Roberto Bolaño'dan 'Mösyö Pain'
Roberto Bolaño, Türkçeye Seda Ersavcı tarafından çevrilen “Mösyö Pain”de, gizemli ve tuhaf bir takiple buluşturuyor okuru. Kitaptaki olaylar dizisi, gerçeklik ile gerçeküstünün sınırında duruyor.
Karanlık Paris labirenti
Kendisi bundan dolayı çok acı çektiğini söylese de Roberto Bolaño’nun yazarlığının okura keyif veren bir tarafı var: “Ancak romanlarda olur” denen kimi gerçekleri kendi üslubuyla kâğıda dökmesi ya da “roman bile olmaz bundan” diye nitelenebilecek konuları okurun karşısına çıkarması. Bu Bolaño’nun başarısı kuşkusuz.
Öte yandan Bolaño metinlerinde eğlence, hüzün ve karanlık el ele yürüyor. Laf kalabalığına girişmeden; okuru “kitapta bulunmasa da olurdu” denebilecek ayrıntılarla yormayan ve her şeyi getirip insanın önüne koymadan kendi hayal gücünün sokaklarına çekiyor bizi.
Bu yolda ilerleyen ve Türkçeye Seda Ersavcı tarafından çevrilen Mösyö Pain’in, yayımlandığı dönemde Edgar Allan Poe hikâyeleriyle karşılaştırılmasının nedeni, romandaki gizemli karakterler ve mekânlar.
ZİHİNSEL BİR KOVALAMACA
Bolaño, 1938’in Parisi’ne götürdüğü okuru, kitabın önsözünde de belirttiği gibi yaşanmış olaylarla ve gerçek kişilerle buluşturuyor. Perulu şair César Vallejo ve Pierre Pain’in öne çıktığı romanda, hem karakter bolluğu hem de onların gezindiği karanlık sokakların fazlalılığıyla dikkat çeken kitap, olayların akışıyla beraber tam bir anlam arayışına ve sis perdesini kaldırmaya yönelik zihinsel bir kovalamacaya evriliyor.
Şair Vallejo’nun bitmek tükenmek bilmez hıçkırıklara boğulmasına yol açan hastalığına deva olması için başvurulan Pain’in, ilk anda tuhaf bir durumun içine dahil edildiğini anladığı satırlarla Bolaño romana hızlı bir giriş yapıyor. Gerek Vallejo’nun teşhis konamayan hastalığının yeni evresi gerek Pain’in olayı anlama çabası, kitabın süratle ilerlemesini sağlıyor. Üstelik doktorların Vallejo’yu tedavi etme konusunda pek gönüllü davranmaması da tuhaflıklar dizisine eklenen bir başka mesele.
Okültizme meraklı ve akupunktur tedavisiyle meşgul olan Pain, Vallejo için neler yapabileceğini düşünürken labirent de büyüyor. Pain, bir yandan Vallejo’nun hastalığını anlamaya, diğer yandan da kendisine “şarlatan” diyen doktorların alametifarikasını kavramaya çalışırken bu bölümlerdeki gizemler ise meseleye karanlık bir hava veriyor. Pain de bu ortamın kuşkucu dedektifi gibi. Kendisine “Vallejo’yla ilgilenme” türünden gelen tehdit de onu şüphelerinde haklı çıkarıyor.
Okur bulanıklaşan ortamda, Pain’e gelen tehdidin Vallejo’nun geçmişiyle bir alakasının olup olmadığını soruyor ister istemez. Bununla birlikte araya karışan yabancılar ve pek de tekin olmayan tipler, mevzuu dallandırıp budaklandırırken “Vallejo’nun hastalığı ne?” sorusu, Pain’in (ve okurun) tepesinde sallanıp yanıt bekliyor. Ardından “Pain neden tehdit edildi?” sorusu geliyor.
GERÇEKÜSTÜNÜN SINIRINDA
Pain’in kuşkuları ve Vallejo’nun hastalığıyla ilgili teoriler sürüp giderken Paris’in çeşitli mekânlarında, hem bir öncekinin sonuçlarına hem de 1938’de herkesin ensesinde nefesini hissettiren savaş ihtimaline ilişkin konuşmalara rastlıyoruz. Birinci Dünya Savaşı’nda Almanların denediği silahlardan Verdun Muharebesi’ne dek uzanıyor bu sohbetler. Oradan 1800’lerin tedavi yöntemlerine ve şifacılarına geçilmesine de şaşmamak lazım çünkü Bolaño, olayları birbirine bağlayacak köprüleri, tarihle ve Pain’in ilgi alanlarıyla hazırlıyor.
Pain’in, sürekli izleniyormuş hissine kapılması, diğer olaylarla birlikte Bolaño’nun okura hazırladığı karanlık sokaklardan. Pain’i tehdit eden ve bunda başarılı olup Vallejo’nun tedavisinden vazgeçiren iki İspanyol ise romanın seyrini belirliyor. Çünkü Pain, bu olayla birlikte kendisini anlam veremediği bir dizi kovalamacanın içinde buluyor. Bu da tıpkı okült meseleler gibi gizemli.
Vallejo’yu, Pain’i ve kitapta adı geçen herkesi içine alan bir cehennem söz konusu; burada anlam verilmekte zorlanılan bir dizi olay ve onların üstüne gidenlere de el altından uyarılar var. Dolayısıyla Pain’in gezindiği Paris’in karanlık labirentinde, her şey bazen bir film gibi bazen de hayli gerçekçi şekilde akıp gidiyor.
Bolaño’nun tüm bunları karanlık ve tuhaf bir takip olarak kurguladığı çok açık. Pain’in, Vallejo ile bağlantı kurmasına ve sonra bu bağlantının çok garip bir şekilde kopmasına yol açan olaylar dizisi, romanda gerçeklik ile gerçeküstünün sınırında duruyor.
Mösyö Pain / Roberto Bolaño / Çeviren: Seda Ersavcı / Can Yayınları / 152 s.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- Colani’nin arabası
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması
- 'Bıyık altından gülüyorsunuz'