'Yavaş yavaş toparlanma sinyalleri alıyoruz'

Sabancı Holding Perakende Grup Başkanı Haluk Dinçer, ''Bugün baktığımızda küresel sorunların henüz giderilmediğini ama en kötü günlerin geride kaldığını görüyoruz. Yavaş yavaş da bir toparlanma sinyalleri alıyoruz'' dedi.

'Yavaş yavaş toparlanma sinyalleri alıyoruz'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 21.10.2009 - 10:59

Perakende Günleri 2009'da konuşan Sabancı Holding Perakende Grup Başkanı Haluk Dinçer, Türkiye ekonomisinin küresel ekonomiye tam anlamıyla entegre olduğunu, dünyada olup bitenlerin işlerini büyük ölçüde etkilediğini söyledi. Dinçer, ''Öyle olmasaydı zaten geçen sene kriz patlak vermezdi, Türkiye'de bir milyondan fazla yeni işsiz yaratmazdık'' dedi.

Çin'in değersiz para birimi ile düşük maliyetlerle dünyanın fabrikası haline geldiğini, bunun fiyatlar üzerinde aşağı doğru ciddi baskı uyguladığını anlatan Dinçer, ''Enflasyon endişesi ortadan kalkınca ABD ve diğer ülkelerin merkez bankaları faizleri aşağı çekti. Likidite bollaştı. Bankaların borç verme kapasitesi öz kaynaklarının 40-50 katına çıktı. Bu sürdürülemez bir yapıydı ve sonunda balon söndü, saadet zinciri sona erdi'' diye konuştu.

Haluk Dinçer, ancak bazılarının hayal ettiği gibi globalizmin, kapitalizmin sona ermediğini, henüz marksizme de geçmediklerini belirtti. Dünyanın bugüne kadar görülmemiş biçimde güç kaymasına tanıklık ettiğini ifade eden Dinçer, tüm parametrelerin bu dönemde değiştiğini, küresel yapının yeni gerçeklerinin çok daha net biçimde ortaya çıktığını vurguladı.

Haluk Dinçer, ''ABD ve batı ülkelerinin tek başlarına dünyaya yön verdikleri dönemin sonuna geldik. Batının siyasi ve ekonomik egemenliği de bu dönemde azalıyor. Artık çok daha sorunlu bir küreselleşme var önümüzde. Dünya ülkelerini, dünyanın sorunlarına çözüm bulmak için çok daha dayanışmacı bir noktada görüyoruz'' dedi.

Dinçer, BRIC ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) dünya ekonomisi ve siyasetindeki öncelikli rollerini artık frenlemenin mümkün gözükmediğini söyledi. Artık dünyanın dümdüz bir şekil aldığını ifade eden Dinçer, gelişmekte olan ülkelerin ön plana çıktığı yepyeni bir ekonomik global düzene doğru gidildiğini söyledi.


'Küresel talebin orta vadede dengelenmesi mümkün gözükmüyor'


Haluk Dinçer, küresel talebin dengelenip dengelenmeyeceğine ilişkin cevabın olumsuz olduğuna işaret ederek, Amerika'daki zayıf talebin Çin ve Hindistan gibi ülkeler tarafından dengelenemeyeceğini, küresel talebin orta vadede dengelenmesinin pek mümkün gözükmediğini kaydetti. Dinçer, eğer ABD ekonomisi 2010'da biraz daha yavaşlarsa, ihracata bağlı olan tüm dünya ülkelerinin yine bundan çok ciddi darbe alacağının beklendiğini söyledi.
 

'Dünya, önümüzdeki dönemde çok daha yavaş büyüyecek'

Bundan sonraki dönemde Amerika'nın eski hızında harcama yapmasının mümkün gözükmediğini söyleyen Dinçer, ''Diğer taraftan Çin, Japonya ve Almanya gibi çok tasarrufu olan ülkelerin iç tüketiminin de Amerika'yı dengeleyecek şekilde artırması pek mümkün değil. Dünya dolayısıyla, önümüzdeki dönemde çok daha yavaş büyüyecek. Bu kaçınılmaz bir gerçek'' dedi.
 

'Bankacılık sisteminde değişen çok fazla bir şey yok'

Obama'nın bankalara açıkça ''Aklınızı başınıza toplayın, artık devlet yardımı yok'' dediğini ancak global bankacılık sisteminde değişen çok fazla bir şey olmadığını belirten Dinçer, ''Gerek iş modellerinde gerek denetim sistemleri eski tas eski hamam şeklinde ilerliyor'' diye konuştu. Haluk Dinçer şunları kaydetti: ''Bugün baktığımızda küresel sorunların henüz giderilmediğini ama en kötü günlerin geride kaldığını görüyoruz. Ve yavaş yavaş da bir toparlanma sinyalleri alıyoruz. Her şeyden önce gelişmiş ülkelerde bankacılık sistemine yapılan muazzam ölçüde para pompalanmasından sonra finansal sektöre duyulan güven yeniden tesis edilmiş durumda. Ancak bu finans sistemi reel ekonomiyi kapsamıyor. Reel ekonomide canlanma için gerçekten talebin yeniden yaratılabilmesi, tekrar yatırım iştahının yerine gelebilmesi, istihdam, büyüme gibi şeylerle ilgili. Dünya ticareti bu dönemde pozitif bir artış göstermeye başladı yavaş da olsa. Emtia ve hisse senedi fiyatlarında da kıpırdanma görüyoruz ki bu Türkiye'ye de yansıdı. Para piyasalarında aşırı likidite, düşük faizler sürüyor. Bunun da tüm varlık fiyatlarında yukarıya doğru etkisi söz konusu. Bu dönemde konut piyasasının iyileştiğine dair işaretler de çok net görülüyor. Amerika ve Avrupa'da üçüncü çeyrekte büyüme sonuçlarını pozitif bekliyoruz. Dünyada kısa vadede umut ışıkları var, umut ışıkları için gerekli koşullar var ancak orta ve uzun vadede dünyada düzeltilmeyi bekleyen çok ciddi yapısal sorunlar ortada.''
 

'Türkiye, dünyayı şaşırtabilir'

Türkiye için IMF'nin büyüme projeksiyonun yüzde 3,7 olduğunu, hükümetin orta vadeli programında da bunun yüzde 3,5 olarak beklendiğini anımsatan Dinçer, ''Her ikisi de tabii Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülke için son derece düşük oranlar. Türkiye için toparlanma yavaş ve kademeli olacak deniyor. Türkiye'de dış talep ve yurt içi yatırım iştahı yerinde olmadığı için ekonomi zayıf seyrini sürdürecek deniyor. Ben bunlara katılmak istemiyorum. Son derece kötü senaryolar. Tam tersi bazı şartların oluşması halinde Türkiye'nin dünyayı şaşırtabileceğini düşünüyorum'' dedi.

Türkiye'nin geçmişteki krizler sonrasında hem çok hızla hem de güçlü çıktığını dile getiren Dinçer şunları kaydetti: ''Keşke bu sefer de Türkiye krizlere dayanıklıdır ve bu krizden de rahatça çıkacaktır diyebilseydik ancak, bu kriz bizden kaynaklanmadı, çok konuşulan ifadeyle 'kriz bizim krizimiz değil başkalarının krizi' dendiğinden dolayı biraz elimiz kolumuz bağlı. Geçtiğimiz krizlerde Türkiye'de çok ciddi devalüasyonlar yaşanır, akabinde Türkiye'nin ihracatında ciddi artışlar gerçekleşir, iç piyasadaki kapanma bu şekilde dengelenir... Ancak, bu sefer Almanya ve benzer ülkelerin alım becerisi yok. Dolayısıyla dış dünyanın toparlanmasını beklemekten de Türkiye'nin başka bir çaresi yok. öncelikle dış dünyanın toparlanması en azından kötüye gidişin durması gerekiyor. IMF'nin AB için büyüme beklentisi binde 3 seviyesinde, neredeyse büyüme falan yok.''

 

'Tasarruf da önemli'

Haluk Dinçer, tasarrufun da önemli olduğunu, büyümenin tasarrufun bir fonksiyonunu oluşturduğunu söyledi. Dinçer, ''Tabii bu Çin'in yaptığı gibi iç tasarrufla da olabilir, başka bazı ülkelerin yaptığı gibi borçlanarak ve sermaye ithal ederek de olabilir'' dedi. Kriz döneminde, önümüzdeki zor yıllarda Türkiye'nin bu ekonomik modelini hızlı bir şekilde değiştirmesi beklenemeyeceğine göre, Türkiye'nin 2010 yılında ve sonrası birkaç yılda muhtemelen yine dış borçlanma ile ve Türkiye'ye doğrudan sermaye ithal ederek hem doğrudan yatırımlar hem de portföy yatırımları ile büyümesini sürdüreceğini belirtti.
Dinçer, ''Bu bağlamda akla gelen en akıllıca çözüm IMF ile yeni bir anlaşma yapılması ki 1,5 senedir de bunu tartışıyoruz. Ben IMF ile anlaşmazlıkların büyük ölçüde giderildiğini görüyorum ve yakında da anlaşmaya varılacağına inanıyorum'' dedi.

