Vicdanlar öldü

YARSAV, 2013 yılında meslekten atılarak intihara sürüklenen hakim Didem Yaylalı’nın itibarının iadesi için HSYK’ya başvurdu. YARSAV Genel Sekreteri hakim Leyla Köksal, süreci Cumhuriyet’e anlattı.

Yayınlanma: 21.12.2015 - 05:21
Abone Ol google-news

Meslekten atıldığı için yaşamına son veren 26 yaşındaki stajyer hakim Didem Yaylalı’nın mesleğe kabul edilmesi ve itibarının iadesi için yapılan başvuru, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Üçüncü Dairesi tarafından reddedildi. Kararda, “Ölen birinin itibarının iadesi amacıyla bu yönde bir karar verilmesi, hukuken mümkün değil” denildi. YARSAV Genel Sekreteri Leyla Köksal ise ünlü şair Nazım Hikmet’i örnek vererek, HSYK Genel Kurulu’na başvurdu. “Didem, hak etmediği bir sona mahkum edildi. Öldürüldü. O aklanmalı ki bir daha böyle bir acı yaşanmasın.  Bu, ötekileştirilen, kendiden olmadığı için yaşama şansı verilmeyen tüm meslektaşlarımıza borcumuzdur” diyor.
 
Didem Yaylalı’yı ölüme götüren süreç, Türkiye Adalet Akademisi Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nün, 9 Temmuz 2012’de verdiği maaş kesme cezasıyla başladı. Yaylalı’nın 7 Mart günü yapılan derslere katılmadığı, sağlık raporunda, doktor kaşe ve imzasının olmadığı belirtildi. Oysaki, gerçekten hastaydı. Daha önceki doktor raporları dosyadaydı. Yaşam tarzı dedikodu malzemesi yapıldı, yalnızlaştırıldı. HSYK Genel Kurulu, 22 Mayıs 2013’te, Yaylalı’nın hakim adaylığına son verdi. Meslekten atıldığını bildiren kararı yanına alarak Fethiye’ye giden Yaylalı, intihar etti. Yaylalı’nın ölümüne ilişkin takipsizlikle biten soruşturma, yeniden açılmak üzere... 
 
“Ruhu huzura ersin”

Yaylalı ile birlikte, iki hakim daha meslekten atılmıştı. 2014 yılında yasal düzenleme yapıldı ve o iki hakim mesleğe kabul edildi. YARSAV da Didem Yaylalı için harekete geçti. YARSAV Genel Sekreteri Hakim Leyla Köksal, HSYK’ya sunduğu dilekçede, “Asılsız söylentilerle itibarsızlaştırılan, kendilerinden olmadığı için ölüme gönderilen Didem Yaylalı’nın, itibarını, yeniden kazanmasının zamanı geldi. Bunu sağlamak vicdanlardaki sızıyı bir parça dindirebilecek. Didem’in ruhunu huzura erdirecek” dedi.

“Ölenin hakkı olmaz”

HSYK Üçüncü Dairesi, 7 Nisan 2015’te talebi reddetti. Kararda, “Ölüm sonrası, şahsa bağlı hakları, başkası ileri süremez, dava edemez. Mesleğe kabul kararı, kişiler üzerinde, hukuki sonuçlar doğurabilecek nitelikte bir karar olup, itibarın iadesi amacıyla ölüm ile kişiliği son bulmuş kişiler hakkında bu yönde karar verilebilmesi hukuken mümkün değildir” denildi. Mesleğe kabul kararı için kişinin kendisinin başvurması gerektiği belirtilerek, ölümle kişiliğin sona erdiği ve sonrasında hak kazanılmasının söz konusu olmadığı ifade edildi.

Nazım Hikmet örneği…

Yeniden inceleme talebi de reddedilen Köksal, 18 Kasım’da, yıllar sonra vatandaşlık hakları iade edilen Nazım Hikmet örneğiyle, HSYK Genel Kurulu’na başvurdu. Didem Yaylalı’nın yaşadıklarına yakından tanıklık eden Köksal, YARSAV’ın iade-i itibar mücadelesini Cumhuriyet’e anlattı.

- O süreci hatırlayacak olursak, Didem’e yaşatılanların nedeni neydi?

Didem, akademi stajı döneminde, alerjik astımının da olması nedeniyle sık sık hastalanıyor ve doktora gidiyordu. Devamsızlığını belgelemek için sunduğu hastane belgesi nedeniyle soruşturma geçirdi, disiplin cezası aldı. Mesleğe kabul edilmemesinin nedeni bu ceza değil. Akademi, aynı zamanda farklı olanı, kendinden olmayanı ayıklama merkezidir. Yanlış anlaşılmasın, şu an meslekte olan yargıç ve savcıları zan altında bırakmak istemem. Didem, disiplin cezası, asılsız dedikodularla süslenerek yalnızlaştırılmıştır. Mesleğe kabul edilmeme kararı soyut, örneklenmeyen ‘Bangolar Yargı Etiği kurallarına aykırılık’ olarak tanımlanmıştır. Akademi sürecinde başlatılan infaz, HSYK’de devam ettirilmiştir. Aslında kararı HSYK vermemiştir. Karar önceden alınmış, HSYK'nin uygulaması için her türlü zemin hazırlanmıştır.
 
- Aradan geçen 2.5 yılda, HSYK'nin yapısında ne gibi değişiklikler oldu?

İktidar, paydaşı olduğu ‘cemaat’ aracılığıyla yargıda dönüşüm ve değişimleri yapıyor, kendilerinden olmayanlara bir şekilde dokunuyorlardı. 2014’te yeniden HSYK seçimleri yapıldı. Bu kez paydaşı cemaat değildi. Şimdi görünüşte çoğulcu, her kesimin temsil edildiği bir HSYK var. Ancak, ötekileştirme, kendinden olmayanı sindirme ya da yok etme zalimliği bu HSYK sürecinde de devam ediyor. Bu kez isim değiştirdi: “Paralel mücadele.” Bu kabustan öncelikle yargının kurtarılması gerekir. Ama her şey, adil yargılama ilkeleri ve masumiyet karinesi zedelenmeden yapılmalıdır.

- Bugün aynı süreç yaşansa, Didem için sonuç ne olurdu?

Önce disiplin cezasını verenlerin ismine bakalım. Biri şu anda HSYK Genel Sekreteri... Onu mahkum eden zihniyet hala iş başında. Adalet Akademisi, aynı muhafazakar yapıyı koruyor. Didem yeni HSYK döneminde aday olsaydı aynı süreci yaşar mıydı? Açıkçası kuşkuluyum. İtibarının iadesi için yaptığımız başvuru HSYK'yi harekete geçirmediğine göre... Didem'in kader arkadaşları yeni oluşan HSYK sürecinde yapılan yasal değişiklikle yeniden mesleğe kabul edildiler. Didem'de yaşasaydı kabul edilecekti.

-Didem’le ne zaman tanıştınız?

Didem’le, mesleğe kabul edilmeme kararının kaldırılması için başlattığı yasal süreçte tanıştık. Didem’le birlikte, Tolga Onur, Didem'den önce aynı süreci yaşamış, yaşadıklarını kamuoyu ile paylaşmıştı. YARSAV adına Tolga ile görüşüyordum. Didem'le bizi Tolga tanıştırdı. Sonra Nebi'yi öğrendik. Başkaları da vardı. Onlar akademi sürecinde elenmişlerdi. Üç adayla da hem YARSAV adına hem de ablaları olarak yakından ilgilendim… Yaşadıkları sürecin insanı nasıl soluksuz bıraktığını anlatamam. Yargıç-savcı olmak idealleriydi. İdealleri ellerinden alınmıştı. En çok üzüldükleri, asılsız gerekçelerle mesleğe kabul edilmemeleriydi. Didem, kabul edilmeme kararını öğrendiğimizde ‘kabul etseler de başlamayacaktım, bu süreçte hukuka inancımı yitirdim’ demişti. Kararı tam Haziran Direnişi’nin başladığı gün öğrendi. Ağlıyordu. Ağlıyorduk… Kendini Haziran Direnişi’nin içinde buldu. Öfkesini, isyanını orada haykırıyordu. Direniş bitti. Didem gitti.

-Didem, son görüşmenizde nasıldı?

Didem ölmeden üç hafta kadar önce Tolga, Didem ve Nebi buluşmuş, iş planları yapıyorduk. Fakat heyecanları uzun sürmedi. Başka bir iş yapamazlardı. Üzerlerine atılan, ‘yalancı’, ‘sarhoş’, ‘sahtekar’ suçlamasından kurtulmak istiyorlardı. Bizim gözümüzde tertemiz olsalar da kendilerini lekelenmiş görüyorlardı. İçlerinde en sağlam Didem duruyordu. Ben bunun geçici bir iyilik olduğunu söylüyordum. Çok naif, hassas bir kızdı. İnsan yüzüne bakarken suçluluk hissediyordu. Elinden yeterince tutamadık. Bizi ve kedileri Didem’siz bıraktı.

-Diğer iki hakim mesleğe nasıl döndü?

Didem'in ardından ‘bu iş bitti’ demedik. YARSAV'da çoğunlukla gündemimiz bu konuydu. Tolga ve Nebi, “abla bizi mesleğe alacaklar mı?” diye sorarken, “evet” demekten yorulmadım. 17-25 Aralık süreci başladı. Rüzgar ters dönmüştü. Yargı iktidarının da paydaşı olan cemaat ile hükümetin ittifakı bozuluyordu. Adalet Bakanı Müsteşarı Kenan İpek'le görüştük. Didem'den başladım anlatmaya. Ardından, hikayeyi Tolga’dan dinledi. Üç yargıç adayını da cemaatin ayıklama merkezi olarak kullandığı Adalet Akademisi elemişti. Süreci HSYK üyeleri ile paylaştık, gündemde tuttuk ve mesleğe geri dönüşün yolu açılmış oldu. Didem'in ölümü bizi daha da ısrarcı kılmıştı.

-İade-i itibar başvuru süreci ne zaman başladı?

Didem, disiplin soruşturması yetmemiş, tayt giyiyor, içki içiyor gibi suçlamalarla yalnızlaştırılmıştı. Birlikte staj yaptığı arkadaşları da onu yalnız bırakmıştı. Cenazesine bile birkaç kişi gitti. Didem'in son sözleri, ‘Ben sizin yalanlarınızla baş edemedim bu bana dert oldu. Ama bende önünüzde diz çökmedim bu da size dert olsun’ oldu. Çok ağırdı bu süreç… Başvuruyu Tolga ve Nebi'nin kura töreni günü yapmaya karar verdik. O gün bizim için Didem yeniden ölmüştü... Tolga ve Nebi kura çekerken, yaşasaydı Didem için de aynı heyecanı paylaşacaktık. ‘Öldü’, ‘bitti’ dememeliydik. Sadece bir gazete haberi olarak kalmamalıydı. Üstelik faillerde belliydi…

-Kim o failler?

Ölüme giden yolun taşlarını döşeyenler suçludur. Cinayetten sorumludur. Taşları döşeyenler ise ortadadır. Didem Yaylalı için yaptığımız başvuru doğru okunsaydı, itibarının iadesi, sorumluların da araştırılarak, ortaya çıkarılmasına neden olacaktı. Ağır bir şey söylüyorum. Didem Yaylalı öldürüldü. Ölümü, intihar ya da girdiği ağır bunalım sonucu aldığı ilaçlar nedeniyle olsa da farketmez...

-Şimdi gözler Genel Kurul’da… İade-i itibar başvurunuzun önemini bir kez daha vurgulamak gerekirse neler söylersiniz?

Didem yaylalı hak etmediği bir sona mahkum edildi. En çok Bangolar Yargı Etiği kurallarına uymayan hal ve hareketlerini merak ediyordu. Sahtekar damgası yemişti bir kez. Bunu silmeliydi. Biz Didem'i aklamak zorundayız. Aklanmalı ki bir daha böyle acı yaşanmasın. Bu Didem'e, yoldaşları Tolga ve Nebi’ye borcumuzdur. Ayrıca ötekileştirilen, kendiden olmadığı için yaşama şansı verilmeyen tüm meslektaşlarımıza borcumuzdur. Adalet için Didem Yaylalı aklanmalıdır. Son söz, HSYK başvuruya bile gerek kalmadan diğer adayları mesleğe kabul ederken Didem'in itibarını iade etmeliydi. Çok geç kalındığını düşünüyorum. Adalet hemen şimdi!

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler