Ritmik düzene başkaldırı şiirleri

Ecza Kışı (Yasakmeyve Yayınevi) ile kazandığı Attila İlhan İlk Kitap Şiir Ödülü’nü kazanan şair Oğulcan Kütük’ün kısa süre önce yayımlanan ikinci kitabı Oğlan Çıkmazı (İthaki Yayınları) 20 şiirden ve üç ana bölümden oluşuyor: “Davanın Kabulüne”, “Oğlan Çıkmazı” ve “Uzak Çocuklar İçin Kabul Mektupları”.

Yayınlanma: 02.01.2022 - 00:01
Abone Ol google-news

“bir taş sökülürse bin yıllık yerinden/ oyuğunda kalan ne varsa içimdir”

Oğulcan Kütük / Nehir Mektubu şiirinden...

VAROLUŞSAL İMGELER

Şair Oğulcan Kütük’ün ikinci kitabı Oğlan Çıkmazı (İthaki Yayınları), bir mahkeme ile başlıyor ancak gerçek bir mahkeme tanımından uzak. Çünkü mahkemelerdeki yargıç ve sanık olarak alışık olduğumuz özneler burada “Oğul” ve “Oğulcan” ya da “Oğul” ve “Can”. Hem ayrı hem de beraber iki varoluşsal imgenin aynılığının isyana dönüşmesi sözcüklerle dile getiriliyor.

“Davanın Kabulüne” bölümüne; kaçış, tarihi sorgulama, “sen”e ulaşma arzusu, bu arzunun doğuşuyla tekrar yalnız kalma arzusunun doğuşu hâkim:

“ellerime sardığım astar sana uzanırken yırtıldı bak/ bu çölü benimle bırak, kan çek yüzüne biraz”.

“Dip ve Dil”, şiiri sesi görünür kılmaya çalışmanın ürünü. Sesle birlikte kendini de var etmeye, okura duyurmaya çalışıyor şair.

Anlaşılmaya çalışan, bu dünyada bir yeri olan ya da bu yeri edinmeye çalışan insanın gölgede kalan “ben”ine vurgu yapıyor:

“duvarıyım kendi çukurumun, yuvamda kusurum/ sökülmedi dilim. yasımı yıllarca kamburumda çınlattım da/ sesimi başkası taşıdı.”

VAR OLAN VE GÖRÜNMEYEN!

Oğulcan Kütük, var olan ile var olup görünmeyen benliklerin çatışmasını örnekliyor. Gölgenin güne karşı verdiği savaşımın, kazananın yenik düşeceği bir zıtlığın mücadelesini veriyor. Şair, gölgenin kendinden arınmaya çalışırken yok olmaya yüz tutması, maskenin yere düşüp parçalara bölünmesi ve yepyeni duygu ve şiirlerin de böylece doğacağının resmini çiziyor.

Oğlan Çıkmazı şiirle birlikte türler arası bir şiirler toplamı. İlk okuyuşta birbirinden bağımsız duygusu uyandırıyor. Her biri farklı zamanlarda yazılmış değil de arka arkaya, bir öykü ya da roman kurgusu ile okunduğu gibi, beraberken de dizem sağlayıp uyumluluğuyla dikkat çekiyor.

Sesli bir okuma, notaların armonisi gibi harflerin yan yana gelişiyle sözcükler armonisi oluşturuyor. Müziğin yanı sıra yapıtın türler arası duruşuna “mektup” da eklenmeli.

VIRGINA WOOLF’A NEHİR MEKTUBU!

Son bölümde Oğulcan Kütük, Virginia Woolf’a, “Nehir Mektubu” şiirinde ses oluyor. Geçmişten gelen bir mektubu sarsıcı bir şiire dönüştürüyor:

“biri beni bu durumdan kurtarabilseydi, bu sen olurdun/ ama çoktan kuşandım taşımı, ölümü nehirlere sardım/ intihar uzun sularda yüzdü yıllarca”.

Oğulcan Kütük’ün şiirlerinde nehirler de var yokuşlu yollar da. İlaçlar da var etken maddeler de. Temelde yaşamın ta kendisi var bu genç şairin şiirlerinde. Bir iç dökme ve günlük nefes alış verişlerimizdeki o ritmik düzene başkaldırı havası sezinleniyor yapıtın bütününde.

YARALI ŞİİRLER

Şiirlerin anlatıcı sesi doğru tanılamayla “yaralı”. Şair, patriyarkal düzenin baba algısından, belki bir sevgiliden, toplumdan, özgürlüğün tadına vara vara yaşanamamasından yaralı. Bilemeyiz. Ama şunu söyleyebiliriz ki Şair, bu “yaralılık” durumuna güçlü ve okuru çeken bir dille ve sarsıcı dizeleriyle çare arıyor.

Oğulcan Kütük, bir fidan, şiirleriyse birkaç küçük yaprak. Ancak bu küçük yapraklar yıllar geçtikçe, şairin, gölgesinde sık sık soluklanacağımız, dallarına dokunup gövdesine yaslanacağımız kocaman bir çınar ağacı olacağının habercisi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler