Romanımızda farklı evrilme... M. Sadık Aslankara’nın yazısı...

İnsanı, anlatı kurmaya zorlayan ne? Kişinin buna kalkışması, söyleyecek sözü olduğunu göstermiyor mu? Nitekim Türkiye’de 1980 sonrası yayımlanan öykü roman ilk kitapların, cumhuriyetin elli yılı (23-73) boyunca basılan tüm kitapların en az on katına vardığı kolayca görülebilir.

Yayınlanma: 01.06.2022 - 00:01
Abone Ol google-news

1980 sonrası yazınımızda bir farklı evrilme de kurmacada öykü-roman-oyun ilk kitapların arkası kesilmeksizin akışında gözlendi. Günümüz genç yazarları için aktarayım:

Latife Tekin, kırk yıl önce ilk romanı Sevgili Arsız Ölüm’ü (1983), heyecanla Adam Yayınları’na götürmüş. Yayın Yönetmeni Memet Fuat, dosyayı beğenmiş, sabırsızlıkla yanıt bekleyen Latife’ye, “İkinci dosyanı da getir, öyle yayımlayalım,” demiş.

Ama Latife kız yaman, tez Berci Kristin Çöp Masalları’nı (1984) kotarıp bırakmış masasına, yazınımızın yetkesi bakmış, yazar sağlam, ikisini art arda yayımlamış o zaman.

1980’lerde edebiyatımıza armağan olarak katılan Latife Tekin böyle çıkmış ortaya. Nerede okudum, kimden dinledim, arşivimi karıştırsam bulurum elbet.

Aslolan, Memet Fuat tutumundaki derinliği kavramak; bu davranış üzerine yoğunlaşıp bundaki anlamsal tortuyu yakalamak. Öte yandan Memet Fuat’ın, derli toplu anlatımın, insanı pekâlâ yazar yapabildiği söylemini de göz ardı etmemeli. “Kitaplar Adası”nda her yıl öykü-roman nice ilk kitaba yer açıyorum. Alın, bu hafta da üç ilk roman size…

AYLA ÖNAL: ‘SİRANUŞ’UN MIZIKASI’

Ayla Önal, içe dönük çatılama getirdiği ilk romanı Siranuş’un Mızıkası’nda (Bilgi, 2020) aykırı bir çiftin birbirinden kopuşuyla başlatıyor anlatısını.

Savrulan ikili, ilişkilerinde zaten denge kuramamış bir karı koca. Nermin yargıçtır, kocası Ali Kemal, karısının kararlarıyla yaşıyordur bir bakıma. “[B]irkaç bavulla Ankara’yı terk edi(ip)” İstanbul’a taşınır. (21) Yıl, 1978’dir.

Yazar, Ali Kemal aracılığıyla, yerleştiği Hayat Apartmanındaki insanlarla tanıştırıp onların iç dünyalarındaki yolculuğa çıkaracak, süregiden hayat, farklı uçlarla uzaklara da taşıyacaktır okuru.

Biz, bunlardan Siranuş’u da tanır, onun, “aradan geçen altmış üç yıla rağmen unutulmamış, o günlerden geriye tarifsiz acılarla örselenmiş yüreklerle” “daha nicelerini anlattığı sürgün yolculuğu”nu dinleriz: “Bize bunu nasıl yaparlar?” “Hayatımızı çaldılar. Neden?”

Siranuş’un, “acıları(n)ı hiç unutma(yan) on yaşındaki kızı Rakel’in, artık koca bakımındaki yaşlı “zihni”nin oyunlarıyla dinleriz o günleri. (40, 81)

NEBAHAT ECESOY-VANİZOR: ‘LALE OTEL’

Nebahat Ecesoy-Vanizor’un ilk romanı Lale Otel (5 Şubat Yay., 2020), aynı adı taşıyan oteli kendisine odak alıyor. Anlatı, olgusal gerçeklik temelinde geriye dönük yapılandırılıp bu arada yaşanan zamana dayalı farklı bir gelecek kurulurken, kazandırılan bu çatılamada roman kişileri, iç dünyalarından yansıyan toplumsal-kültürel bir dış dünya tasarımıyla okur önüne geliyor.

Bir ucu İzmir’den, öteki ucu İstanbul’dan hareket eden, geçmişlerinde yanıt bulamadıkları arayışlarına bu kez farklı yönsemeler eklenmiş roman kişileriyle bir yolculuk hikâyesi kuruyor yazar.

Görece içlerine kapansa da yeni kıpırdanış, arayış sergileyen sanat tarihi doçenti akademisyen Nil’le mesleğine tutkuyla bağlı mimar Sinan, ilkinin Mardin’de müze yöneticiliği yapan öğrencisi Selçuk, ikincisinin Edinburgh’tan okul arkadaşı Mardinli Daniel tarafından kente davet edilir. Farklı salkım hikâyeler eşliğinde, okuru cezbeden zengin bir kültürel artalan açılacaktır Mardin’de okur için. Buna farklı zeminde toplumsal açılımlar getiren bir çokseslilik de eklenecektir ayrıca.

ÇINAR ERGİN: ‘İLHAN, MAHİR, DAVID’

Çınar Ergin, yuvarlamayla yüz elli yıl öncesine yöneliyor ilk romanı İlhan, Mahir, David’de. (Bilgi, 2021) İstanbul’dan, Adana’dan, İzmir’den farklı kanallarla gelip Kırım Savaşında aynı saflarda buluşan, yine farklı nedenlerle ülkelerine döndükten sonra, toplumlarına kırgınlıkları nedeniyle yeni kıta Amerika’ya göç etmenin hayaliyle yollara düşen üç kafadar, üç karakterle buluşturuyor okuru, hep dışa doğru açılan çatılama eşliğinde.

Yazar, bir yandan adlarını romana da başlık yapıp öznel sorunları içinden anlatısına kattığı kişileri, yaşadıkları yarılmaları işlerken okurun, zamandizinsel belgelemeler eşliğinde toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel vb. açılardan dünya tarihiyle yüzleşmesini, karakterlerin serüvenlerini sağlıklı bir zemin üzerine oturtabilmesini sağlıyor.

Bu arada İlhan, Mahir, David aracılığıyla insanoğlunda tutkuya dönüşen serüvenci göç olgusunun eski bir örneğiyle bizi buluşturuyor.

İstanbul’dan yola çıkan üçlü, Selanik, Belgrat, Budapeşte, Viyana, Hamburg, Londra üzerinden kurdukları Amerikan rüyasına ulaşmaya çalışıyor, tehlikeli serüvenler eşliğinde.

İlk romanlarda daha çok dizi mantığına dayalı çatılamayla okurun anlatıya bağlı kılındığı, kişilerin zihinsel veya yaşantı yoluyla ortaya çıkan düşünüşünün soyutlayım ve dönüştürümünde yetersiz kalındığı, kavramsal tortunun da görece örtükleştiği, daha çok yazarın belirleyici rol oynadığı aktarımcı yaklaşımın öne geçtiği, ancak bu nedenle düz okura okuma kolaylığı sağlandığı söylenebilir.

1928 sonrası tam anlamıyla doygunluğa ulaşan okuyan toplum yapısının 1980’lerde bireyselleşip yazan topluma evrilişiyle birlikte, kişilerin iç dökme, anlatma, kendini gerçekleştirme isteğinin arttığı, bundan böyle de kaleme almak isteyeceği daha pek çok ilk kitabın yayımlanacağı öne sürülebilir.

Bunlardan hangileri kalacaktır, kuşkusuz zaman gösterecek, bizler bunu göremesek de…

www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler