı yasaklayan insanlardı. Kitapları engelleyen Mars’ta da olsa, Bradbury onların peşini bırakmadı. Yine başka bir bilimkurgu öyküsü olan ve Resimli Adam kitabı içinde bulunan “Sürgünler” isimli öyküsünde Poe’nun fikirlerini değil, bizzat kendisini davet etti kelimelerine. Ancak tek misafiri Poe değildi. Korkuyla içli dışlı olan Bradbury’ye yol gösteren Ambrose Bierce ve Algernon Blackwood da bu öyküde kendisine yer buldu. Bu öyküde öldükten sonra eserlerinin ölümsüzlüğü sayesinde Mars’ta ikamet eden yazarlar, kitapları despotlaşmış dünyada hurafeler anlatıyor diye yakılmaya başlandığı için güçsüz düşüp gerçek ölüm ihtimaliyle yüzleşirken, Bradbury’nin yarattığı umutlu okuyucu, bu yazarları hayatta tuttu. Öykünün başında ortaya çıkan Macbeth’in üç cadısının yanında, cadıların yaratıcısı William Shakespeare de bu deha ürünü öyküye eşlik etti. Shakespeare de Bradbury’ye ilham (hayat) veren yazarlardan sadece biri. Sonuçta, Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana kitabının ismine esin veren yazar büyük ozandan başkası değildi. Hayatının bir döneminde hayalet öyküleri yazan ancak diğerlerinden farklı olduğunu ısrarla yineleyen Charles Dickens’ı da “Sürgünler” öyküsüne konuk ederek bu acı verici sona maruz kalmak üzere olan ve kurtarılmayı bekleyen yazarların arasına dahil etti. Bradbury ne kendi hayatında ne de yazılarında yarattığı kurgu dünyalarda bu yazarlardan vazgeçebildi.
POE, DICKENS VE SHAKESPEARE ETKİSİ
İthaki Yayınları, Bradbury külliyatının Türkçedeki en önemli eksikliklerinden biri olan Sonbahar Ülkesi’ni Mehmet Moralı’nın yetkin çevirisiyle dilimize kazandırarak, yazarı ve okuru 2015’te güzel bir sürprizle karşıladı. Sonbahar Ülkesi; Mars Yıllıkları, Resimli Adam ve dilimize kazandırılmayı bekleyen The Golden Apples of the Sun, I Sing the Body Electric gibi bir öykü derlemesi. Bradbury’yi öykü kitapları konusunda diğer yazarlardan ayıran özelliği ise kitaplarını, bir konuyla ilişkilendirebilecek şekilde bir araya getirmesi. Sonbahar Ülkesi’ndeki öykülerin ilgilendiği konu ise yaşamın belki de en doğal yanı olan ölüm.
Yaşama sevinciyle dolu, 92 yaşına kadar yaşamış bir yazardan, çok büyük bir kısmını 26 yaşına bile gelmeden yazdığı bu öyküleri okumak ise okuyucular için tarifi olmayan bir deneyim. Yazı boyunca adı sıklıkla geçen yazarlar, bu öykülere kendi isimleriyle birlikte konuk değiller ama bu durum kesinlikle onların izlerinin öyküler boyunca sürülemeyeceği anlamına gelmiyor. Kitapta bulunan on dokuz öykü; ölümün, üzerine pek düşünülmeyen farklı kavramları üzerine konulup incelikli bir şekilde işleniyor. Ölüm korkusu, ölümün kaçınılmazlığı, ölümü bekleyiş, ölümün bekleyişi, ölümün bekçileri, ölüme giden ve ölümden gelen yollar Bradbury’nin üzerinde dehasını sergileyip, insan doğasının kırılgan ruhunu bir mücevher gibi işlediği konulardan bazıları. Bu öykülerde Poe’nun, Dickens’ın hatta Shakespeare’in etkisinin olmadığını kim iddia edebilir?
FANTASTİK ÖYKÜNÜN ŞAİRİ
Bu on dokuz öyküyü tek tek ve uzunca anlatmak tabii ki böyle bir yazıda mümkün değil. Ancak öne çıkan öykülere değinmemek de olmaz. Yazarın en bilinen öykülerinden biri olan “Eve Dönüş”, bu kitapta kendisine yer buluyor. Daha önceden Türkçeye Elif Ersavcı tarafından kazandırılan ve çizer Dave Mckean’in çizimlerinin süslediği özel bir baskı olan Eve Dönüş kitabında format gereği kısaltılmış olarak yer alan öykü, bu kitapta eksiksiz olarak okur karşısına çıkıyor. Bu öyküde adı sıkça geçen Einar üzerine yazılmış “Einar Amca” adlı öykü ise, “Eve Dönüş”ü tamamlar nitelikte. “Sıradaki” adlı öykü, Poe etkisinin en çok hissedildiği öykülerden biri. Katakomplardan, ölümün adım adım ilerlemesinden ve zamansız ziyaretinden yararlanılarak yaratılan öyküde, dilin ve düşüncenin sınırlarını zorlayan bir anlatım söz konusu. “H. Matisse’in Uyanık Poker Fişi” adındaki öyküyle “İskelet” ise, bir Dostoyevski romanından fırlamış karakterlere ve psikolojik çözümlemelere sahip. Hatta “İskelet” tek başına, yeraltı adamının sonu gelmez narsisizmine rakip olacak sayılı metinlerden biri. “Küçük Katil” yıllardır bildiğimizi sandığımızı bir olguya karşı tüm düşüncelerimizi yıkıp baştan yaparken, “Kalabalık” ise bilmediğimiz ama neden olmasın dediğimiz bir ayrıntı üzerine inşa ediliyor. “Göl”, “Sarnıç”, “Üst Kattaki Adam” ve kişisel favorim olan “Tırpan” ise doğaüstü olayların doğallaştığı bir portre çizerek, yazarın hayal gücünün tüm duvarlarını yıktığı, tedirgin edici öyküler olarak karşımıza çıkıyor. Bradbury hiçbir öyküsünde fantastik öykünün şairi unvanından vazgeçmeden, tür içerisinde karşılaşması çok mümkün olmayan lirizmi tüm kitaba yaymayı başarıyor.
Sonbahar Ülkesi bir bütün olarak bakıldığında, tür ve konusu üzerine yazılmış en iyi eserlerden ve yazarının en iyi verimlerinden biri. Tek tek öykülere bakıldığında ise sadece tür içinde değil, tüm yazın tarihinde gözden kaçırılmış (ve belli ki kaçırılacak) olan birkaç öyküyü ağırlayan bir eser. Kitap sona erdiğinde yazarın –Bradbury’nin kendisinin de dediği gibi– “Geçmiş adı verilen sahildeki o aniden aydınlanmış olan Unutulmuşluk adlı kasabaya doğru gümbürtüyle uzaklaştığını gördüm.”
Sonbahar Ülkesi/ Ray Bradbury/ Çeviren: Mehmet Moralı/ İthaki Yayınları/ 416 s.
En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- 500 bin TL'nin aylık getirisi belli oldu
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Suriye'de herkesin konuştuğu ölüm listesi
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Erdoğan'dan işgale 'isimsiz' tepki
- Suriye'nin yeni başbakanından ilk açıklama