Depremde ‘garip’ bırakılan Hatay, ‘Bir Antakya Anlatısı’ ile yaşam buluyor: Yıkılmış kentin öyküsü
Bazı şarkılar, daha ilk anlarında sızlatır insanın içini. Bilgin Neşe’nin tiyatroya uyarladığı, Caner Dayanır’ın tek kişilik performansıyla, Şişli Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde 2 Şubat’ta sahnelediği “Bir Antakya Anlatısı” oyununun girişindeki şarkı da öyleydi.
Bölgede sıkça dinlenen, çok sevilen ve saygı duyulan Fairuz’un ta kendisiydi çalan. Şarkı on saniye sonra kesildi, ama salondaki herkes Fairuz’un az sonra ne diyeceğini çok iyi biliyordu: “Anlat bana, anlat!/ Şehrimi anlat bana!/ Ey önümdeki rüzgârın ağaçların arasından esen rüzgâr/ Ailem hakkında, evim hakkında bir hikâye anlat!/ Çocukluk komşum hakkında uzun bir hikâye!” (Şehrimi Anlat Bana/Ihkili Aan Baladi)
‘HAFIZAN KAYBOLURSA’…
“Sana yeşil dallarla geliyoruz Antakya!” diyor anlatıcı sahnede, Fairuz’un geçişlerde içli sesiyle gözü yaşlarla dolan seyirciye. Antakya’nın tarihi, aşkları ve barış içinde yaşamayı bilen toplumsal yapısı, şiirsel bir dille anlatılıyor oyunun büyük bir bölümünde. Ve o kara geceyi, sonrasında yaşananları da es geçmeden sahneye yansıtıyor. Umutla “Geri döneceğiz!” diye haykırılıyor ve unutulmaması içir yaşanan acılar, ekleniyor: “Hikâyelerin ve hafızan kaybolursa ölülerin bile payını alacak bundan.”
Yaklaşık bir saatlik performansında hemen hemen hiç dili sürçmeden, tonlamaları ve vurgulamaları yerli yerinde kullanan Canser Dayanır’ı kutlamalı. “Bir Antakya Anlatısı”, yarın saat 19.00’da, Antakya Serinyol Ahmet Gök Tesisleri’nde, 18 Şubat’ta Adana’da, 20 Şubat’ta Mersin’de, 24 Şubat’ta Eskişehir’de, 5 Mart’ta Diyarbakır’da ve 8 Mart’ta Gaziantep’te sahnelenecek.
‘ORONTES MENSURLARI’ ESİN KAYNAĞI
Oyunun yazarı Bilgin Neşe’ye soruyoruz, “Oyunu 6 Şubat sonrası mı yazdınız?” diye. Oyunun ortaya çıkışının depremden önce olduğunu, şair Faris Kuseyri’nin “Orontes Mensurları” kitabından esinlendiğini söylüyor. Hatta Kuseyri’ye, metni tiyatro oyununa çevirmek istediğini söyleyince onun, “Kitap senindir, istediğin gibi kullan” dediğini de ekliyor. Ancak depremde evlerinin ağır hasarlı olmasıyla yaşamda kalma savaşları sonrası uzun bir süre metin üzerinde çalışamadığını söylüyor. Ve bunun bir hikâyesi olduğunu söylüyor: “Ağır hasarlı binaya yıkım izni çıktıktan sonra, evden eşyaları çıkarmak için bize zaman ayırdılar. Benim ilk işim bu çalışmayı aramak, bulmak ve kurtarmak oldu. Hatta annem, ‘Herkes çamaşır makinesi, bulaşık makinesi alır, bizim çocuk kitap çıkarıyor’ diye takılmıştı.”
‘RÜYALARIMIZI ENKAZDA BIRAKMAYACAĞIZ’
Oyunun ortaya çıkmasında “Geri Döneceğiz” oluşumunun büyük bir payı var. Bilgin Neşe, o oluşumun gönüllülerinden. “Edebiyatçı, müzisyen, tiyatrocu, sinemacı… Çocukluğumuzda birlikte top oynadığımız, toplanıp denize gittiğimiz arkadaşlarımızla depremden sonra bu oluşum aracılığıyla buluştuk” diyor Neşe. Oluşumun daha sonra edebiyat, sanat ve politik bir direniş hattı olarak yaşamına devam etmeye başladığını söylüyor ve ekliyor: “‘Geri döneceğiz’ diyoruz ama yalnızca fiziksel bir dönüş değil, kültürüyle, yaşam tarzıyla, belleğiyle ama her şeyiyle, ruhen bir geri dönüşten bahsediyoruz. Ve sadece Antakya için değil, Filistin’e de geri döneceğiz. İnsana ve insanın yarattığı güzel şeylere geri döneceğiz. Kentimiz enkaz altında kaldı ama rüyalarımızı enkaz altında bırakmayacağız.”
Neşe, Antakya’nın her anlamda yağmalandığını dile getiriyor. Demografik endişelerinin olduğunu söylüyor ve anlatıyor: "Yağmalanıyor Antakya. Yıkılmayan binaların içinde olduğu alanlar bile rezerv alan ilan edildi. Antakya’da bu konuda kimse rahat değil bu konuda. Ama yağmalama yalnızca fiziksel anlamda olmuyor. Acılarımızı, neye göre değerlendirecek bu öykü yarışması düzenleyenler? Bakın bir baba düşünün, deprem anında önce eşini uyandırıyor, eşi çocuklarına koşarken, çocuklar annelerine koşarken enkaz altında kalıyor. Çocuklarının sesini duyuyor, ‘Baba bizi kurtar', eşinin sesini duyuyor 'Çocuklarımızı kurtar’, önce çocuklarının sesi kesiliyor sonra eşinin. O baba bir hafta sonra enkazdan çıkarıldı… Bu acının ödülü nedir? Dolayısıyla her türlü yağmalaya karşıyız. Sanat hiçbir çaman böyle olmadı. Bir kent düşünün her şeyiyle ablukada. Turgut Uyar’ın ‘Büyük Ev Abluka’da anlattığı gibi. Yaşamımızın tümü abluka altında. Tam bu noktada, sanatçı kalemini bu ortamı kırmak için oynatmayacaksa, dilsiz gevezelik yapacaksa kaleminin de sanatının da canı cehenneme. Şöyle acı bir örnek vereyim: Bir yönetmen arkadaşımdan dinledim. Biz enkazlarla uğraşırken, kimileri dronelarla görüntüler toplamış. Enkazdan can çıkarma derdinden sonra gerçekten Antakya için bir şeyler yapmak isteyenler bir şekilde duyulunca, ‘Bizde görüntü var, şu kadar para karşılığında veririz’ demişler. İşte bu gibi yağmalardan bahsediyorum.”
‘UMUDUMUZ TETİKTEDİR’
Oyunun esin kaynağı şaire, Faris Kuseyri’ye, “Şiirlerinizin tiyatro oyununa kapı aralamasını nasıl karşılıyorsunuz” diye soruyoruz. Oyunun ilk kitabı Orontes Mensurları’nın sahneye uyarlanmış hali olarak görülebileceğini ama depremin yarattığı sarsıntının kaçınılmaz biçimde metne yansıdığını söylüyor. “Benim başka yazılarımdan ve söyleşilerimden de yararlanıldığını memnuniyetle gördüm. Michael Radford’ın ‘Il Postino’sundan ilhamla söyleyelim: Şiir ona ihtiyaç duyanındır. Orontes Mensurları da öyle. Sonuç olarak ortaya çıkan iş güzel ve doğru” diyor. Ekliyor Kuseyri: “Evet, yıkılan Antakya’mızı hatırlayarak yola çıkacağız. Bu uzun yürüyüşün ilk adımlardan birini atmak ‘Bir Antakya Anlatısı’ ekibine, onların sayesinde de naçiz kitabıma nasip oldu. Ne diyelim? Bizim Asi’miz Orontes, dağları tırmana tırmana akadursun. Umudumuz tetiktedir.”
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama