Yargı Reformu Tartışmaları!..
Hükümet yetkililerinin, gerçekten ihtiyaç duyduğumuz adalet reformlarının gerçekleştirilmesi için, öncelikle demokratik tartışma ortamını engelleyen, yanlı propaganda ve baskı ortamını önlemeleri, yüksek mahkemelere ve hukukçulara yönelik sistematik saldırıyı durdurmaları gerekmektedir.
‘Adalet ilkin devletten gelmelidir. Çünkü hukuk, devletin toplumsal düzenidir.’ Aristo
Adalet Bakanlığı’nın yargı reformu çerçevesinde hazırladığı ve kamuoyuna sunduğu taslağa ilişkin görüş oluşturulma aşamasında, hükümetten gelen baskılar nedeniyle, medyanın çok önemli bir bölümü, tarafsızlığını yitirmiş ve adeta hükümetin propaganda örgütü haline dönüşmüştür.
Uzun yıllardır, hükümet ve muhalefet partilerinin ortaklaşa ayıbı olarak süregelen “seçim barajı”, “milletvekili dokunulmazlıkları”, “siyasi parti liderlerinin hegemonyası”, milletvekillerinin özgür ve bağımsız iradelerini kısıtlamakta, demokratik katılımı ve dolayısı ile demokratik tartışmayı engellemektedir.
Geçen yıllarda, AB’ye uyumlu bazı demokratik reformlar, yasal mevzuata dahil edilirken uygulama tersine olmuş, temel hak ve özgürlükler giderek kısıtlanmıştır. Örneğin, sıkıyönetim mahkemelerinden bugüne miras kalan DGM’ler, yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nda “250. madde ile yetkili mahkemeler” olarak hükümlerini ve adil yargılama ihlallerini yine sürdürmektedirler.
Küresel baskı
2001 sonrasında ABD’nin etkisi ve lobisiyle önce İngiltere ve daha sonra da diğer AB ülkelerinde ve Türkiye’de “organize terör örgütleri ile mücadele projesi” kapsamında temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan yasalar ve uygulamalar giderek şiddetini arttırmıştır. Evrensel ve ulusal düzeyde koruma altında olan kişiler için düşünce ve düşündüklerini ifade etme ve yayma hakkı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “Handyside” kararında işaret ettiği gibi, “sadece hoşa giden düşünceler için değil, devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden ya da rahatsız eden görüşler” için de geçerlidir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı, Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı’na göre, “...Demokrasinin temelinde insana saygı ve hukukun üstünlüğü yatar. Demokrasi, ifade hürriyetinin, toplumun her kesimine karşı hoşgörünün ve herkes için fırsat eşitliğinin en iyi güvencesidir.”
Ne yazık ki ülkemiz, özellikle 2004 yılından bu yana, AB’nin ABD’ye teslim olmasından sonra gelişen süreçte, bırakınız “hukuk devleti” olmayı, “kanun devleti’’ düzeyinin de altına inerek, giderek “polis devleti”ne dönüşmektedir. Bugün ülkede, tüm kurumların yöneticileri, akademi dünyası, şirketler, sivil toplum kurumları, politikacılar, yargıçlar ve vatandaşlar, telefon ve internet haberleşmelerinin dinlenmesi nedeniyle huzursuz ve şikâyetçidirler.
Adaletin etkisizleştirilmesi
Adalet Bakanlığı’nın yargıçlar üzerindeki hegemonyası bugün tüm şiddetiyle devam etmektedir. Anayasa 140/6 ve 144. maddelerinde yer alan “hâkimlerin idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığı’na bağlı olması ve Adalet Bakanlığı müfettişlerinin denetimine tabi olması’’ hususları değiştirilmeden ve adalet bütçesinin payı yüzde 1’den yüzde 5’e çıkarılmadan yapılacak reformlar kâğıt üzerinde kalacaktır. Adalet Bakanlığı, lojistik desteği dışında yargıdan elini çekmelidir. 2001 yılında AB’ye uyumlu olarak çıkarılan Avukatlık Kanunu’nun “etkili adalet” açısından en önemli enstrümanı olan yoksul insanlara savunma hakkı veren “Adli Yardım Sistemi” ve ayrıca “CMK Sistemi”, avukatlar için yeterli ödeneklerin ayrılmaması ve hükümetin ilgisizliği nedeniyle felç olmuştur. Baroların haklı tepkileri dikkate alınmamaktadır.Hükümet ve yandaş medya, her geçen gün giderek artan bir tempo ile yargı organlarına ve mahkeme kararlarına karşı bir saldırı kampanyası başlatmıştır. “Türkiye’de yasama da yürütme de yargı tarafından kuşatılmıştır…”, “yargının kendilerine kan kusturduğu…’’, “Bunun altından bu belediye kalkar mı?.. Kapıya kilidi vurur ondan sonra da gelsin Danıştay burayı işletsin, yürütsün…” gibi son derece garip, saldırgan ve üzücü söylemler, zaten uzun yılların ihmaliyle aksak yürüyen adalet sistemini iyice çökertmektedir. Adalet Bakanlığı müfettişlerinin, yasalara aykırı olarak çıkarılmış bir yönetmeliğe dayalı keyfi talepleri üzerine, yüksek mahkemelerin ve birinci dereceye yükselmiş yargıç ve savcıların iletişimleri, adeta kendileri “uyuşturucu ve insan kaçakçıları” imişçesine tespit edilebilmektedir. Ne var ki, sonradan bir suç kanıtı bulunmamasına karşın en temel insan hakları ihlal edilmiş olan hukukçulardan bir özür bile esirgenmektedir.
Bugün adalet sisteminin düzeltilmesi ve özellikle yurttaşlara eşit, adil, verimli adalet sağlanması gerektiği çok açıktır. İnsan hakları ve temel özgürlüklerin savunulması ve hukuk devletinin güçlenmesinde hukukçuların tümü görevli ve ödevlidir. Hükümetin, “yargı reformu stratejisinden” ve kamuoyuna yansıyan “yetkili beyanlarından” anlaşıldığı kadarıyla, yürütme, yargı üzerindeki vesayet ve baskısını birkaç makyaj değişikliği dışında devam ettirmek niyetindedir. “Tarafsız olmak yerine, sınırsız bir iktidar sahibi olarak, aktif, şekillendirici ve yönetime hukuk üstü müdahalelerde bulunan bağımsız bir yargı, bağımlı bir yargıdan daha kötü sonuçlar doğurabilir…” şeklindeki talihsiz beyanlar, sanki bir muz cumhuriyetinde yaşıyormuşuz izlenimini vermektedir. Halbu ki, “Eğer yargı gücü, yasama ve yürütme güçlerinden ayrılmazsa özgürlük söz konusu olamaz.” (Montesquieu)Özellikle Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısında (üyelerin seçiminde) yapılması düşünülen değişikliklerle, hükümetin ve siyasi parti liderlerinin hegemonyasında bulunan TBMM’nin, yargıyı siyasallaştırma girişimlerine zemin hazırlanmaktadır.
Sonuç:
Hükümet yetkililerinin, gerçekten ihtiyaç duyduğumuz adalet reformlarının gerçekleştirilmesi için, öncelikle demokratik tartışma ortamını engelleyen, yanlı propaganda ve baskı ortamını önlemeleri, yüksek mahkemelere ve hukukçulara yönelik sistematik saldırıyı durdurmaları gerekmektedir.
Avukat Noyan Özkan
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- DEM Partili vekillerle 'Suriye' atışması!