Yücel Feyzioğlu'nun mektubu! Adnan Binyazar’ın yazısı...

Cumhuriyet Kitap Dergi’de bir süre önce yayımlanan "Masaldan romana" başlıklı yazımla ilgili aydınlatıcı bir mektup aldım Yücel Feyzioğlu'dan. Bu arada Feyzioğlu'nun halk yazınımıza yönelik Masallar Bize Ne Anlatır?, Masallarda Çocuk Hakları, Masallarla 1001 Buluş (DoğuBatı Yayınları) adlı kitaplarını da okuma olanağı buldum. Mektuptaki açıklamalar kitaplarda değindiği konularla da bütünleşiyor. Mektubun asıl önemi, Feyzioğlu'nun halk yazınımızla ilgili çok önemli konularını gün yüzüne çıkaracağı haberinden geliyor. Mektubu okurla paylaşmamın nedeni de bu...

Yayınlanma: 09.09.2022 - 00:01
Abone Ol google-news

Datça, 2 Temmuz 2022

Adnan Abi,

Cumhuriyet internette de yazınızı okudum. Sizi yormayacaksam, çalışmanın ayrı yönlerini de size anlatmak isterim. Masalları derlerken bizim coğrafyadan çağları etkilemiş bir aşk hikâyesi buldum. Niran ile Ali Nafî adında iki sanatçının çarpıcı hikâyesi.

Niran, Yemenli köle bir ailenin kızı. Siyah elmas gibi gür saçları, biçimli dudakları, inci gibi dişleri, güneş yanığı esmer teni, yanaklarındaki gamzeleriyle insanın içini sevdayla ürperten, hüzün dolu sesiyle insanları etkileyen yetenekli bir kız. Ali Nafî ise 789 yılı Harran (Urfa) doğumlu. (Sonradan Ziryab adıyla ün yapacaktır.) Babası kervan yolunda öldürülmüş kervancıbaşı Nafî. Ali sekiz yaşında öksüz kalmış. Annesi oğlunun müzik yeteneğinin farkında ve yaman bir kadın. Ali Nafî’yi götürüp Bağdat Müzik Okulu’na yazdırmış. Niran da o okulda okumakta ve halifenin haremi için eğitilmektedir. On yıl aynı okulda okumuş, birbirlerine âşık olmuşlar. Bu âşıkları zorla ayırıp Ali Nafî’yi Mart 809 yılında sürgüne yollamışlar. Bu iki genç kavuşmak için insanüstü bir çaba vermiş, yaralanmış, ölümden dönmüş, acı çekmiş ve uzun yıllar kavuşmaları imkânsız hale getirilmiş. Düşünceme göre Genceli Nizamî bu yaşanmış hikâyeden yola çıkarak“ 12.yy.da Kerem ile Aslı ve Ferhat ile Şirin'i” yazmış.

Ali Nafî, bütün Kuzey Afrika’da konserler verip hikâyeler anlatarak Endülüs’e geçen Doğu’lu ilk sanatçı. Niran ise can havliyle Halife Emin’in tacizlerinden kurtulmaya çalışırken,

kendisini bugün Ortadoğu’da yaşanan taciz, soygun, kan ve ilkellik benzeri bir savaşın içinde bulmuş.

Acaba bu iki âşık kavuşacak mı diye bu sarsıcı hikâyenin peşine düştüm. Benden önce her yüzyıllarca bu hikâyeyi araştıran tarihçiler ve yazarlar da var. Ziryab bunu hissetmiş. Ölmeden kısa bir süre önce aynen şöyle demiş: “Belki bir gün uzak bir yerde, belki yüz yıl, belki bin yıl sonra yabancı bir kentin dar bir odasında birileri benim hayatımı yazacak. Benim yüzümün şeklinden, gözümün renginden, düşüncelerimden, arzularımdan, acılarımdan haberi olmayacak. Benden kalan şarkılardan beni keşfetmeye çalışacak, kim bilir...”

Ben biraz geç kaldım, Ziryab’ın ölümünden 1155 yıl sonra hayatını kaleme aldım. Benden önce yazanlar, acaba ne yazmışlar? İlgilerini neden bu kadar çekmiş Ziryab? Müzikte yaptığı

yenilikler ne? Flamencoyu nasıl yaratmış? Gitarı nasıl icat etmiş? Karma eğitim veren ilk müzik okulunu Endülüs’te nasıl açmış? O okul nasıl işlev görmüş? Hangi dersler okutulmuş? Kimler ders vermiş? Ortaçağ karanlığının yırtılmasına ve Rönesans'a giden yolun açılmasına bir katkısı olmuş mu? (Bu okul 1200 yıldır hâlâ açık) Ziryab, Emir 2. Abdurrahman’a nasıl başdanışmanlık yapmış? Emir’in reformlar yapmasına katkısı ne? O dönemde neler yaşanmış, neler yapılmış ve günümüze etkileri nasıl yansımış? Niran ile Ziryab kavuşmuş mu? Ziryab doğduğu toprakları nasıl derinden özlemiş?

Bütün bunlar sırlarla dolu büyük bir hikâye. 10. yüzyıldan 20. yy.a kadar Ziryab ile ilgili -ulaşabildiğim- birçok dildeki yazıları, makale ve araştırmaları derleyip -çevirterek- merakla okudum ve yukarıda sorduğum sorulara cevaplar aradım. Gittiği şehirlere gidip yaşadığı mekânları buldum. Açtığı okulu Cordoba’da defalarca ziyaret ettim. Mezopotamya ve Endülüs’ün en büyük ırmakları Dicle ile Guadalquivir’in kıyısına oturup onun sesiyle mırıldandım, notlar aldım, Ziryab’ın pabuçları içinde yürümeye çalıştım. Niran’ı hayal ettim.

Bu hikâye iki âşık hakkında yazılmış 546 sayfalık kapsamlı bir roman (iki cilt) oldu. Daha onlarca roman yazılsa, filmler yapılsa, bütün yönleri ile bu aşk efsanesini anlatmaya yetmez. Bu hikâye onların sırrını aralamaya çalışan bir çaba. Bu hikâye onların hayatına açılmış küçük bir pencere. Belki de yirmi yıl boyunca aynı ayrılık özlemini çektiğim için bu hikâye beni çok etkiledi. çekti. Bir ay önce romanı yayınevine gönderdim. Fakat DOĞUBATI Yayınlarının Yönetmeni Taşkın Takış öylesine iyimser ve heyecanlı bir insan ki, romanı ağustos ya da eylül gibi yayınlayacaklarını bildirdi.

Bilginiz olsun diye yazınızda ufak bir düzeltme de yapmak isterim. 1983 yılında “Almanya Künstler Sosialkasse” (Almanya Sanatçılar Sigortası) yasası çıkınca ben 1985 yılında öğretmenlikten ayrıldım. Böylece Alman ve göçmen çocuklarına iki dilli masal anlatımlarını gerçekleştirme görevini üstlenerek sürdürdüm çalışmalarımı.

Eşimin hekim oluşu da rahat hareket etmemi sağladı. Yoksa binlerce masal derleyip tasnif etmek, onları anlamak için Kiril alfabesini ve öteki Türk dillerini öğrenmek, iyilerini seçip 650 masal üzerinde çalışmak mümkün olmazdı, oysa Grimm Kardeş Masalları 263, Andersen masalları 156 tanedir. Yanlış anlamayın, daha başarılı olduğumu söylemek değil amacım, bizim coğrafya o kadar büyük ki dünyanın altıda biri kadar ve her bölgenin kendine özgü anlatım biçimi, tadı, hayal dünyası, kültür çeşnisi var, o kadar da büyük sorunları. Her adımda engeller yol kesiyor.

Zaman kıtlığı yaşadığınızı bildiğim halde böyle uzunca yazdım, belki de dertleşme ihtiyacı, kusura bakmayın...

Sevgiyle, saygıyla...

Yücel Feyzioğlu


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler