Türkiye’de Kovid-19 ile görünür olan gıda krizi
Covid 19 krizi, Türkiye’de yaşanan tarım krizinin üzerine oturmuştur. Bu bağlamda, bugün karşı karşıya kalınan krizin bütüncül olarak tanımlanabilmesi ve rasyonel çıkış yollarının ortaya konulabilmesi açısından, 1980’lerden bu yana süren Türkiye tarım krizi, küresel kapitalizm ekseninde doğru değerlendirilmeli, parçacı ve sorunun küçük boyutlarını gören yaklaşımların asıl neden sonuç ilişkisini gölgelemesine izin verilmemelidir.
Türkiye Covid 19 krizine, uzun süreli bir tarım krizinin
sonunda yakalanmıştır. Bunun yerel/ulusal nedenleri olduğu gibi, asıl olarak,
kapitalizmin neoliberal dönüşümünün çevre ülkelere dayattığı yeni işbölümünün
yarattığı etkiler belirleyici olmuştur.
Sözü edilen yeni işbölümü, tarımsal hammadde üretimi boyutunda, merkez ülkelere sermaye, çevre
ülkelere ise emek mallarında üretici olma rolü biçmektedir. Bu bağlamda
özellikle tahıllar ve yağ bitkilerinde merkez ülkeler, yaş meyve ve sebze
üretiminde ise çevre ülkeler “ihtisaslaşmaktadırlar”. Türkiye’nin son çeyrek
yüzyıllık tarımsal üretim desenine bakıldığında, bu etkinin izleri kolayca
gözlenebilmekte; tahıllar, yağ bitkileri ve meyve sebze ekim alanı, üretim,
ithalat değerleri bu eğilimi ortaya koymaktadır.
Yukarıda anlatılan iş bölümünün bir başka boyutu da sanayi
sektöründe yaşanmaktadır. Sınai kaydırmacılık ilkesi çerçevesinde merkez
ülkeler tekstil, taşa toprağa dayalı sanayi (çimento, seramik vb) ve gıda sanayi gibi katma değeri düşük,
çevre kirletici özelliği yüksek, emek yoğun sanayi dallarını çevreye transfer
etmekte, üretilen ürünleri meta zincirleri üzerinden son derece düşük bir fiyat
düzeyi üzerinden ithal ederek toplumsal gereksinimlerini
karşılamaktadırlar.
Bu düzenin bir sonucu olarak, Türkiye tarım/hayvancılık dış
ticaretinde net ithalatçı, gıda ürünleri/içecekler dış ticaretinde ise net
ihracatçı konumdadır. Bu iki farklı sektör verileri birlikte
değerlendirildiğinde, aşağıda da gösterildiği üzere, Türkiye’nin tarım ve
hayvancılıkta net ithalatçı konumu perdelenmektedir.
Türkiye’de tarım ve gıda sorununun anlaşılması açısından bu
ayrımın net biçimde ortaya konulması büyük önem taşımaktadır. Bu amacı
karşılayabilmek için Uluslararası Standart Sanayi Sınıflaması (SITC, 3 Rev)
verilerinden yararlanmak gerekmektedir;
Tablo 1: Uluslararası Standart Sanayi Sınıflaması (ISIC, Rev
3), Tarım/Gıda Dış Ticareti
|
İHRACAT (Bin ABD Doları) |
İTHALAT (Bin ABD Doları) |
NET FARK (Bin ABD Doları) |
|||
|
Tarım ve
Hayvancılık |
Gıda Ürünleri
ve İçecekler |
Tarım ve
Hayvancılık |
Gıda Ürünleri
ve İçecekler |
Tarım ve
Hayvancılık |
Gıda Ürünleri
ve İçecekler |
2017 |
5.260.594.765 |
10.678.200.178 |
8.895.339.816 |
4.908.392.270 |
-3.634.745.051 |
5.769.807.908 |
2018 |
5.522.502.903 |
11.156.030.672 |
9.195.136.789 |
4.620.441.993 |
-
3.672.633.886 |
6.535.588.679 |
2019 |
5.479.346.078 |
11.424.888.873 |
9.388.074.745 |
4.440.024.997 |
-
3.908.728.667 |
6.984.863.876 |
Kaynak: TÜİK
Tablodan da görüldüğü üzere, 2019 yılında tarım ve
hayvancılık dış ticaretinde yaklaşık 4 milyar dolar açık, gıda ürünleri ve
içecekler dış ticaretinde ise yine yaklaşık 7 milyar dolar fazla verildiği
görülmektedir. Bu iki sektörün birlikte değerlendirilmesi durumunda toplamda 3
milyar dolar düzeyinde bir dış ticaret fazlalığı görülmektedir ki, bu da
yukarıda verilen teorik çerçeveye uygun bir eğilimdir.
