Anlatı ustalığı, dizginlenmemiş düş gücü, çokça cesaret!

Türkiye’de sol siyaset içinde etkin biçimde rol aldıktan sonra Hollanda’ya iltica etmiş Fatih’in ve eşi Müjgan’ın yaşamı, yirmi yaşındaki kızları Akdeniz’in “şüpheli” bir tramvay kazasında ölmesi ile altüst olur. Ancak Fatih, eliyle gömdüğü kızını yıllar sonra kanlı canlı karşısında gördüğünde gerçeğin gizemini çözmeye girişecektir. Edebiyatta 45 yılı geride bırakan ve yapıtlarıyla Türkiye’nin yakın tarihinin kaydını tutan İnci Aral, Yukarlarda En Uzaklarda (Kırmızı Kedi Yayınevi) adlı romanında, bu kez bilimkurgunun sınırlarında dolaşarak kendi yazın alanını da genişletiyor. Okuyucuyu yaşam ve ölüm kavramlarını yeniden düşünmeye çağırıyor.

Yayınlanma: 05.02.2022 - 00:03
Abone Ol google-news

 

Fotoğraflar: HÜSEYİN ÖZDEMİR

‘KENDİMİ AŞTIĞIMI DÜŞÜNDÜĞÜM ANLAR OLDU’

- Yukarlarda En Uzaklarda romanınızı tamamlamanız uzun bir zamana yayılıyor. Öncelikle tasarlama ve tamamlama aşamalarını anlatmanızı rica edeceğim.

İlgimi çeken, insan hikâyelerini uzun süre belleğimde taşıyorum. Yukarlarda En Uzaklarda romanımı da yirmi yıl boyunca yazma niyetiyle beklettim. Hollanda’ya iltica etmiş bir çiftin kaza sonucu kızlarının ölümüyle yaşadıkları acı ve yıkımı izleme imkanı buldum.

Zaman içinde konuyu nasıl kurgulayacağımı düşünerek biçimlenme ve olgunlaşmaya bırakmıştım. Yazmaya oturduğumda roman kabaca belliydi ama asıl büyük serüven o zaman başladı. Ayrıntılar ciddi çözümler gerektiriyordu. İnatla bunları yenmeye çalıştım.

Anlatıcıya karar verme aşamasındaysa ölmüş olan genç kız, öne çıktı. Akdeniz’in sesiyle aile dramı farklı boyutlar kazandı.

Konuşması için ikinci bir yaşam sunduğum kahramanım, yazarını olağanüstü durumlara ve yerlere götürdü. Yeni yollar, heyecan verici keşifler yaşadım. Hem bağlayıcı ve zevkli hem de yorucu bir deneyimdi.

Kendimi aştığımı düşündüğüm anlar oldu. Romanda anlattığım yerlere gittim, oralarda kaldım ve bu yolculuk üç uzun yıl sürdü.

‘SINIRLARIN DIŞINA ÇIKTIM!’

- Yazım aşamasında yol alırken bu zaman içinde yaşamda, çağda gerçekleşen değişimler, dönüşümler, başkalaşımlar dolayısıyla hikâyenin özü, temel tasarınız değişmediyse de tasarladığınız ve başladığınız dönem ile bitirdiğiniz dönem arasında ne gibi farklılıklar yarattı ve romanın yapısında nasıl bir olgunlaşma sağladı?

Başlangıçta bilimkurgu sınırlarında gezinen bir roman tasarlamadım. Elimdekinin etkileyici ve iyi bir roman konusu olduğunu biliyordum. Başladığımdaysa göçmenlik, ölüm, anne babanın geçmişleri vb ögelerle çok katmanlı, olağanüstüne dönüşme olanağı olan bir malzemeye sahip bulunduğumu hissettim.

Buna göre yeni bir kurgu yapmak zorunda kaldım. Yazma sürecinde roman koyduğum bir çok yeni olay ve durumu iç mantığına uygun biçimde içine aldı, kat kat açılarak heyecan verici bir yazım sürecine dönüştü. Sonu da kendiliğinden geldi.

Bir de zamana ilişkin değişimler vardı. Olay doksanlı yılların sonunda Hollanda’da yaşanıyor. O yıllarda teknoloji bugünkü kadar gelişmiş değil. Cep telefonu yeni çıkıyor, internet yaygınlaşmamış.

Akdeniz’in iletişim gereksinmesi beni biraz zorladı ama bir noktadan sonra uzay teknolojisinin egemen olduğu günümüzü aşan bir bölgeye geçildi.

Hem karada hem havada yol alan araçlar, ayrıcalıklılar adası, binlerce kişinin yaşadığı uzay kent gemileri. Bunlar başlangıçta tasarlanmamış ama doğru kurulan roman yapısının sağladığı genişlikler oldu.

Hayal gücümü özgür bıraktım ikinci bir yaşam için bir uzay ülkesi yarattım ve sınırların dışına çıktım. Böylece roman ölüm ve yaşam üzerine çok boyutlu, çağdaş, esnek bir teorik zemine oturdu ve olgunlaştı.

‘KUANTUM FİZİĞİNİ EKSEN ALDIM!’

- Gidenin, kaybedilenin, yitirilenin dilinden /penceresinden varoluşsal kozmik bir roman Yukarlarda En Uzaklarda… Bilim, din ile felsefenin yoğun sorgulamalar ve kimi bileşme denemelerinin de çağımızda iyice yoğunlaştığı günümüz aralığında romanınıza yansısına ilişkin neler söylersiniz?

Romana çalışırken ölümle ilgili yeni bilimsel araştırmalar yanında spiritüel yani ruhsal ve tinsel kaynaklara da baktım.

Bugün spiritüalizmin tuhaf biçimde felsefenin yerine geçirilmeye ve arada bağlar kurulmaya çalışılıyor. Bu, gerçeğin çarpıtmaya uğradığı görsel çağa özgü bir yanılgı ve çaresizlik.

Felsefi düşüncenin yaşanan sığlaşma ortamında iyice zorlandığı da ortada. Romanda bu geri geçiş ya da algıları sorgulamaya çalıştım.

Öte yandan ölümle ilgili dinsel söylemlere, ruh, hayalet gibi soyut kavramlara uzak durmaya gayret ettim. Akdeniz, bu tür söylemlere yeni yorumlar, incelikli karşı çıkışlar getiriyor.

Bense kuantum fiziğini eksen aldım Romanımın vardığı yerse fantastik edebiyata yakın bir yer oldu.

EDEBİYATTA 45 YIL!

- Edebiyatla varoluşun, kozmik evrenin, kuantum fiziğinin ve düşün bu yoldaşlığını yazınınızda nasıl bir an / patika - meselâ süreğen - olarak yorumluyorsunuz?

Bu roman, kırk beş yıllık edebiyat yolculuğumun beni götürdüğü yerden çıktı sanırım. Bu yol kazanılmış anlatı ustalığı, dizginlenmemiş düş gücü, çokça cesaret içeriyor olabilir.

Bir de sorular: gerçekten yalnız mıyız bu evrende? Yakınlarda bir zamanda öyle olmadığı anlaşılır mı?

İnsan bilincinin ölümsüz olduğunu, enerji varlığı olan canlıların yok olmayıp yalnızca biçim değiştirdiği gerçeğinin Dünya insanının sıradan algısını kat kat aştığını düşünmek de var elbette.

Akdeniz’e yeni bir yaşam bağışlama isteğim her şeyi belirledi. Kuantum fiziğine girdiğimde bilimsel olduğu kadar yeni bir felsefi bakış açısı ve olgu da içerdiğini fark ettim.

Yeniden yaşamın insan bilincinde bir bal peteğine dönüşürcesine oluşma hikâyesini böyle tanımlayabildim belki de. Belki çünkü yazarken zihnimin işleyişini bütünüyle kontrol edemiyorum. Her zaman konunun ve metnin gerektirdiği ve beni götürdüğü yönde ilerliyorum.

Söz ettiğiniz gerçek üstü yaklaşım, bu tür bende süreklilik kazanır mı bilmiyorum.

‘BİLİM VE FELSEFENİN OKURDA KARŞILIĞINI BULAN DIŞA VURUMUNDAN UMUTLU DEĞİLİM!’

- Genelde perde de edebiyatta bilim, din ve felsefenin yoğunlaşan, okurda da karşılık bulan teması ve dışa vurumuna ilişkin görüşleriniz nelerdir?

Gerçek bir yoğunluk olduğu görüşünde değilim. Dini bırakırsak bilim ve felsefenin yoğunlaşan ve okurda karşılığını bulan dışa vurumundan da umutlu değilim. Olsa olsa bir avuç meraklısı vardır.

Seçici bir okuyucu ve izleyiciyim. Son dönemde belirleyici olan Hollywood sinemasının birbirine benzeyen, ticari, klişelerle dolu fantastik ürünlerinin nasıl olup ilgi gördüğünü anlamıyorum.

Bu konuda özellikle sıradan genç izleyicinin belli bir ortalama beğeni düzeyine indirgendiğini görüyorum.

Edebiyatta ise özellikle son yıllarda yoğun, diliyle, öyküsüyle tam olarak beğendiğim gerçek üstü Türk ya da yabancı romanı okumadım.

Görüntünün anlamı alt ettiği yaşadığımız şu günlerde yaşamlarımız derinliğini yitirdikçe hikâyeler de bir örnekleşip basitleşti.

‘EN TRAJİK VE YIKICI DENEYİM, BİR EVLADIN KAYBIDIR!’

- Klişe bir coşku ve heyecandan azade, bir gönül çarpıntısı, iyileşme, toparlanma, tazelenme ve olasılıklar dünyasıyla bir uzay ülkesinde var olmaya devam eden Akdeniz, imgesel bir varlığa dönüşüp başkalaşarak alemler arası bir nitelik kazanıyor.

Akdeniz’in ailesine yaşattığı yoğun acı ve yazarının genç kızı yeniden, sevgiyle yaşatmaya karar verişiyle bunu anlatması başta aynı acıyı yaşamış aileler ve okurlar için bir başka yerde yeni bir yaşam umudu oluşturabilir mi?

Romanın bu acıyı yaşamış aileler üzerinde nasıl bir etki yaratmasını umar yazarı?

Bence insan yaşamının en trajik ve yıkıcı deneyimi bir evladın kaybıdır. Bundan daha büyük bir felaket düşünülemez.

Bir anne baba buna nasıl katlanır, neler yaşanır bu acı bir aileyi nasıl tüketip dağıtır bunlara baktım. Bu yüzden aynı acıyı yaşayan anne babalara Akdeniz’in bir biçimde yaşamayı sürdürdüğünü göstermeye çalıştım. Bu boş bir teselli değildi.

‘AKDENİZ’İN SERÜVENİNE İNANCIM TAM!’

İnsan olarak yaşamın ve evrenim gizemleri üzerine hâlâ çok az şey biliyoruz. Akdeniz’in öldükten sonraki günlerde kuğuya dönüşüp kanaldan evini gözetlediğine, bir güvercin ya da puhu kuşu olarak annesine bahçede göründüğüne inanıyorum.

Uzay gemisiyle yolculuğuna da. Onun tanık olduğu ve katıldığım serüvenine inancım tam. Gerçekte bilinç yok olmuyor, yaşıyor ve geride kalanları izliyor.

Bizler kaybedilmiş sevdiklerimizin rüzgarını hissediyoruz yanı başımızda birden, seslerini duyuyoruz içimizde.

Onların bir biçimde yaşadıklarına okurlarımı inandırdığım kadar ben de inandım yazdığım romanla ve evrenin katı materyalist düzeninden kuşku duymaya başladım.

‘ANNE BABANIN GERÇEKLİĞİNİ YAZARKEN, ACI ÇEKTİM, KORKTUM, ÜRKTÜM!’

- Devrimci mücadele sonrası askeri yönetim yüzünden Hollanda’ya göç etmiş anne ve babanın yaşadıklarını, acılarını, umutlarını işlerken yol aldığınız, benimsediğiniz somut ve/veya metaforik düzleme ilişkin neler söylersiniz?

Türkiye’nin olağanüstü ya da askeri yönetim dönemlerinin acılarını yaşamış, işkencelerden geçmiş, işkencede öldürülmüş ya da kaybedilmiş insanlarını çok yazdım, öykü ve romanlarımda bu insanların yakınlarının duygularını anlattım. Yine de bazı zalimlikleri anlatmaya elim ve dilim varmadı.

Bu romanda bir polis şiddeti sarmalından geçip yurdunu terk etmek zorunda kalmış bir babanın bir de evladını kaybetmesi katlanmış büyük bir acıydı.

Buradaki anne babanın duyguları ve yaşadıkları ayrıca bana doğrudan yaşayan kişiler tarafından da anlatılmış, yazılmış ve bölüşülmüş somut gerçekler. Bu bölümleri yazarken acı çektim, korktum, ürktüm.

İKİ YILDIZ TOHUMU VE AŞK!

- Akdeniz ve Noah… Yapıtın aşka yaklaşımı da Akdeniz gibi… Aşk da ölmüyor!

Akdeniz’in yeniden doğuşuna katkısı olan, yeni yaşamına uyum sağlamasını sağlayan ve bir ayağı dünyada uzaylı bir melez olan Noah, romanın yürütücüsü ve olumlu kahramanı olarak ilk sayfalarda kendiliğinden ortaya çıktı. Çocukluktan kalma yaraları vardı ama başarı ve mutluluğu da biliyordu.

Her ikisi de birer yıldız tohumu olan bu iki insan coşkuyla bir araya geldiler, bir dönem yalnız aşk değil arkadaşlık, dayanışma, kalıcı dostluk duygularını içeren gerçek bir sevgi birliği kurdular.

Akdeniz bu aşkla kendini ve yaşamın anlamını keşfetti. Böyle bir roman aşksız olmazdı zaten.

- Yeni tasarılarınızı sorarak bitirelim söyleşimizi.

Şu an söz edeceğim yeni bir tasarı ya da çalışma planım yok. Dinleneceğim ve romanımın okura ulaşmasını bekleyeceğim. Ama yedekte bir şeyler her zaman bulunur.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler