Türk usulü değil RTE usulü Köşk seçimi
Çok bilinmeyenli bir Cumhurbaşkanlığı seçimi.
11. Cumhurbaşkanlığı seçimine “367” kavgalarıyla gidilirken; 12. “Türk usulü” Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın aday olması durumunda istifa edip etmemesinden, cumhurbaşkanı adaylarının kampanyaları ve partilerin izleyeceği tavra dek her adımda anayasal kriz ve tartışmalar yaşanacak.
Türkiye, ilk kez cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği bir seçim yaşayacak. Ancak gerek anayasadaki cumhurbaşkanlığıyla ilgili düzenleme ve gerekse cumhurbaşkanlığı seçim yasasındaki belirsizlikler ve çelişkiler nedeniyle sürece bir dizi tartışmayla giriliyor. Tartışmalı konular özetle şöyle:
Erdoğan istifa etmeli mi?: 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nda “Cumhurbaşkanı adayı gösterilen hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, YÖK, RTÜK üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanların” görevlerinden ayrılmış sayılması öngörülüyor. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen aday olursa istifa etmek durumunda kalacak, ancak “Başbakan” istifa etmeyecek. TESAV Başkanı Erol Tuncer,“Başbakanlık’taki memur aday olursa seçimi etkiler diye istifa edecek. Ama bütün seçimi etkileyecek bir gücün sahibi olan Başbakan etmeyebilir!” dedi.
Büyükerşen geri dönebilecek mi?
Büyükerşen’in aday olması durumunda istifa etmesi gerekiyor, geri dönüp dönemeyeceği konusu da tartışmalı. Yasada, “Yüksek mahkeme üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar ile subay ve astsubaylar hariç olmak üzere, cumhurbaşkanı adayı gösterilen devlet memurları ve diğer kamu görevlileri, adaylığı veya seçimi kaybetmeleri hâlinde, YSK’ce cumhurbaşkanının seçildiğinin ilan edilmesini takip eden bir ay içinde müracaat etmeleri kaydıyla eski görevlerine veya kazanılmış hak aylık derecelerindeki başka bir göreve dönebilirler”düzenlemesi yer alıyor. CHP’li Emine Ülker Tarhan, “Dönemeyecek olanlar tek tek sayılmış, içlerinde belediye başkanları yok. Belediye başkanları geri dönebilir, ‘diğer kamu görevlileri’ arasında değerlendirilmeli” dedi.
Nakdi yardım sınırlı, ya “ayni” yardım?
Yasaya göre adaylar tüzel kişilerden yardım alamayacak. Her bir kişinin adaylara yapabileceği nakdi yardım miktarına da sınırlama getirilmiş. YSK’ce belirlenecek tutarın üzerindeki nakdi yardımlar adayların “seçim hesabı” olarak kendileri adına açtıracakları bir banka hesabına yatırılacak. CHP’li Bülent Kuşoğlu, yasada sadece nakdi yardımdan söz edildiğine dikkat çekerken, “9 bin 80 lira yardım edebilir gerçek kişiler. Ama gazete ilanı, uçak, heliktopter araç tahsisi falan gibi ayni yardımlarda bulunabilirler. Bunlar için herhangi bir kısıt yok”dedi.
Partiler kampanya yürütmeyecek mi?
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, adayın propaganda çalışmalarına destek verilmesini şık bulmadığını, gösterdikleri adayın kampanyasını da yürütmeyeceklerini açıkladı. Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, “Maddi hiçbir yardım yapamazsınız. Parti logolu hiçbir şey yapamazsınız, miting yapamazsınız, parti bayrağı kullanamazsınız. İktidarın adayı ise devlet organizasyonunun tüm avantajlarıyla yarışa girecek” dedi. AKP YSK temsilcisi Şeref Malkoç ise “Partilerin aday göstermesi için 20 milletvekilinin imzası gerekiyor. Bir de son seçimde aldığı oyların toplamı yüzde 10’u aşan partiler aday gösterebiliyor. Aday gösteren partinin desteklememesi söz konusu olabilir mi, desteklemeyecekse niçin aday gösteriyor? Aslında Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nun yeniden ele alınıp yazılması gerekir. Yüzde 10’dan az da olsa diğer partilerin destek vermesi konusunda kanun koyucunun bir iradesi var. İlla cumhurbaşkanı adayı göstermesi için bir partiye barajın altına in, öyle göster olur mu? Ayrıca Türkiye’de sistem partiler üzerinden yürüyor” görüşünü dile getirdi.
Adaylar partilerin mitinginde konuşabilir mi?
Şeref Malkoç, partilerin adaylara destek mitingi yapabileceğini ve bu mitinglerine cumhurbaşkanı adaylarından birini çağırabileceklerini söyledi. Malkoç,“Aday parti aracıyla il il dolaşamayacak. Ama bir parti miting yaptı, taraftarlar Türk bayraklarının yanı sıra, parti bayraklarıyla da gelebilir. Aday da parti logolu bir aracın üzerine çıkabilir. Zaten anayasada ‘cumhurbaşkanı seçilenin varsa partisiyle ilişiği kesilir’ deniyor. Yemin ettikten sonra ilişiği kesilir partisiyle. Yemin edinceye kadar partiyle ilişkisini normal karşılıyor” dedi.
YSK genelgesinde ne var?
Malkoç, partilerin adaylara yardımı konusunda, “Tüzel kişiler yardımda bulunamaz. Kişiler 9 bin 80 liradan fazla yardımda bulunamayacak. Ayni yardımlar konusu tartışmalı. Bir aday bir holdingin uçağını karşılıksız kullanırsa üzerinde şaibe olur. Aday uçak kullanacaksa, kiralamalı” görüşünü dile getirdi. Malkoç, YSK’nin yardım genelgesinin önümüzdeki günlerde yayımlanacağını aktarırken “Şöyle bir şey düşünülüyor: Cumhurbaşkanı adaylarına yapılan yardımların günlük olarak listesini isteyecek ilgili bankadan. İlk bakışta böyle şey mi olur gibi görünüyor ama 500 kişi 20 bin lira yatırdı diyelim. Seçildikten sonra 1 trilyon lira fazladan yatırılmış sana, bunu geri ver bakalım... Cumhurbaşkanlığı mı yapacak, bunlarla mı uğraşacak, nereden bulacak bu parayı” dedi.
Gül ‘Cumhurbaşkanı’, Erdoğan ‘Başkan’ mı?
Erdoğan “Cumhurbaşkanı olursam tüm yetkilerimi kullanırım” mesajları veriyor. Bu durumda, aynı anayasal çerçeve içinde Abdullah Gül ya da başka bir AKP’li aday olursa “Cumhurbaşkanı”, Erdoğan aday olursa “Başkan” mı seçilmiş olacak? Erdoğan Köşk’e çıkarsa, anayasadaki “Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulu’nu başkanlığı altında toplantıya çağırmak” gibi yetkilerini kullanabilir. Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde bu yetki kullanmıştı.
BK, davete “hayır” derse ne olacak?
TBMM Anayasa Komisyonu üyelerinden, CHP’li Atilla Kart, “Başbakan aday olursa kuvvetler ayrılığı ne olacak? Halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı, aynı yolla gelen bir başbakan, anayasal kriz kaçınılmaz. Hatta rejim bunalımına dönüşebilir. Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu’nu toplantıya çağırdı, icabet edilmezse yaptırımı ne olacak?” görüşünü dile getirdi. Erol Tuncer de “Sayın Erdoğan, ‘sınırları zorlayacağım, illa yürütme yetkilerini yukarıya çekmeye zorlarım, benim talimatlarımla yürüyen bir hükümet oluştururum’ diyor. Anayasal kriz orada başlayacaktır” dedi. Tuncer, “Bu sistem nasıl adlandırılabilir” sorusuna da “Başkanlık da değil, yarı başkanlık da değil, Türk sistemi!” karşılığını verdi.
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu: Ayni yardımlara da sınırlama
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, “7 yıl önce 367 tartışıyorduk, bu bir teknik konuydu, ama siyasal krize çevirdiler. Alelacele, rövanşist bir anayasal düzenleme yapıldı. Bu şimdi iç içe birçok hukuki ve siyasal krizi beraberinde getirecek” dedi. Kaboğlu, “model”le ilgili soruya da “Ben, ‘Türk modeli’ demiyorum, ülkeye haksızlık. ‘RTE modeli’ diyorum”yanıtını verdi. Kaboğlu, tartışmalı konularla ilgili sorularımıza şu yanıtları verdi:
* Cumhurbaşkanı adayı olacak kamu görevlileri, belediye başkanları dahil geniş bir kategori istifa etmek durumunda. Fakat bu yükümlülük parlamenterler, bakanlar, Başbakan ve Cumhurbaşkanı için öngörülmemiş. Ancak bir bakan ya da başbakan aday olursa etik açıdan görevden çekilmeli. İstifa etmese de devletin olanaklarından yararlanmamalı. Başbakan aday olur da Hakkâri’ye ya da Almanya’ya giderse, o seyahati resmi uçakla başbakan olarak değil, cumhurbaşkanı adayı olarak yapmalı ve masrafın havuzda toplanacak paradan karşılanmalı.
* Ayni yardımlar ciddi bir problem. Yasa maddi yardım konusunda bu kadar somut bir kural koyuyor, tüzel kişi-gerçek kişi, yurttaş yabancı ayrımı yapıyor, ayni yardım konusunda da paralel bir uygulama yaparak belirli sınırı geçen katkıların kabul edilmemesi gerekiyor. YSK, maddi yardım lirayla ölçülür, ayni yardım konusunda sınır yok, diye serbest yorumda bulunamaz. Ayrıca tarafsızlık beklenen bir cumhurbaşkanının bu tür yardımlar alması da tartışmalı. Partilere bu kadar bol keseden yardım yapılıyor. Seçim finansmanında cumhurbaşkanları için de mütevazı de olsa bir kaynak olmalıydı.
* Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasının bir yasama seçimi kampanyası gibi tasarlanmaması gerekir. Adayın Hakkâri’ye gidip “Zap Suyu’na 5 köprü yaptıracağım” diyecek hali yok. Mitingler zincirinden çok ulusal ölçekte bir kampanya, söylem geliştirilmesi gerekir. Medyaya eşit girişle ve medya yoluyla bu görüşlerin kamuya yansıması gerekiyor. 4 aday varsa, icabında yan yana gelerek TV’lerde açık oturumlar yapmaları önemli görünüyor. Van Gölü’ne köprü vaatleri gibi uçuk vaatlerin oyununa gelmeksizin, adayların kampanyayı anayasa, hukuk, insan haklarına çekmesi daha doğru.
* “Partiler miting yapamayacak” desek ne kadar gerçekle ölçüşür? “Yapabilecekler” desek nereye kadar gidebilir? İstanbul Valisi, Kazlıçeşme’de yapılacak miting için ben ulaşım araçlarına el koydum, herkes oraya gitsin, diyemeyecek... Partilerden çok kamu görevlilerinin tarafsızlığı üzerinde durmak gerekir. AKP Genel Başkanı’nı aday gösterirse zaten Genel Başkan “Ben ananayasının sıınırlarını zorlayacağım” diyor. Böyle bir yola çıkışla partisi de sınırları zorlayacak. YSK çok sıkıntılı dönemler yaşayacak.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'