‘Sanat, farkına varmaktır...’
Utku Dervent’in yeni kişisel sergisi ‘Yer Yol Yön’, Seyrantepe’deki ADAS’ta ziyaretçilerini bekliyor. Dervent ile yeni sergisini konuştuk.
Kapılarını 2017'de açan İstanbul'un görece yeni sanat mekanlarından ADAS (Architecture Design Art Space) şu sıralar Utku dervent'in yeni sergisi "Yer Yol Yön"e evsahipliği yapıyor. Seyrantepe'deki eski bir binayı modern bir mimari ile yeniden yaratan ADAS'ın iki kata yayılan toplam 340 metrekarelik alanında sanatçı konuşmaları ve atölyeler de yapılıyor. Dervent'in 30 Kasım'a dek sürecek sergisi vesilesiyle yaptığımız söyleşide sanatçıyla hem son sergisini hem de sanata dair düşüncelerini konuştuk.
* Sergi için kaleme aldığınız metinde "Sanat ideolojik olduğunda bakana ne göreceğini dikte eder. İdeolojik olmadığında ise, sadece ne yöne bakılacağını işaret eder." diyorsunuz. Bu söylediğinize büyük ölçüde katılmakla beraber sanatın politik yönü konusunda ne düşündüğünüzü biraz daha ayrıntılı bilmek isterdim doğrusu. Şunu da eklemek lazım belki, özellikle toplumsal çalkantıların tüm hayatı belirlediği dönemlerde sanatçı nasıl bir duruş sergilemeli sizce?
Ressamlığı seçmeden önce, hukuk ve mimarlık gibi seçeneklere yönelmiştim üniversite eğitimimin başlangıcında. O yaşların algı ve görgüsü çerçevesinde, uzun süren, inişli çıkışlı bir arayış ve muhasebeden sonra, sanatın ağır basmasındaki en büyük etken, kararlarını ve sonuçlarını tek başıma üstlenebileceğim bir iş yapmakla ilgiliydi; başkasının aklına, görgüsüne, becerisine tabi olmak zorunda kalmadan çalışmak, üretmek, yaşamak.
Bu konu, bu kadar dar bir alanda hakkıyla ele alınması mümkün olmayan bir mesele olsa da, sanatçı duruşunun ne olması gerektiğini değil de, sanatçı olarak nerede ve nasıl durmaya çalıştığımı, sanatçının ne olmadığı üzerine düşündüklerimi söyleyeyim. Winston Churchill’in “Biz yaşadığımız mekanları biçimlendiririz, yaşadığımız mekanlar da bizi biçimlendirir” şeklinde türkçeye çevirebileceğimiz sözü, insanın tüm çevresiyle, tüm çevresel gerçekliğiyle ilişkisini yeterince açık bir biçimde tasvir ediyor. Bu anlayışı tüm yaşama ve varoluşa uyarlayabiliriz. Politika, bir ferdin diğeriyle ilişkisi üzerine değil, yöntem ve içerik olarak toplumsal yaşantının düzenlenmesi üzerine söz söyler, eylemde bulunur. Kişinin toplumsal düzenin işleyişine eleştiri getirmesi, sanatçı, mimar, doktor ya da öğretmen oluşuyla değil, insan oluşuyla ilgilidir. Bana göre, sanatın politik ya da apolitik bir yönü olamaz. Çünkü sanat yönlendirmeye değil, görmeye, anlamaya, kavramaya, farkına varmaya dairdir. O farkındalıkla neyi, nasıl yapacağı kişinin kendi bileceği bir iştir. Sanatçının, insanların inançlarıyla, tutumlarıyla, eylemleriyle ilgili kanaatlerini yönlendirmek gibi bir misyonu olduğunda, o artık sanat değil, politika yapıyordur. Yönlendiren sanat propagandaya dönüşür ve geriye sanat değil, süslü bir politika kalır.
* Bir manifestoyu andıran bu metin "Kendime dönüp bakmama, kendimi görüp anlamama, kendime yönelip ulaşmama yol açmayan, açamayan bir sanata inanmıyorum" tümcesiyle sonlanıyor. Buna da eyvallah, ama kendine bu denli kapanmış bir sanat nereye ulaştırıyor bizi ve değişim, dönüşüm gibi kavramlara hiç mi yer yok?
Günümüz yaşamı, insanın kendi kendini kapana kıstırdığı bir gerçeklik. Benim bahsettiğim, bir kendine kapanma değil, kendine açılma eylemi. Bu kendilik de başkalarından geçiyor ve yaşamda, yaşamla tüm ilişkilerimizi içeriyor. Diğerlerinden bağımsız bir yaşam mümkün değil; bir münzevi bile yaşamını sürdürebilmek için diğer insanların, eylemlerine, ürünlerine muhtaç. Burada mesele eylemle değil, eylemin tarzıyla ilgili; nasıl yaptığınız, ne yaptığınızı biçimlendiriyor, belirliyor. Bu da niyetle bağlantılı. Kendine bakış, kendini bilme arzusu olmadan içsel bir yolculuk başlayamaz. İçinde kendimizi bulduğumuz dünyanın bir parçasıyız ama, o dünyayı dönüştürmek de varoluşumuzun en baskın ve belirleyici özelliği.
* Her resim bir otoportredir diyorsunuz. Sizinle ilgili oluşturulan bir kitabın da adı olan bu sözünüz üzerinde konuşulmayı hak ediyor sanki...
Kendime motto olarak bellediğim sözlerden biri de Georges Braque'a ait; ''Ben bir resme nü olarak başlayabilirim, fakat resim natürmort olarak bitebilir.'' Braque'ın cümlesinde ortaya koyduğu; ele aldığı konuya, onu belirlenmiş bir varış noktası gibi görerek tabi kalıp teslim olmadığı ve resmetme yolculuğu boyunca karşılaşacağı her durumu, her olasılığı, yönünü, yolunu yeniden tayin edebileceği bir fırsat olarak değerlendirebileceğini farkettiğiydi.
Her resim bir karşılaşmadır. Öncelikle de, resimsel eylemine yönelik aldığı/verdiği her karar aracılığıyla ressamın kendiyle karşılaşmasıdır ve bu anlamda da otoportredir. Bertrand Russel’in “Gözlemci nesneyi değil, nesnenin kendi üzerindeki etkisini gözler” ifadesine benzer bir biçimde, “Ressamın resmettiği, resmetmeye yöneldiklerinin onun üzerindeki etkisidir” diyerek açıklayabiliriz bunu.
* Yine aynı kitaptan renklerin sizin için bazı anlamlar ifade ettiğini anlıyoruz. Bunları nasıl sınıflandırdınız ve bu anlamda renkleri birer kod olarak mı görmeliyiz sizin işlerinizde?
Kanın kırmızı olduğunu, ancak aktığında görürsün. Göğe baktığında gördüğün o sonsuzluk, belirsizlik ve değişkenlik bazen aydınlık, huzurlu ve masmavidir, bazen de puslu, karanlık ve solgun bir mavi. Bize hayat veren güneş, tependeyken gözünü kamaştıran parlak ve açık bir sarıdır, ufkunda batarken turuncudan kırmızıya oradan da mora, laciverte kadar gezinir. Siyah karanlık ve ürkütücüdür, çünkü ışıksızlık görememek demektir. Anandan emdiğin süt ak, açık bir gökteki bulutlar beyazdır. Demek istediğim; renkleri sınıflandırmıyor, kodlamıyor, bulduğum gibi kullanıyorum. İnsanlar gibi renkler de, anlamlarını, diğer renklerle biraradayken bulurlar; her şey kırmızı olduğunda, artık kırmızı da yoktur.
* Serginizin başlığı "Yer Yol Yön" aslında birbirini tamamlayan ama birbirini belki de kesen kavramları getiriyor önümüze. Bunların sizdeki sıralaması nasıl? hangisi daha önemli örneğin, ya da yaratı/üretim sürecinde bunlar nasıl roller üstleniyor?
Resimlerin sergilendiği mekanın (ADAS) girişindeki duvara yazdığım yazıyla başlayayım; “Neredeyim?” diye her sorduğunda, yanıt hep aynı; bura’da. Bura’dan ora’ya değil yol, bura’dan bura’ya. Ne dışarıda, ne de içeride; yer hem dışarıda, hem de içeride. Ne gitmektesin, ne de gelmekte; yüzünü ne yön’e dönsen, sen hep ora’dasın.
Yer bulunduğun, yol yürüdüğün, yön niyetin. Hep birbirlerine göre, ama hiç sıralı değiller. Bilinç onları biçimlendirir, farkındalık da bilinci.
* Soyut sanat farklı yorum ve açılımlara biraz daha fazla açık sanki. Bu bağlamda, eserinize sizin hiç istemediğiniz hiç kastetmediğiniz bir yorum yapıldığında tepkiniz ne oluyor?
Resmin soyut ya da figüratif olması değil, izleyicinin bakışı önemli. Fakat burada kritik bir nokta var; izleyici kendini nerede bulacak, nereye konumlayacak? Resimde bir manzara varsa, izleyici resme, bir manzaraya bakar gibi baktığında resmin dışına düşer. İzleyici, manzarayı betimlerken, betimledikleri üzerinden kendiyle karşılaşan ve yüzleşmeye çalışan ressamı farkettiği, hissettiği ölçüde resimle ve resim üzerinden de kendiyle karşılaşma, yüzleşme olanağına kavuşabilir.
Size birşey söylemeyen bir kitabı okumaya çalışmak çok anlamsızdır; bir süre sonra sıkılır kapatırsınız kapağını. Her şey herkese göre değildir. Bu sanatın tüm dallarında geçerli. Ama özünde kaybedilmemesi gereken pusula, bir izleyicinin yapıtta, yapan aracılığıyla kendi benliğiyle karşılaşma durumudur. Bir sanatçı olarak yapıtımla izleyiciye bir şey vermek gibi bir derdim yok; benim için önemli olan, yapıt aracılığıyla bir karşılaşmaya, yüzleşmeye olanak sağlayıp sağlayamadığım.
* Gerçekliğin olan değil kurulan bir şey olduğuna yaptığınız vurguyu biraz açabilir misiniz?
Gerçeklik, hayata dair tüm anlamlandırmalarımızın bütünüdür ve kişiye, kişinin içinde bulunduğu ruh haline göre farklılaşır. Her birimiz, yaşamımız süresince, deneyimlerimiz çerçevesinde yaşamı anlamaya, kavramaya ve onunla başetmeye çabalarız. Kim ya da ne (fiziksel/zihinsel/duygusal) olarak, hangi (fiziksel/duygusal/zihinsel) yönden, açıdan, mesafeden baktığımız da, gördüklerimizi nasıl anlamlandıracağımızı belirler. Bu hayatımız boyunca devam eden ve anlayışımızın, anlamlandırmalarımızın hiç tam olarak sabitlenemeyeceği bir süreçtir.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- DEM Partili vekillerle 'Suriye' atışması!