Türkiye’nin, gıda ve
yem sanayiinin ihtiyaç duyduğu hammadde üretiminde ithalata bağımlı ülke konumu,
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yayımladığı ve aşağıya alınan kendine yeterlilik
oranları üzerinden net bir biçimde açığa çıkmaktadır.
Buna göre, Türkiye’nin kendine yeterlilik oranları, bazı
temel ürünler açısından şöyledir; Arpa %
89, Çeltik % 70, Mısır % 88, Kuru fasulye % 82, Kırmızı mercimek % 77, Nohut %
92, Ayçiçeği % 80, Kanola % 27, Pamuk % 50, soya % 6…
Yukarıda verilen
kendine yeterlilik oranları, Uzak Asya, Rusya ve çevresi ile başlayıp AB ve
Amerika’ya yayılması olası görülen ihracat kısıtlamalarının Türkiye’de hangi
sektörleri ne düzeyde etkileyeceğine ilişkin bazı öngörüler yapılmasını
olanaklı kılmaktadır.
Bu durum, aşağıda, yem ve gıda sektörleri bazında
değerlendirilmektedir;
YEM SEKTÖRÜ
DEĞERLENDİRMESİ
Yem sektörü, bir taraftan kanatlı/büyükbaş/küçükbaş hayvan
ve balık yetiştiriciliği için gerekli olan yemin karşılanması, diğer taraftan
bu ürünlere dayalı beslenme gereksinimi içinde olan toplumun gıda talebinin
karşılanması açısından büyük önem taşımaktadır.
Türkiye’de yem sektörünün dış ticaret ve üretim verileri,
sektörün mevcut durumu hakkında fikir vermesi yanında, virüs krizinden
etkilenme derecesine ilişkin analizlerin yapılabilmesine de olanak
tanımaktadır.
Tablo 2: Yem Sektöründe Dış Ticaret (2019)
|
İTHALAT |
İHRACAT |
||
|
Miktar (kg) |
Değer ($) |
Miktar (kg) |
Değer ($) |
Hammaddeler Toplamı |
12.437.599,708 |
3.334.572.403 |
373.678.028 |
178.031.347 |
Hazır Yemler Toplamı |
76.894.114 |
117.291.154 |
275.723.508 |
117.349.064 |
Katkı Maddeleri Toplamı |
608.989.661 |
1.366.734.946 |
874.117.913 |
693.674.464 |
Genel Toplam |
13.123.483.483 |
4.818.598.503 |
1.523.519.449 |
989.054.875 |
Kaynak: Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü Kayıtları
Tablodan izleneceği üzere 2019 yılında yem sektörü, 12,5
milyon tona yakın tarımsal hammadde ithal etmiş ve karşılığında 3,3 milyar
dolar düzeyinde ithalat faturası ödemiştir. İthal edilen ürünler arasında 3,5
milyon ton mısır, 2,6 milyon ton soya fasulyesi, 730 bin ton soya fasulyesi
küspesi, 1 milyon ton ayçiçeği tohumu küspesi ve 1,3 milyon ton nişasta kepeği
dikkat çekmektedir.
Sektörün, yerli ve ithal hammadde kullanımı yoluyla yaptığı
üretim ise aşağıda gösterilmektedir;
Tablo 3: Yem Sektöründe Üretim (2019)
|
Miktar (Ton) |
Kanatlı yemler toplamı |
10.034.794 |
Büyük-küçükbaş yemler toplamı |
14.076.212 |
Diğer yemler toplamı |
828.110 |
Genel Toplam |
24.939.117 |
Kaynak: TÜİK
Görüldüğü gibi, yem sektörü, 2019 yılında 25 milyon tona
yakın yem üretebilmek için 13 milyon ton ithalat yapmıştır. Bu durum, sektörün
dışa bağımlılığının % 50’nin üzerinde olduğunu göstermektedir.
GIDA SEKTÖRÜ
DEĞERLENDİRMESİ
Gıda sanayii, şüphesiz, çok geniş bir üretim deseni içinde
toplumsal gereksinimleri karşılamaktadır. Ancak hem miktar hem de değer
açısından en büyük pay, buğday ve buğdaydan üretilen işlenmiş ürünlere aittir.
Bu bağlamda, sözü edilen ürünlerin üretim ve dış ticaret ilişkilerinin
incelenmesi, gıda sektörünün mevcut durumu ve Covid 19 krizinden olası
etkilenme biçimlerinin analizinde yararlı olacaktır.
Bu çerçevede olmak üzere; Türkiye 2019 yılında 19 milyon ton
buğday üretmiş, buna ilaveten 9,8 milyon ton buğday ithal ederek (yaklaşık %
80’i Rusya ve Ukrayna’dan) 2,3 milyar dolar ithalat faturası ödemiştir. Buna
karşılık 66 bin 686 ton buğday ihraç etmiş ve bu ticaretten 27 bin 551 dolar
gelir elde edilmiştir.
Türkiye, buğdaydan üretilen işlenmiş maddeler olan makarna
ve unda, dünyanın en önemli üretici ve ihracatçı ülkeleri arasındadır.
Tablo 4: Buğdaydan Üretilmiş İşlenmiş Ürünler Dış Ticareti
(2019)
|
İHRACAT |
İTHALAT |
||
|
Miktar (Kg) |
Değer ($) |
Miktar (Kg) |
Değer ($) |
Makarna |
1.272.725.234 |
606.969.556 |
4.593.357 |
8.037.145 |
Un |
3.262.405.502 |
1.051.717.676 |
12.976.024 |
3.815.935 |
Bulgur |
262.615.458 |
117.134.445 |
- |
- |
İrmik |
108.289.146 |
31.289.059 |
- |
- |
Bisküvi (*) |
192.728.036 |
349.938.496 |
4.875.861 |
11.850.211 |
TOPLAM |
|
2.157.049.232 |
|
23.703.291 |
Kaynak: TÜİK, 2019 yılı pasta ve kek dış ticaret verileri
yayımlanmadığı için tabloya dahil edilmemiştir.
Görülmektedir ki, buğday ithalatına 2,3 milyar dolar
finansman harcayan Türkiye, buğdaydan üretilmiş işlenmiş ürünlerin ihracatından
2,2 milyar dolar düzeyinde gelir elde edebilmiştir. Henüz 2019 yılı verileri
yayımlanmadığı için hesaplamalara dahil edilmeyen pasta ve kek ihracatına
ilişkin miktar ve değer verileri, bu genel tabloyu değiştirebilme gücünden
uzaktır.
Bunun yanında, “Buğday ithalatının işlenmiş ürün ihracatı
için yapıldığı” şeklindeki yaygın savunmanın test edilebilmesi için, aşağıdaki
tablo verilerine ihtiyaç vardır;
Tablo 5: İşlenmiş Ürünlerin İçeriğindeki Buğday Miktarı
(2019)
|
İşlenmiş Ürün Miktar (bin ton) |
Buğdaya çevirme katsayı |
Buğday Eşdeğeri Miktar (bin ton) |
Makarna |
1.272.725 |
1,660 |
2.112.723 |
Un |
3.262.405 |
1,358 |
4.430.345 |
Bulgur |
262.615 |
1,450 |
380.791 |
İrmik |
108.289 |
1,660 |
179.759 |
Bisküvi |
192.728 |
0,870 |
167.673 |
TOPLAM |
5.098.762 |
|
7.271.291 |
Kaynak: Katsayılar üzerinden tarafımızdan hesaplanmıştır.
Tablonun incelenmesinden de görüleceği üzere, Türkiye, 2019
yılında 9,8 milyon ton buğday ithal etmiş, buna karşılık ihraç ettiği yaklaşık 5
milyon ton buğdaya dayalı işlenmiş ürün içindeki buğday karşılığı yine yaklaşık
7,3 milyon ton olmuştur.
Türkiye’nin buğday ve buğdaya dayalı dış ticaret dengesini
görebilmek ve bu yolla ülke tüketimini saptayabilmek açısından, tüm verileri
barındıran özet tablo ise aşağıdaki şekilde oluşturulabilir;
Tablo 6: Buğday ve Buğdaya Dayalı İşlenmiş Ürünler Dış
Ticareti, Türkiye Buğday Tüketimi (2019)
Yıl |
GİREN BUĞDAY |
ÇIKAN BUĞDAY |
BAKİYE |
||||
ÜRETİM |
İTHALAT |
TOPLAM |
İHRACAT |
İŞLENMİŞ İHRACAT |
TOPLAM |
|
|
2019 |
19.000.000 |
9.805.000 |
28.805.000 |
66.686 |
7.271.291 |
7.337.977 |
21.533.709 |
Kaynak: TÜİK verileri üzerinden tarafımızdan hesaplanmıştır
Görüldüğü üzere, Türkiye’nin 19 milyon ton buğday üretiminin
olduğu 2019 yılındaki yurtiçi buğday tüketimi 21,5 milyon ton düzeyinde
gerçekleşmiştir. Bu durum, özellikle verim ve üretimin yetersiz olduğu
yıllarda, Türkiye’nin buğday açısından da dışa bağımlı olduğunu ortaya
koymaktadır.
SONUÇ VE GENEL
DEĞERLENDİRME
Yukarıda da gösterildiği gibi, tarımsal hammadde açısından
net ithalatçı olan Türkiye, özellikle gıda, yem ve yağ sanayiinin gereksinimi
olan ürünler açısından dışa bağımlıdır.
Buğday, arpa, mısır, pamuk, soya, ayçiçeği, çeltik, kuru
fasulye, kırmızı mercimek ve nohut, Türkiye’nin açığı olan en temel ürünler
olarak öne çıkmaktadır.
Covid 19 öncesinde yüksek faturalarla ithal edilebilen bu
ürünlerin, önümüzdeki dönemde, ortaya çıkan ve çıkacak ihracat kısıtlamaları
çerçevesinde ithalatı zorlaşacak ve/veya olanaksız hale gelecektir.
Türkiye’nin, kısa vadede, acilen, bu temel ürünlerin
üretimini ivmelendirecek önlemlere ihtiyacı vardır. Orta vadede ise, nüfus
projeksiyonu ve tarıma dayalı sanayilerin talep projeksiyonuna bağlı bir planlı
üretim artışına mutlaka gereksinim vardır. Bu ürünlerin baklagiller hariç tümü,
sulu koşullarda ve yüksek tarım tekniği / girdisi kullanılarak üretilebilen
ürünlerdir. Bu çerçevede, rasyonel kullanım düzeyi 5 milyon hektar düzeyinde
olan sulu tarım alanlarında ekim olanağı bulabilmek için birbirleriyle rekabet
etmek durumundadırlar.
Bu çerçevede ülke, yeni bir tarım devrimi dönemine girmek
zorundadır. Bu dönemde başta sulama olmak üzere tarımsal altyapı yatırımlarına
hız verilmeli, üretici rekabetçi fiyat baskısından uzaklaştırılarak, refah
düzeyi de gözetilerek tarıma yönlendirilmeli, sektör genç çiftçiler için cazibe
merkezi haline getirilerek yükselen çiftçi yaş ortalaması düşürülmelidir.
Bu çerçevenin içinin doldurulması, tarımsal desteklerin
yeterli, etkin ve verimli tahsis ve kullanımını zorunlu kılmaktadır. Bunun
yanında bir diğer zorunluluk, yıllardır sektör aleyhine gelişen ticaret
hadlerinin tarım lehine çevrilmesi noktasında kendisini göstermektedir.
Bu bağlamda bir örnek olması bakımından, Zirai Mücadele
bayiilerinden derlediğimiz bilgilere göre, bazı gübrelerde kriz öncesi döneme
göre yaşanan fiyat değişimleri aşağıdaki gösterilmektedir;
Tablo7: Seçilmiş Gübrelerde Kriz Öncesi ve Güncel Fiyatlar
Gübre çeşidi |
KRİZ ÖNCESİ (TL/kg) |
KRİZ SONRASI
(TL/kg) |
3:15 Kompoze |
1,75 |
2,00 |
20:20 Kompoze |
1,65 |
1,90 |
Üre |
1,90 |
2,40 |
Amonyum
sülfat |
1,15 |
1,30 |
Kaynak: Zirai mücadele bayilerinden tarafımızca
derlenmiştir.
Sözü edilen fiyat değişimlerinin nedeni olarak döviz
kurundaki değişimler ve ithalatçı olduğumuz bu ürünlerde orijin ülkelerde arzın
düşmesi ve fiyatların yükseltilmesi gösterilmektedir. Zirai mücadele ilaç
fiyatlarında da benzer artışlar görülmüştür.
Bu durum da göstermektedir ki, dışa bağımlı hale gelmiş ve
kamunun düzenleyici rolü ortadan kalkmış olan tarımsal girdi piyasasının iç
ticaret hadlerini tarım aleyhine büken işlevini değiştirmek, ancak radikal
önlemlerle mümkündür.
Kriz dönemi, kamunun tarıma dönmesi ve üretici – tüketici ve doğa yararına yeni bir tarım ve gıda rejiminin tesisinin zorunlu olduğunu tüm açıklığı ile göstermiştir.
En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- 500 bin TL'nin aylık getirisi belli oldu
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Suriye'de herkesin konuştuğu ölüm listesi
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Erdoğan'dan işgale 'isimsiz' tepki
- Suriye'nin yeni başbakanından ilk açıklama