Yaptırımlar gölgesinde İran’da iki hafta: Kumun ve şiirin daveti
Yezd’te tam 3 bin yıldır sönmeyen ateş, şiir ve şarabın kenti Şiraz’da dolup taşan sokaklar ve Persepolis’ten doğan güneş
İran’ın çöl şehirlerinden biri, 3000 bin yıllık Yezd. Şehrin sokaklarında gezerken, her adımımda, tarihin farklı bir sayfasını çeviriyormuş hissine kapılıyorum. Şehirde hâkimiyet kumun elinde. Ustaların marifetli elleri ve kum, her şeyden bağımsız koca bir şehir yaratmış. Eski Yezd’in etrafını yeni binalar kuşatmış olsa da, tarihi merkez, özgün yaşamıyla, çeliğe, çimentoya meydan okuyor. Tahran’dan 8 saatlik tren yolculuğunun ardından gece saat 04.00 sıralarında şehre ulaşıyorum. Makinist Mohamah ile harita üzerinden rota ve otel belirliyoruz. Mohamah, bize taksi çağırıyor. İran’a eğer yaz mevsiminde gittiyseniz, öğle saatleri Yezd’i gezmeye çıkmak için hiç iyi bir fikir değil. Çünkü sıcaklık, termometrenin gösterdiğinden kat be kat fazla hissediliyor. Akşama kadar sokakta pek kimse olmuyor. Dükkânların önündeki eşyaların üzeri bezle kapatılıyor. İran’a gitmek için en uygun zaman ilkbahar ayları. Ülke o zaman sizi çiçeklerle karşılıyor. Mecid Mecidi’nin Cennetin Rengi filmine sürüklenmiş gibi oluyorsunuz. İran’da, eyül - kasım arasında da güzel bir tatil geçirmek mümkün. Bu aylar özellikle İran çöllerine gitmek için çok uygun dönemler.
Rüzgârı yakalayan şehir
Tarihi Sasanilere kadar giden Yezd, kervan yolu üzerinde olması nedeniyle ipek kumaş ve el sanatlarıyla tanınan bir şehir olmuş. Şehir, Zerdüşt dininin en önemli merkezi. İran’ın ortasında, 4 bin metrelik Şir Dağının eteğinde ve Lut ile büyük Tuz Çölü’nün kesişme noktasında kurulmuş. Coğrafyası sayesinde Cengiz Han ve Timur’un yıkımından kurtulmayı başarmış. Betonun ve demirin kullanılmadığı evler arasında saatlerce geziyorum.
Yezd’in binlerce yıllık soğutma sistemi badgirlerine yani rüzgâr bacalarına hayran kalıyorum. Biraz minareyi andıran badgirlerin uzunluğu bir metreyi geçiyor ve evlerin çatılarından yükseliyor. Badgirler, Farsça’da rüzgâr anlamına gelen Bad ile tutmak anlamdaki gır kelimelerinden oluşuyor. Yezd’e ‘Badgirler Şehri’ de deniliyor. Bacaların tepesindeki delikler, hafif bir esintiyi bile yakalayıp mekânın içine getiriyor. Müze ve cami gezilerim sırasında rüzgâr bacalarının serinliğini bizzat test ediyorum.
Sönmeyen ateş
Yezd’de gezilmesi gereken başlıca yerlerden biri olan Emir Çakmak kompleksinden sonra, 3 bin yıl boyunca sönmesine izin verilmeyen ateşin tapınağına, Ateshkadeh- Zerdüşt tapınağına gidiyoruz. Burada da Ahura Mazda sembolü beni karşılıyor. Ahura Mazda, 3500 yıl önce ortaya çıkan dünyanın ilk tek tanrılı dini olan Zerdüştlük’te evrenin yaratıcısı olan iyilik tanrısı. Zerdüştlük bir felsefe, yaşam biçimi. Akşama doğru güneşin sarı ışığı çöle düşünce, şehir kızıla bürünüyor. Ben yine sokakları adımlamaya devam ediyorum. Evlerden dışarı taşan Farsça sözcüklerin tınısıyla, tarihin dokunuşuyla kaybolmak istiyorum. Evlerin kapılarının üzerinde iki farklı tokmak dikkat çekiyor. Tokmağın sesinden gelenin kadın mı erkek mi olduğu anlaşılıyor. Kapıyı kimin ve nasıl açacağına tokmak karar veriyor.Yaptırımlar gölgesindeki İran sokaklarında iki hafta geçirdik. Dün, merhametin şehri Tebriz ve başkent karmaşındaki Tahran’dan sonra bugün; kumun ve şiirin daveti..
Persepolis’te zamanda yolculuk
Yezd’de geçirdiğim büyülü anlardan sonra, sıra, aşkın, şiirin ve şarabın şehri Şiraz’ı keşfetmeye geliyor. Şiraz’da tren yolu yok. Yezd’den alt saatlik bir otobüs yolculuğu sonrası, lise edebiyat kitaplarındaki Sadi ve Hafız’ın gömüldüğü topraklara ulaşıyoruz. Fars Eyaleti’nin yönetim merkezi olan Şiraz, yıllarca Pers devletlerine başkentlik yapmış. Dünyanın en iyi şaraplarının yapıldığı üzümler burada yetişiyor. Ancak İran’da içki tüketmek yasak ve cezası da kırbaçlanmak oluyor. Ancak, Şiraz halkı da ülkedeki yüz binlerce kişi gibi içkisini evinde tüketmeye devam ediyor. Bazı rivayetlere göre üzümün içine zehir konularak öldürülen İmam Rıza’dan sonra üzüm üretimi Şiraz’da bir süre yasaklanmış.
Turist akınına uğrayan şehirde, tarihi kapalı çarşılar tıklım tıklım doluyor. Akşamları sokak pazarlarındaki kalabalık nedeniyle yürümekte zorlanıyoruz. Parklar da akşam üzeri dolup taşıyor. Ben de merkezdeki Karim Khan Kalesi’ne çıkıyorum. Kale dibinde Setar çalan sokak sanatçıları oldukça ilgi görüyor. Pers’in başkentini başkent yapan Persepolis, Şiraz’a yaklaşık bir saatlik, 160 kilometre mesafede. Kalenin dibindeki taksicilerden biriyle anlaşıyorum. Şimdiye dek İran’da bir taksiye verdiğim en yüksek ücret olan 80.000 Tümen’i, yani 60 TL vermeyi kabul ediyorum. Taksici beni sabah saat 07.00’de otelden alıyor. Persepolis’e giriş ücreti ise 20.000 Tümen. Bileti aldıktan sonra Apadana merdivenlerini tırmanmaya başlıyorum. Sabah sakinliğinde, sütunlar ve figürler arasında, zaman yolculuğuna çıkıyorum.
Persepolis’e dair önceden araştırma yaptığıma seviniyorum. M.Ö 550 yılında Büyük Drayos tarafından inşaa edilen Persepolis, Büyük Sirasun’un kurduğu Büyük Ahameriş İmparatorluğu’nun simgesi. Bu dönemlerden kalma sfenksler, merdivenler, insan tasvirlerinin, duvar süslemelerinin olduğu kule sütunları hâlâayakta. İran’da her köşe başında karpuz satıcısı bulmak mümkün. Ülke, dünyada karpuz üretiminde üçüncü sırada. Yol kenarındaki bir araçtan bir karpuz alıp, Persepolis’e 12 km uzaklıkta olan Nakşı Rüştem’e doğru yola devam ediyoruz. Şehname destanlarının kahramanı Zaloğlu Rüstem’in bu kayayı kendi gücüyle yonttuğu düşünülüyor. Burada dört mezar ve bir Zerdüşt tapınağı var.
Yarın: İsfahan ve Sanandaj
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- Colani’nin arabası
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması
- 'Bıyık altından gülüyorsunuz'