IMF'nin eski IMF olmadığını ifade eden Dinçer, IMF'nin kaynaklarının ciddi bir şekilde artırıldığını, borç verme kapasitesinin 250 milyar dolardan bir trilyon dolara çıktığını hatırlattı. Dinçer, ''IMF küresel krizin aşılması ve dünyada bu ekonomik dengesizliğin yok edilmesi için esasında dünya ülkelerine yardım ediyor ve Türkiye'de sadece ekonomide zorluk olduğu için değil, çünkü epey de bir zaman geçti, tamamen dünyada dengenin tekrardan kurulması için Türkiye'ye yardım edecek'' dedi.

Haluk Dinçer, Türkiye'nin IMF'den, dünya piyasalarından borçlanabileceğinden çok daha ucuz borçlanabileceğinden bunun çok akıllı bir çözüm gibi gözüktüğünü kaydetti. Bu olduğu takdirde Türkiye'de likidite artacağını, risk primi düştüğü için sadece IMF'den ucuz kaynak gelmeyeceğini, bunun çarpan etkisiyle dünyanın dört bir tarafından da ucuza kaynak gelebileceğini söyleyen Dinçer, ''Ve benim iyi senaryom, Türkiye 2010'da uçar ve dünyayı şaşırtabilir. Ve dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri arasına girebilir. Bu mümkün gözüküyor'' dedi.

 

'Resim biraz düzelmeye başladı'

Esasen resmin biraz düzelmeye başladığını söyleyen Dinçer, herkesin ikinci çeyrekte yüzde 7 küçülme konuştuğunu, geçen yılın aynı çeyreğiyle kıyasladığını ancak, kendisinin öyle bakmadığını, yılın ilk çeyreği ile kıyaslandığında ekonominin ikinci çeyrekte yüzde 7 büyümüş gözüktüğünü anlattı. Dinçer, ''İlk çeyrekte dibe vurduk ve ikinci çeyrekte yükselmeye başladık. Doğru bakış budur'' dedi.

 

'Türkiye cazibesini sürdürüyor'

Türkiye'nin çazibesini sürdürdüğünü ifade eden Dinçer, yatırımcıların Türkiye'ye ilgisinin yüksek olduğunu, Türkiye'ye yatırımın süreceğini kaydetti. Ekonomide her şeyin güllük gülistanlık olmadığını, en önemli sorunun işsizlik olduğunu belirten Dinçer konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Türkiye'de her yıl 1,2 milyon bebek dünyaya geliyor ve her yıl en az 500 bin kişiye iş yaratmak zorundayız. Bu krizden en çok etkilenenler KOBİ'ler oldu. Bu şirketlerin verimliliği orta vadede yükseltilemezse faturası büyük olacak. İşsizlik Temmuz'da ilk defa yüzde 12.8'e düştü ve istihdamda ilk kez artış gözüküyor. Ancak halen 3,3 milyon işsizimiz var. Muhtemelen gerçek bunun da ötesinde. Genç nüfusta işsizlik yüzde 30'a ulaştı. Kayıp nesiller istemiyorsak ekonomideki büyüme yüzde 3'ler yüzde 4';ler değil, yüzde 8'ler, yüzde 10'lar olmalı. İş yaratamazsak krizden tam olarak çıkmış sayılmayız. Türkiye dayanışmacı bir toplumdur. Bizde ateş sadece düştüğü yeri yakmaz. Olumsuz etki çok daha büyük olur.''

 

'En büyük varlık insan kaynağı'

İşsizlik sıkıntısı yaşayan Türkiye'nin en büyük varlığının insan olduğuna dikkati çeken Dinçer, bunun verimli bir şekilde kullanılamadığını, insan kaynaklarındaki gelişimin milli gelire de yansımadığını anlattı. Dinçer, ''Türkiye'nin son derece becerikli, nitelikli, çalışkan bir iş gücü var. Türkiye'nin iş gücü Brezilya, Rusya, Çin ve Hindistan ile mukayese dahi edilemez. Bundan sonra Türkiye;'in global rekabette insanıyla farklılaşacağına inanıyorum'' diye konuştu. Bu kez krizin ülkeye girişini reel sektörden yaptığını söyleyen Dinçer, ''Umarım ki bu kriz reel sektörün yeniden yapılanması, rekabet gücü kazanması için bir fırsat olur'' dedi.

 

'Türkiye değişiyor'

Haluk Dinçer, ''Bana göre krizin en hayırlı tarafı Obama'nın başkan olması olmuştur'' diyerek, dünyanın en büyük ekonomisine yeni bir yönetimin gelmesinin bugün hem dünya için hem Türkiye için yepyeni imkanlar ve fırsatlara kapı araladığını belirtti. Önceki dönemlerden farklı olarak Amerika ve Türkiye'nin dış politika tercihlerinin ve önceliklerinin önemli ölçüde örtüştüğünü bildiren Dinçer, ABD Başkanı Obama'nın göreve geldikten 40 gün sonra ilk deniz aşırı gezisini Türkiye'ye yapmasının Türkiye'ye verdiği önemi çok net bir şekilde ortaya koyduğunu ifade etti.

Dinçer, yeni dönemde Türkiye'de dış politikada çok ciddi değişim rüzgarlarının estiğini vurgulayarak, ''Türkiye öncesinden farklı olarak çok merkezli bir dış politika izliyor. Türkiye değişiyor, komşularıyla barışıyor. Tarihiyle barışıyor. Geç de olsa yanlışlarımızdan dönüyoruz. Ülke ekonomisinin önünü ciddi bir şekilde açıyoruz'' şeklinde konuştu.

 

Türkiye'nin arka bahçesi...

Türkiye'nin, arka bahçesini, geniş bir bölge coğrafyasında hazırladığını belirten Dinçer, Türkiye'nin, dünyanın enerji kaynaklarının dörtte üçünün bulunduğu Rusya, Pakistan, Azerbacan, Irak, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin yer aldığı coğrafyada, bölgesel ekonomik entegrasyona doğru gittiğini bildirdi.

Dinçer, Türkiye'nin öncü ve merkez ülke olmayı üstlendiğini belirterek, komşu ülkelerle çok ciddi ekonomik köprüleri kurduğunu ifade etti. Türkiye'nin Irak ile stratejik işbirliği toplantıları düzenlediğine dikkati çeken Dinçer, bu toplantıların, fiilen bakıldığında ortak Bakanlar Toplantısı olarak nitelendirildiğini, onlarca anlaşma parafe edildiğini kaydetti.

Dinçer, tüm dünyanın izole ettiği bir ülke olan İran ile Türkiye'nin diyalog içinde bulunan nadir ülkelerden birisi olduğunun altını çizerek, Türkiye'nin ''dünyanın son derece çekindiği bir ülke'' Rusya ile de enerji konusunda stratejik iş birliği anlaşmalarının imzalayabildiğini dile getirdi. Türkiye'nin bu adımları sadece dış koşullar gerektirdiği için atmadığını belirten Dinçer, toplumsal taleplerin de bu yönde olduğunu ifade etti.

Dinçer, toplumun kavgaları, karmaşaları istemediğini vurgulayarak ''Türkiye barış , istikrar istiyor. En önemlisi de ekonomik gelişim istiyor. Bütün bu olan biten ekonomik gelişim için çok büyük bir fırsattır. Bilhassa Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu bölgesi için bu değişimlerin azami ölçüde fayda sağlayabileceğini düşünüyorum'' dedi.

 

'Perakende en önemli stratejik büyüme alanlarımızdan biri'

Türkiye'nin bölgenin bir alışveriş merkezi olma yolunda ilerlediğine işaret eden Dinçer şunları kaydetti: ''Yakın gelecekte sadece Türkiye'de değil, perakende sektörünün komşu ülkelere açılması için bunu çok ciddi bir fırsat olarak görüyorum. Yakında Türkiye'nin perakende şampiyonlarının çevre ülkelerde de liderlik kovalayacağına kalben inanıyorum. Biz Sabancı olarak perakendeyi en önemli stratejik büyüme alanlarımızdan biri olarak belirledik. Perakendenin ülkemizdeki büyük potansiyeline çok inanıyoruz. Sektörün büyük bir değişimden geçtiğinin farkındayız. Kriz yılı denilen 2009 yılında biz tam 218 mağaza açıyoruz. 180 milyon lira yatırım yapıyoruz. Çalışan sayısını 2 bin 500 kişi artışla 15 bin kişiye çıkarıyoruz. Gelecek 3 yıl içerisinde 500 milyon lira daha yatırım yapacak stratejik planlarımız da hazır.''

Dinçer, Carrefour'un 35 ülkede 15 bin mağazada faaliyet gösterdiğini belirterek, Türkiye'nin yerinin Carrefour için son derece özel olduğunu ifade etti. Teknosa olarak da Türkiye'de 65 ilde faaliyet gösterdiklerini dile getiren Dinçer, ''Daha nerelerde mağaza açarız diye her gün çalışıyoruz'' dedi. Dinçer, Türkiye'nin üzerindeki bulutların dağıldığını bildirerek, ''İnanıyorum ki bu zor günler geçecek. inanıyorum ki iç talep canlanacak ve Türkiye siz perakendecilerin omuzlarında yükselecek'' diye konuştu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon