"Türkiye'nin borç çevirme kabiliyeti düşecek"

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Türkiye'de şirketler ve mali kesimin borç çevirme oranının 2001 krizi dahil yüzde 100'un altına düşmediğini belirterek, "Ancak 2001 yılında kriz Türkiye'nin kriziydi. Dışarıda likidite boldu. Bugün dünyanın krizi, dünyada likidite eskisi kadar bol değil. Bolluk dönemi bitti. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde Türkiye'nin borç çevirme kabiliyeti geçmiş dönemlerdeki gibi yüksek olmayacak" dedi.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 27.12.2008 - 12:22

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Türkiye Ekonomi Kurumu tarafından düzenlenen Küresel Bunalım ve Türkiye Ekonomisi konulu çalıştayına katıldı. Çalıştayda konuşan Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, Merkez Bankası'nın Türkiye ekonomisinin karşılaştığı şoklar karşısında almış olduğu para politikası kararlarının anlaşılabilmesi için ekonominin maruz kaldığı şokların niteliğinin doğru analiz edilmesi gerektiğini kaydetti.

 

"Türkiye ekonomisi krize ılımlı iç talep yapısına girdi"

2007 yılının ortalarında başlayan ve zamanla Türkiye'yi de etkileyen mevcut krizde farklı bir iktisadi konjektür ile karşı karşıya olunduğunu belirterek, bu dönemde Merkez Bankası'nın Politika tepkisinin de farklı olduğunu söyledi.

Türkiye ekonomisinin yaşanan uluslar arası mali krize göreli olarak ılımlı bir yurt içi talep yapısıyla girdiğini ifade eden Yılmaz, bu dönemde Merkez Bankası'nın, Mayıs 2006 çalkantısının aksine parasal sıkılaştırma yapma gereği hissetmediğini, tam aksine finansal koşullardaki ek sıkılaşmayı bertaraf etmek amacıyla kısa vadeli faiz oranlarında Kasım ve Aralık aylarında toplam 175 baz puanlık bir indirime gittiğini anımsattı.
 

"Bankacılık sistemine yönelik nakit önlem paketine ihtiyaç duyulmadı"

Finans kuruluşlarının karşı karşıya kaldığı yüksek zararlar, hatta iflasların, kredi kullandırmakta isteksiz davranılması, risk priminin yükselmesi, varlık fiyatlarının düşmesi gibi sorunların, tüketici güvenini etkileyerek talep daralmasına neden olduğunu vurgulayan Yılmaz, şöyle devam etti:

"Paketler ile özel sektörün tüketim ve yatırım harcamalarını kısması sonucunda ortaya çıkan talep açığının, kamu harcamaları ve vergi indirimleri ile kapanması planlanıyor. İçinde bulunduğumuz ortamda, mali paketlerin zamanında, büyük ölçekli, çeşitlendirilmiş, orta vadeye yayılmış, diğer ülkeler ile koordineli ve en önemlisi kamu borç stoku açısından sürdürülebilir olması tartışılıyor. Türkiye özeline baktığımızda şöyle bir resim görüyoruz. Türkiye'de bugüne kadar bankacılık sistemine yönelik bir nakit önlem paketine ihtiyaç duyulmadı. Birçok ülkenin finans piyasalarına yönelik getirdiği kurtarma paketlerinin ve düzenlemelerin birçoğu, Türkiye'de Şubat 2001 krizi sonrasında zaten uygulandı."

Bugün reel sektörü canlandırmak amacıyla kamu kaynaklarının kullandırmayı ve reel sektöre kredi desteğinde bulunmaya yönelik paketin tartışıldığını belirten Yılmaz, içinde bulunulan ortamda her ülkenin resesyondan kaçınmak için önlem paketleri hazırlarken, paketin toplumsal getiri ve maliyet analizinin çok iyi yapılması gerektiğini söyledi. Küresel mali krizin etkilerini hafifletmeye yönelik politikaların tartışıldığı ortamda uygulanması düşünülün paketlerde getirilerin ön plana çıktığını, toplumsal maliyetinin ise göz ardı edildiğini kaydetti.

Genişleyici maliye politikalarının maliyetinin önemli ölçüde reel faiz düzeyi tarafından belirlendiğini ifade eden Yılmaz, yerel paraları rezerv para niteliğinde olan, derin finans
piyasalarına sahip birçok gelişmiş ülkede, genişleyici maliye politikalarının, şimdilik ucuz bir şekilde finanse edilebildiğini, bütçe açıklarının artmasının reel faizler
üzerinde yukarı yönlü bir baskı yaratmadığını söyledi.
Gelişmekte olan ülkelerin benzer politikalar uygulama kapasitesi ise daha sınırlı olduğunu dile getiren Yılmaz, "Kendi para biriminden yurt dışında borçlanma imkanı kısıtlı olan, finans sektörünün yeterince gelişmediği, sermaye birikiminin yetersiz olduğu ülkelerde bütçe açığını artırıcı politikalar uygulanması, bir yandan kamu borç yükünü ağırlaştırarak risk priminin artış göstermesine, diğer yandan özel sektörün kullanabileceği kredi olanaklarının daralmasına neden oluyor. Dolayısıyla bu ülkelerde genişleyici maliye politikaları, esasında iktisadi faaliyet üzerinde daraltıcı bir etki yaratabilir" diye konuştu.
 


"Güveni artıracak önlemler alınmalı"

İktisadi faaliyette ciddi bir yavaşlama yaşandığı mevcut dönemde gelişmekte olan ülkelerin bir takım mali önlemler almaları gerektiğini vurgulayan Yılmaz, bütçede, ekonominin genel dengesini bozmayacak, para politikalarını zorlaştırmayacak ölçüde gevşemeye gidilmesinin mümkün olduğunu söyledi. Yılmaz, "Uygulanan maliye politikalarının başarısı, orta ve uzun vadede sürdürülebilir bir kamu borç yapısının varlığına bağlıdır. Aksi taktirde, bu tür politikalar ekonomide hedeflenen genişletici etkisini kaybedecek, tam aksine risk primini ve faiz oranlarını artırarak iç talepte daha sert bir düşüş yaşanmasına neden olacaktır" diye konuştu.

Gelişmekte olan ülkeler için bu tehlikenin daha belirgin olduğuna işaret eden Yılmaz, Türkiye'de uzun bir dönem boyunca fiyat istikrarından ve mali disiplinden ödün verilmesi nedeniyle reel faizlerin göreli olarak yüksek, borçlanma vadesinin ise göreli olarak kısa olduğunu kaydeden Yılmaz, bu durumun özel sektörün finansmana erişimini olumsuz yönde etkilediğini ifade etti. Yılmaz, "Alınacak önlemlerin, mali gevşemeye yol açacak harcama artışı ayağının göreli olarak sınırlı olması, kredi mekanizmasının etkin işleyişinin desteklenmesi ve güveni artıracak önlemlere ağırlık verilmesi Türkiye'de iktisadi faaliyete en büyük desteği sağlayacaktır" dedi.

Toplantının ardından çalıştaya katılanların dış borç ile ilgili sorularını yanıtlayan Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, Merkez Bankası'nın yaptığı çalışmaya göre, Türkiye'de şirketler ve mali kesimin borç çevirme oranının 2001 krizi dahil yüzde 100'un altına düşmediğini söyledi. Eylül ayında bile reel sektörün borç çevirme oranının yüzde 180'le vardığını belirten Yılmaz, "2001 yılında kriz Türkiye'nin kriziydi. Dışarıda likidite boldu. Bugün dünyanın krizi, dünyada likidite eskisi kadar bol değil. Bolluk dönemi bitti. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde Türkiye'nin borç çevirme kabiliyeti geçmiş dönemlerdeki gibi yüksek olmayacak. Onbeşten fazla varsayılma çalışma yaptık. Borç çevirme oranı ne olacak? 2009 yılında Türkiye'nin dış borç çevirme ihtiyacı daha az olacak. Bu olumlu bir gelişme. Cari açık azalacak ancak büyümenin daha düşük olacağı şeklinde bunun bir başka yüzü var" dedi.
 


"Mali sisteme likidite sıkıntısı çektirmeyeceğiz"

Sistemin ihtiyaç duyduğu likiditeyi, gerektiği yerde gerektiği zaman ve gerektiği miktarda vermeye devam edeceklerini dile getiren Yılmaz, mali sistemini fonlayarak, sisteme likidite sıkıntısı çektirmeyeceklerini kaydetti. Topluma olumlu mesaj ileterek gelecekle ilgili endişelerinin giderilmesi gerektiğini ifade eden Yılmaz, imkanlar ölçüsünde tedbirler almaya mecbur olduklarını, ancak bu sorundan Türkiye'nin tek başına çıkmasının mümkün olmadığını kaydetti. Bütün dünya ile birlikte bu krizden çıkılacağının altını çizen Yılmaz, "Dolayısıyla ne zaman çıkmaya başlayacağımızın cevabı da ABD'deki konut sektöründe fiyat düşüşlerinin durması, fiyatların artmaya başlaması krizin sona erdiğinin işareti olacaktır" dedi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler