Halkçı eğitimci Dr. Niyazi Altunya’nın “Uzunkoşu”su!

Varlığını, ülkesinin bilimsel-halkçı eğitimine adayan bir Türk aydını, özellikle son 200 yılı kapsayan eğitim tarihimizle ilgili araştırmalarıyla dikkat çeken Dr. Niyazi Altunya’nın özyaşamöyküsü Uzunkoşu, Cumhuriyet Kitapları etiketiyle okuyucularla buluştu. 80 yıllık bir yaşamdan süzülen acı tatlı anılarının yer aldığı Uzunkoşu’da, ülkenin hangi toplumsal-siyasal koşullardan geçtiği, 1940’lı ve 50’li yıllardaki Anadolu’nun iliklere işlemiş yoksulluğunu görmek de olanaklı.

Yayınlanma: 01.12.2022 - 00:02
Abone Ol google-news

DÖNEMLERE IŞIK TUTAN BİR YAŞAMÖYKÜSÜ

Herhangi bir bilgiye, veriye dayanmadan şöyle bir öngörüde bulunmak çok mu yanlış olur: Yeryüzünde en çok yazılan (yazı öncesi dönemlerde “söylenen”) tür şiir, en çok okunan tür ise anılar-yaşamöyküleridir!

Ardından da şöyle bir soru üstünde düşünmeye değer: “Şiir” niyetine herkes bir şeyler söyler, karalar, yazabilir; ancak herkes anılarını, özyaşamöyküsünü anlatabilir, yazabilir mi?

Yaşamı boyunca insana, insanlığa, halkına kötülük etmiş, kötülük ettiğinin ayrımında olan (yaşamının bir yerinde bunun ayrımına varıp yolunu değiştirenler, itirafçılar bir yana) kişi anılarını anlatabilir, yaşamöyküsünü kaleme alabilir mi?

İnsan olma onurunun kıyısından geçmeyenler… Toplumun kanını emenler… (Yüzsüzlüğünün ayrımında olmayanları da ayıralım.)

Kendisini gönül rahatlığıyla anlatabilen, veremeyeceği hesabı olmayan, varlığını ülkesinin bilimsel-halkçı eğitimine adayan bir aydınımızın beklenen yaşamöyküsü yayımlandı yakınlarda. Emekli öğretmen, eğitim denetmeni, eğitim örgütçüsü, akademisyen, yazar Niyazi Altunya’nın sırası geldikçe anılarla varsıllaştırdığı yaşamöyküsü, “Uzunkoşu” adıyla Cumhuriyet Kitapları yayını olarak gün yüzüne çıktı.

Özellikle son 200 yılı kapsayan eğitim tarihimizle ilgili araştırmalarıyla dikkat çeken Dr. Altunya’nın 500 sayfayı aşan, Eğitim-İş’in desteğiyle yayımlanan bu çalışmasında 80 yıllık bir yaşamın elekten geçmiş acı tatlı ayrıntıları yer alıyor.

“Uzunkoşu”suyla artık yazılıp yayımlanma sırası gelmiş önemli bir işi aradan çıkardı Altunya. Çünkü başta öğretmen kamuoyu olmak üzere her alandan okur kitlesi, bütün evreleri derslerle dolu bir yaşamı daha yakından tanıyacaktır bu çalışmayla.

Bizde hâlâ istenen düzeyde olmasa da son yıllarda anı-yaşamöyküsü gibi birbirini bütünleyen yayın alanına bir katkı aynı zamanda, yazarın bu yapıtı.

Gerek ulusal gerekse evrensel kültüre daha çok tarihsel düzlemde kaynaklık eden bu tür çalışmaların önemli olduğunu önsözde vurgulayan Altunya’nın eş dost çevresini de bu tür işlere özendirdiği, hatta ödevlendirdiği bilinmeli.

Bütün eksikliklerine, yanlışlıklarına karşın geçen yüzyılların tezkireleri, hal tercümeleri, vakayinameleri, hatta seyahatnameleriyle gazavatnameleri (savaşları anlatan metinler) olmasaydı tarihçiler, dilciler, toplumbilimciler vb. ne yapar, nasıl yazarlardı?

İnsanlığın kültürel birikimine tek cümlelik bir katkı bile az iş değildir. Bundan ötürü “İngiltere’de belirli bir yaşa gelip de anı yazmayan yoktur” diyen Davenport’un özendirici tutumu vardır Altunya’da da.

Başındaki iki sayfalık Önsöz’le sonundaki yüz kırk sayfayı aşan Ekler ve Albüm dışında on bölümden oluşan kitapta bir tek Dr. Altunya’nın kimliğini, kişiliğini değil (iyi yazılmış bütün yaşamöyküleriyle anılarda gördüğümüz gibi); onun yaşamına denk düşen dönemde ülkenin hangi toplumsal-siyasal koşullardan geçtiğini görürüz.

Örneğin yazarın ilk bölümde anlattığı çocukluk yıllarında, yalnız Isparta’nın Sütçüler ilçesine bağlı Hacıahmetler köyünün değil, 1940’lı-50’li yıllardaki Anadolu’nun iliklere işlemiş yoksulluğunu, yoksunluğunu görürüz.

Ondan dolayı yarısı küçük yaşlarda ölen çok çocuklu bir ailenin ortancalarından olan Altunya’yı, İkinci Dünya Savaşı koşullarında, 9 yaşında başlayabildiği okuluyla evin geçimine katkıda bulunma sorumluluğu içinde görürüz.

Romanları kadar anılarıyla yazınımızda ayrıcalıklı yeri olan Y. Kadri Karaosmanoğlu’nun Milli Savaş Hikâyeleri’nde rastladığımız birçok Anadolu çocuğu gibi.

Yetişkinlik yıllarında, öğretmenliğinde, 12 Eylülcülerin hışmından yeni yeni sıyrılan ülkemizde kendisi gibi örgütlü yaşama inanmış arkadaşlarıyla ilk Eğitim İş’in kurucusu iken, liselerde öğretmen, üniversitelerde akademisyen, araştırıp yazarken görülen önderliğinin, disiplinli ve kararlı kişiliğinin temelidir Hacıahmetler’deki çocuk Niyazi’nin yaşamı.

AYDINLANMA SUÇLUSU!

Yaşamöykülerinin, anıların, güncelerin iç dökmeye, anlatıcının kendisiyle, çevresiyle, toplumuyla yüzleşmesine, hesaplaşmasına elverişli türler olduğu düşünüldüğünde; Gönen Öğretmen Okulu’ndan çıkışta atanmak istediği üç il hakkını “1. Hakkâri, 2. Hakkâri, 3. Hakkâri” diye kullanan Altunya’nın da bunları yaptığını görürüz Uzunkoşu’da.

Altunya, ülkesinin aydınlanma savaşımına omuz vermiş öncülerdendir. Bu nedenle gerici iktidarların sürgünlerine, görevden almalarına, hatta 1970’lerin siyasal sıcaklığında birçok meslektaşı gibi kurşunlara hedef olmuştur. Bu nedenlerle elinin değdiği her işi hakkıyla yapmaya çalışan insanın rahatlığıyla yazar yaşamını.

Son 140 sayfası kendi yazdıklarıyla dostlarının kendisi için yazdıklarından seçmelerle güzel bir albüme ayrılan Uzunkoşu’nun her bölümünde yapılacak gezinti, Cumhuriyet dönemi eğitimine ilişkin kimi önemli noktaları yeniden anımsatıyor, pekiştiriyor.

Örneğin öğretmen kaynağımızın, örgütlenme çabalarımıza önderlik eden aydınlanmacı damarın neredeyse tümü yoksul ailelere dayanıyor. Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Dursun Akçam ve milyonlarca öğretmen gibi.

Yaşamlarını her çocuğun eğitime erişimde fırsat eşitliğine kavuşması, beslenmeden temizliğe dek sağlıklı ortamlarda öğrenim görmesi, medreselerden kalma hurafe ve safsatalar yerine bilimsel-laik bir anlayışla yetişmesi, kişisel çıkarlar peşinde koşmak yerine toplumsal çıkarlara hizmet için adayanlar da aynı kaynaktandır. Uzunkoşu’daki Altunya, bu damarı 20. yüzyıldan 21. yüzyıla bağlayan simge adlardandır.

 

GERÇEKÇİ VE İÇTEN…

Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi, Köy Enstitüleri Sistemine Toplu Bakış, Gazi Eğitim Enstitüsü, Türkiye’de Laiklik ve Din Eğitimi, Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Deneyimi, Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati, Eğitim İş Deneyimi, Tonguç Baba, Türkiye’de Eğitimin Son Yüzyılı, Türkiye’de Beden Eğitiminin Öncü Kızları gibi öncü kurumlardan kişilere, dönemlere ilişkin 35 araştırma-inceleme çalışmasında imzası bulunan Dr. Niyazi Altunya’yı aynı zamanda bir aile bireyi, oğul, kardeş, ağabey, arkadaş, eş, baba, dede, dost olarak tanımak isteyen herkese kapı aralıyor Uzunkoşu.

Öğrenci Altunya’yla öğretmen Altunya, eğitim denetmeni Altunya’yla eğitim yöneticisi Altunya, eğitim örgütçüsü Altunya’yla eş-baba Altunya arasında değişmeyen temel değerlerin geçit resmi vardır sayfalar boyu: Toplum yararı, gerçeklere bağlılık, çalışkanlık, cumhuriyetin aydınlanmacı değerleri, sevgi ve hoşgörü, dürüstlük, içtenlik…

Hakkâri’den Yozgat’a, Diyarbakır’dan Ankara’ya, farklı coğrafya dilimlerindeki okullarda, sendika ve dernek gibi örgütlerde, evde, toplantılarda bu ilkelerin belirlediği yolda öfkesi ve sevinçleriyle, üzüntüsü ve mutluluklarıyla geçen yıllarını içtenlikle okura açan gerçek bir “yazar”dan, her koşulda öğrencileriyle, çevresiyle, halkıyla sıcak bağ kurmasını bilen bir “eğitimci”den öğrenilecek ne varsa Uzunkoşu’da görülebilir.

Bu tür yapıtlarda aranan temel niteliklerden birinin “gerçeğe bağlılık”, öbürünün de “içtenlik” olduğunu söyler, bize güzel yazınsal deneme ve incelemeler bırakan Emin Özdemir. Bu niteliklerin gereğini günlük konuşmasındaki gibi akıcı, rahat, yer yer esprili, pürüzsüz anlatımıyla yerine getiren bir dil-yazı ustasını tanımak için örnek bir yapıttır, Uzunkoşu.

Emek verilip özenle seçilmiş fotoğraf ve belge değerindeki mektupların da yapıtı varsıllaştırdığını, Altunya’yı daha içeriden tanımak isteyenlere yardımcı oluyor. “Süngüsünü düşürmeden” titizlikle sürdürdüğü araştırmalarıyla ondan eğitim tarihimize ışık tutacak yeni çalışmalar beklediğimizi de unutmayalım.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler