Melih Cevdet Ören’de

28 Ağustos 2016 Pazar

Milas Örenli bir yurttaş, yolda ahbap olduğu biriyle sohbet ediyormuş, söz dönüp dolaşıp Ören’in neleri ünlü ve güzeldir konusuna odaklanınca Örenli saymış dökmüş ve gülümseyerek eklemiş:
- Bütün bunlardan önemlisi, Ören’in şairi ünlüdür.
Örenlinin sözünü ettiği, ömrünün son yıllarında yaz aylarını eşi Suna Anday ile birlikte Milas Ören’de geçiren Melih Cevdet Anday.
Örenliler Melih Cevdet Bey’i çok benimsemişler, bağırlarına basmışlar, bir de kentin parkına heykelini dikmişler.
Yukarıda anlattığım olayı geçen yıl Milas Belediyesi’nin düzenlediği Melih Cevdet Anday’ı anma gecesinde öğrenmiştim.
Ören’in bağlı olduğu Milas Belediyesi, Melih Cevdet Anday Edebiyat Ödülü düzenledi. Şiir, roman, deneme, tiyatro dallarında eşsiz yapıtlar yaratan büyük ozanın adına düzenlenen ödülün ilk yılına deneme dalındaki eserler katıldı.
Orhan Alkaya, Enver Aysever, Cem Erciyes, İoanna Kuçuradi, Eren Aysan ve Ali Sirmen’den oluşan seçici kurul, 2016 Melih Cevdet Anday Edebiyat Ödülü’nü, deneme dalında “dilin inceliği konusunu ele alışındaki tutarlılık, deneme türüne uygun biçemi”ni göz önünde bulundurarak, oybirliği ile “Yalnız Şiir” yapıtıyla Şeref Bilsel’e verdi.
Seçici kurul Ömer Faruk’un “Yarabıçak” adlı yapıtını ödül yönetmeliğine uygun tarihte yayımlanmadığı için değerlendirme dışı bıraktı, ancak kitabın Melih Cevdet Anday üzerine özgün bir kimlik taşımasından dolayı bir teşekkür belgesi sunulmasına karar verdi.

***

Milas Belediyesi’nin düzenlediği Melih Cevdet Anday Edebiyat Ödülü’nün ilkinin töreni, dün Ören’de Makbule Kaya konseriyle ve seçici kurul üyelerinin katıldıkları bir panelle başladı. Törenler, bugün Enver Aysever’in “Aykırı Kumpanya” gösterisi ile sona erecek.
Eşsiz bir deneme yazarı olan Melih Cevdet Anday’ın Cumhuriyet’in ikinci sayfasında cuma günleri yayımlanan yazıları, insanı düşünmeye ve de daha çok okumaya davet ederdi.
1985 yılı yazında Melih Cevdet Bey’in değerli dış politika yazarı, bütün mesai arkadaşlarının olduğu gibi benim de aziz dostum olan Ergun Balcı ile girdiği bir tartışmayı anımsıyorum.
Ergun Balcı 1985 Temmuz’unda yazdığı bir yazıda Güney Afrika Birliği’nde uygulanan ırkçı Apartheid politikasının çağdışı olduğunu söylüyor ve “Ama bir gün gelir ki tarihin çarklarını geri çevirmek olanaksızlaşır” diyordu.
Birkaç yazısında tarihin çarkları yoktur fikrini işleyen Melih Cevdet Bey ise “Çarklar” başlıklı 2 Ağustos tarihli yazısında “Ben de diyorum ki, tarih ırkçılığı bu çağda doğurdu” diyor ve bu konuda örnekler verirken Apartheid politikasının, ABD’nin kimi bölgelerinde yürürlükte olan çağdaş Jim Crown yasalarından esinlendiğini belirtiyordu.

***

Melih Cevdet Bey’in Türkiye’nin en büyük sorununun Rönesans ve Aydınlanmayı yaşamamış olması olduğunu söyleyen bir cuma yazısına da ben köşemde şöyle karşı çıkmıştım:
“Türkiye’nin Rönesansı ve Aydınlanmayı yaşamadığını Melih Cevdet Anday nasıl söyleyebilir?
O Melih Cevdet ki Türk Aydınlanması ve Rönesansının, başta gelen en parlak örneklerinden biridir.
Türkiye geç de olsa güdük de kalsa, Cumhuriyet’te kendi Rönesansı ve Aydınlanmasını yaşamıştır.”
Sonraki cuma günü Melih Cevdet Bey’in yanıtı çıktı.
Türk Aydınlanması ve Rönesansının varlığını kabul ettiği yazı kendi klasına yaraşır, şu harikulade soruyla bitiyordu:
“... Bu nasıl Rönesans ise hem beni hem de Türk İslam sentezini doğuruyor?”
Sanırım, hem Melih Cevdet Anday’ı hem de RTE’yi ortaya çıkaran Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük çelişkisini şu yukarıdaki kısa soru kadar veciz biçimde dile getiren kimse olmadı şimdiye kadar.
Melih Cevdet Anday, hem büyük bir sanatçı, hem de büyük bir düşünürdü. Kendisini Milas Ören’de bir kez daha saygı ve özlemle andık.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları